Bora Özizmirli yazdı: ABD’nin “Monroe Doktrini” geri mi dönüyor?
GÜNDEMAraştırmacı-gazeteci Bora Özizmirli, ABD’nin 200 yıllık “Monroe Doktrini”nin bugün yeniden dünya gündemine oturduğunu ve özellikle Avrupa’da büyük endişe yarattığını dile getirdi.
Araştırmacı-gazeteci Bora Özizmirli, ABD’nin 200 yıllık “Monroe Doktrini”nin bugün yeniden dünya gündemine oturduğunu ve özellikle Avrupa’da büyük endişe yarattığını belirtti.
Özizmirli’nin analizine göre Monroe Doktrini’nin temel felsefesi şu:
“Avrupa kendi kıtasında ne yaparsa yapsın, ama Amerika kıtasına burnunu sokmasın. Biz de sizin iç işlerinize karışmıyoruz.”
Ancak yazar, bu doktrinin tarih boyunca ABD tarafından esnek şekilde yorumlandığını, İkinci Dünya Savaşı sonrası Yalta Konferansı’nda Avrupa’nın ABD ve SSCB arasında paylaşıldığını hatırlatıyor. Batı Avrupa ABD’nin, Doğu Avrupa ise SSCB’nin nüfuz alanına bırakılmıştı.
“TRUMP İLE BİRLİKTE DOKTRİN YENİDEN CANLANDI”
Bora Özizmirli, Donald Trump’ın ikinci döneminde yaptığı açıklamalar ve yayımlanan raporlarla birlikte Monroe Doktrini’nin küresel ölçekte yeniden tartışılmaya başlandığını vurguluyor. Yazara göre şu anda hem Washington hem de Moskova, Avrupa’yı “yok olması gereken bir medeniyet” olarak görüyor.
Özizmirli, “ABD, Avrupa’yı açıkça tehdit olarak tanımlarken, Rusya da aynı şekilde Avrupa’dan ‘eski dünya’ diye bahsediyor. Bu durum özellikle Avrupa başkentlerinde ciddi bir panik yaratıyor” değerlendirmesinde bulundu.
EN BÜYÜK TEHLİKE: TÜRKİYE’NİN ADI GEÇMİYOR
Yazarın en çarpıcı iddiası ise ABD ve Rusya arasında oluşabilecek yeni bir “büyük uzlaşı”da Türkiye’nin tamamen dışarıda bırakılması.
“Gözlemlediğim kadarıyla ne ABD tarafında ne Rusya tarafında Türkiye’nin adı geçiyor. İki taraf da Türkiye’yi denklem dışı tutarak plan yapıyor. ABD ve Rusya birbirlerini öve öve açıklamalar yapıp kol kola yürümeye başlarsa, işte o zaman Türkiye için alarm zilleri çalmış demektir.”
RUSYA ZAYIF
Özizmirli, ABD ve Rusya'nın anlaşsa da Rusya’nın mevcut durumunu “zor” olarak nitelendiriyor ve Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’un sözünü hatırlatıyor:
“Stalin 4 yılda Berlin’e ulaştı, bunlar 4 yıldır Kiev’e ulaşamıyor.”
Yazar, Rusya’nın Baltık ülkelerine (Litvanya, Letonya, Estonya) yönelik olası hamlelerinin başarı şansının düşük olduğunu, Litvanya gibi ülkelerin tarihsel direniş geleneğine sahip olduğunu belirtiyor. ABD Avrupa’dan çekilmesi durumuında bu ülkelerin Rusya'ya karşı Türkiye'ye yakınlaşabileceğini belirtiyor.
Özizmirli yazısını şu uyarıyla bitiriyor:
“20 yıl önceki sloganvari bilgilerle değil, bugünün gerçekleriyle hareket etmek zorundayız. ABD-Rusya arasında oluşabilecek yeni bir paylaşımda Türkiye’nin dışarıda kalması kabul edilemez. Alarm zilleri çoktan çaldı. Bu konu enine boyuna, soğukkanlılıkla tartışılmalı.”
Bora Özizmirli'nin yazısı şöyle:
MONROE DOKTRİNİ
Türkiye'de yeterince bilinmeyip tartışılmayan konulardan birisi ABD'nin ünlü "Monroe Doktrini"dir. Bu doktrinin özünde, ABD devletinin Avrupa'yı kendisini "tehdit" olarak algılaması yatar.
Doktrin, ABD Başkanı James Monroe tarafından ortaya atılmıştır. Kökeni, ABD'nin İngiltere'ye karşı verdiği bağımsızlık savaşına dayanır. ABD, Avrupa'nın sanayisini, teknolojisini ve stratejisini kendisine rakip olarak görür ve kendi çıkarlarını ön planda tutar.
