Meryem Gülbetekin yazdı. Şükür: varlığın ilahi nefesi
GÜNDEMMeryem Gülbetekin’in kaleme aldığı makalede, şükür kavramı tasavvufi ve ezoterik perspektiflerden derinlemesine ele alınıyor. Şükür, yalnızca “teşekkür” kelimesinin ötesinde, varlığın her zerresine işleyen ilahi bir hatırlayış olarak tanımlanıyor.
Meryem Gülbetekin’in kaleme aldığı makalede, şükür kavramı tasavvufi ve ezoterik perspektiflerden derinlemesine ele alınıyor. Şükür, yalnızca “teşekkür” kelimesinin ötesinde, varlığın her zerresine işleyen ilahi bir hatırlayış olarak tanımlanıyor. Tasavvuf geleneğinde şükür, kul ile Hakk arasında sürekli akan bir farkındalık nehri olarak görülüyor. Derviş için şükür, nimetin büyüklüğünden ziyade verenin kudretine yönelen bir kalp hali olarak ifade ediliyor.
Mevlânâ’dan Şükür Yorumu: Gönül Zenginliği
Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde, “Şükür, nimeti artırır; ama asıl artış kalpte olur” sözüyle, şükrün maddi bolluktan çok gönül zenginliğine işaret ettiği vurgulanıyor. Gülbetekin, şükrün insanı yokluktan varlığa, gafletten uyanışa taşıyan manevi bir köprü olduğunu belirtiyor. Her nefes, bakış ve adımın, fark edildiğinde bir lütuf olarak görülebileceği ifade ediliyor.
Ezoterik ve Hermetik Öğretilerde Şükür
Makalede, ezoterik öğretilerde şükrün, evrenin enerji akışını dengeleyen bir titreşim olarak değerlendirildiği aktarılıyor. Minnettarlık hissinin, kişinin ruh halini ve çevresindeki enerji alanını yükselttiği belirtiliyor. Hermetik felsefenin “Benzer benzeri çeker” yasasıyla, şükreden bir insanın daha çok şükredeceği hallerle karşılaşacağı öne sürülüyor.
Kur’an’da Şükür: İlahi Bir Anahtar
Kur’an-ı Kerîm’deki İbrahim Suresi 14/7 ayetinde, “Şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım” buyruğuyla şükrün ilahi düzen içinde bir anahtar olduğu vurgulanıyor. Bu artışın, kimi zaman maddi bollukta, kimi zaman huzurda, kimi zaman da Hakk’la kurulan derin bağda kendini gösterdiği belirtiliyor.
Şükür ve Kayıp: İlahi Senaryo
Gülbetekin, şükrün sadece var olana değil, bazen de alınanlara yönelik olduğunu ifade ediyor. Hakikat yolcusu için kayıpların, insanı daha saf ve berrak bir varoluşa taşıdığı belirtiliyor. Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” dizesiyle, şükrün nimetin sahibine odaklanmanın en yüksek hali olduğu vurgulanıyor.
Gerçek Şükür: Dil ile Değil, Hâl ile
Makalede, gerçek şükrün dille değil, hâl ile yapıldığına dikkat çekiliyor. Dil “şükür” derken kalbin huzursuz olması durumunda şükrün eksik kalacağı, ancak gönlün razı, nefsin teslim ve aklın Hakk’a yönelmesiyle şükrün insanı emanet bilincine taşıyacağı ifade ediliyor. Şükür, yaşamın acı-tatlı tüm yönlerini ilahi senaryonun parçası olarak kabul etmek olarak tanımlanıyor ve bu kabulün hem dünyada huzur hem de hakikatte yakınlık getireceği belirtiliyor.
Meryem Gülbetekin'in, makalesi şöyle:
Şükür, yalnızca “teşekkür” kelimesinin ötesinde, varlığın her zerresine sinmiş ilahi bir hatırlayıştır.
Tasavvufi bakışta şükür, kul ile Hakk arasında sürekli akan bir farkındalık nehridir.
Bir derviş için şükür, verilen nimetin büyüklüğüne değil, verenin kudretine yönelmiş bir kalp halidir.
Mevlânâ, “Şükür, nimeti artırır; ama asıl artış kalpte olur” derken, maddi bolluktan çok gönül zenginliğine işaret eder.
Çünkü şükür, insanı yokluktan varlığa, gafletten uyanışa taşıyan manevi bir köprüdür. Her nefes, her bakış, her adım, aslında fark edersek bir lütuftur.
Ezoterik öğretilerde şükür, evrenin enerji akışını dengeleyen bir titreşim olarak görülür. Bir insan, minnettarlık hissettiğinde yalnızca kendi ruh halini değil, etrafındaki enerji alanını da yükseltir.
Hermetik felsefede bu, “Benzer benzeri çeker” yasasıyla açıklanır: Şükreden, daha çok şükredecek hallerle karşılaşır.
Kur’an’da “Şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım” (İbrahim Suresi, 14/7) buyrularak, şükrün ilahi düzen içinde bir anahtar olduğu bildirilir. Bu artış, kimi zaman malda, kimi zaman huzurda, kimi zaman da Hakk’la kurulan derin bağda ortaya çıkar.
Şükür, sadece var olana değil, bazen de bizden alınana yönelir.
Çünkü hakikat yolcusu bilir ki, kayıp dediğimiz şeyler de aslında bizi daha saf, daha berrak bir varoluşa taşır.
Bu, Yunus Emre’nin “Bana seni gerek seni” sözünde olduğu gibi, nimetin sahibine odaklanmanın en yüksek hâlidir.
Şükür;
• Nimetin farkında olmaktır,
• Nimeti vereni bilmek ve sevmektir,
• Her anı ilahi bir tecelli olarak görmektir.
Gerçek şükür, dille değil, hâl ile yapılır.
Dil “şükür” derken kalp huzursuzsa, bu tam olmaz.
Ama gönül razı, nefis teslim, akıl Hakk’a yönelmişse, işte o zaman şükür, insanı emanet bilincine taşır.
Sonuç olarak, şükür; yaşamın bütün acı-tatlı yönlerini, ilahi senaryonun bir parçası olarak kabul etmektir.
Ve bu kabul, insana hem dünyada huzur hem de hakikatte yakınlık getirir.
Kaynakça:
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî, VI. Defter.
Kur’ân-ı Kerîm, İbrahim Suresi, 14/7.
Yunus Emre Divanı, “Bana Seni Gerek Seni” şiiri.
İbn Atâullah el-İskenderî, Hikem-i Atâiyye.
Hallâc-ı Mansûr, Tavâsîn.
İlginizi Çekebilir