Bu doktrinin temel ilkesi, ABD'nin “Siz Avrupa’da bize karışmayın, biz de size karışmayız” anlayışıdır. Yani ABD, Avrupa’nın iç işlerine (savaşlar, ittifaklar, monarşi-cumhuriyet çatışmaları) karışmama politikası izler.
Buna karşılık, Avrupa’nın Amerika kıtasına (Kuzey, Orta, Güney Amerika ve Karayipler) herhangi bir askeri veya politik müdahalesini kendi güvenliğine doğrudan tehdit olarak görür ve buna kesinlikle karşı çıkacağını ilan eder.
Monroe Doktrini’ne göre ABD’nin Avrupa politikası şu şekildedir: “Avrupa kendi kıtasında ne yaparsa yapsın, ama Amerika kıtasına burnunu sokmasın. Biz de sizin iç işlerinize karışmıyoruz.”
Ancak işin diğer yüzünde, ABD devleti İkinci Dünya Savaşı sonrası Yalta Konferansı gibi örneklerle Avrupa’yı anında “satarak” bu ilkeyi kendi çıkarına göre esnetmiştir. Soğuk Savaş boyunca ABD, en büyük pay sahibi olarak, SSCB ile birlikte Avrupa’yı çok güzel kontrol altında tuttu: Batı Avrupa ABD’nin, Doğu Avrupa ise SSCB’nin nüfuz alanında kaldı.
Şimdi Trump’ın son dönemde açıkladığı raporlar ve yaptığı açıklamalar, Monroe Doktrini’nin dünyada yeniden ve daha belirgin şekilde tartışılmasına yol açmıştır. Şu anda bu doktrin, özellikle Avrupa’da yoğun biçimde konuşulmakta ve tartışılmaktadır. Çünkü bugün ABD, açıkça veya örtülü olarak Avrupa’yı “yok olması gereken bir medeniyet” şeklinde tanımlamakta, Rusya da aynı şekilde Avrupa’yı “çökmekte olan bir medeniyet” olarak görmektedir.
Bu durum, dünyadaki –özellikle Avrupa’daki endişeyi ciddi biçimde artırmaktadır. Artık dünyada tartışılan ana konu budur. Tüm dünya, belirginleşen bu durumu gündeme almakta ve “Buna karşı ne yapabiliriz?” sorusunu sormaktadır.
Tabii ki bu tartışmaları 20 yıl önceki sloganvari bilgilerle yürütmek doğru değildir. Beni asıl ilgilendiren esas konu, dünyadaki bu jeopolitik kırılmada Türkiye’nin konumudur. Çünkü gözlemlediğim kadarıyla hem ABD tarafında hem de Rus tarafında Türkiye’nin adı neredeyse hiç geçmemektedir. Yani bu iki devlet, Türkiye’yi dışarıda tutarak bir plan dahilinde ilerliyor gibi görünmektedir.
Öte yandan, olası bir ABD-Rusya uzlaşısından en fazla Rusya’nın zararlı çıkacağını, Türkiye dikkatli ve akılcı hareket ederse bu durumu kendi lehine çevirebileceğini düşünüyorum. Eğer ki Rusya, ABD'nin Monroe Doktrini gereği, Türkiye ile iişbirliği yapmazsa sıkıntı yaşayacağı kanaatindeyim. MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin TRÇ önerisi Rusya için bir fırsattır. Çünkü Rusya, Trump’ın Avrupa’yı ortada bırakması üzerine Litvanya, Estonya gibi Baltık ülkelerinde yeniden yerleşme ve nüfuz kurma çabası içindedir. Bunu da kendisini olduğundan çok daha güçlü göstererek yapmaktadır. Ama Rusya, eski Rusya değildir.
Finlandiya Cumhurbaşkanı Alexander Stubb’un dediği gibi: “Stalin 4 yılda Berlin’e ulaştı, ama bunlar 4 yıldır Kiev’e ulaşamıyor.” Litvanya ise tarih boyunca kolay lokma olmamıştır. Geçmişte 8 yıl boyunca SSCB’ye karşı bağımsızlık savaşı vermiş, dirençli bir ülkedir.Rusya için kolay olmayacaktır. Dahası başta Balkan ülkeleri olmak üzere Baltık ülkeleri Türkiye'ye yakınlaşma ihtimali vardır.
ALARM ZİLLERİ ÇALMIŞ DEMEKTİR
Emin olun ki, ABD ve Rusya birbirlerini öve öve açıklamalar yapıp kol kola yürümeye başlarlarsa, Türkiye için alarm zilleri çalmış demektir. Bu konunun sloganvari şekilde değil, enine boyuna, soğukkanlılıkla tartışılması gerekmektedir.
İlginizi Çekebilir