Prof. Dr. Halil Çivi yazdı:Kerbela ve matem orucu
KONUK YAZARMuharrem Ayı ve Kerbela matem orucu başlayacak. Prof. Dr. Halil Çivi, Kerbela faciasının tarihsel ve toplumsal önemine dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Alevi toplumu için Muharrem Ayı ve Kerbela matem orucu başlayacak. Bu vesileyle, insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri olan Kerbela Faciası’nı hatırlatmak, ahlak ve vicdan borcu olarak görülüyor. Prof. Dr. Halil Çivi’nin kaleme aldığı yazı, bu facianın tarihsel ve toplumsal önemine dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Halil Çivi’nin kaleme aldığı yazı şöyle:
KERBELA FACİASI VE MUHARREM ORUCU'NUN
ANIMSATIKLARI ÜZERİNE KISA NOTLAR
Yarın değil öbür gün, 26 Haziran 2025, Perşembe günü, Türkiye'deki Alevi, toplum için Muharrem Ayı, Kerbela matem orucu başlayacak. Bu nedenle halkımıza Kerbela Facisai konusunda kısa bir bilgi vermek ve bu insanlık trajedisini insanlık alemine hatırlatmak bir ahlak ve vicdan borcu olmalıdır. Ayrıca Türkiye'deki Sünni kardeşlerimiz de genelde Aleviliğe yakın bir anlayışla Yezid'in yaptıklarını asla onaylamaz. Hatta çoğu da, tıpkı Alevi, Bektaşi ve Caferi aileler gibi Aşure kaynatır ve lokma dağıtırlar.
Aleviler, Muharrem Orucu süresince, Kerbela Yası için, gündelik zevk ve coşku veren her türlü tutum ve davranışlardan sakınırlar ; Oruç tutarken yas boyunca su içmezler. Et yemezler. Orucun bitiminde de Aşure Aşı pişirir ve bu aşı Aşure Lokması olarak dağıtırlar. Muharrem Ccemi yaparlar, Muharrem kurbanı keserler.Başta Haz.Hüseyin olmak üzere tüm Kerbela şehitlerinin karşılaştıkları insanlık dışı tarihsel dramı yüreklerinde yaşar ve yaşanılan bu derin acıları insanlara anımsatmak için çaba harcarlar. Kerbela Faciası, sadece Aleviler için değil, başta İslam dünyası olmak üzere, tüm insanlık dünyası için çok önemli sonuçlar doĝurmuş tarihsel bir trajedidir.
Peki Kerbela neresidir ve bu facia ne zaman ve nasıl olmuştur?
Kerbela Faciası ya da trajedisi günümüzden tam 1345 yıl önce,
Bugün ki Irak Devleti sınınırları içınde, Fırat Nehri kenarında çölleşmiş kurak bir arazide; Miladi takvime göre 10 Ekim 680, Hicri takvime göre ise 10 Muharem 61 yılında gerçekleşmiştir.
Kerbela Faciasında, Haz Hüseyin'in yanında sadece 72 inançlı can yoldaşı vardır. Emevi Halifesi Yezid Ordusu ise yaklaşık 5000 kişi kadardır. Haz.Hüseyin'in kendisine, ailesine, kundaktaki çocuklarına ,akrabalarına ve can yoldaşlarına 10 gün boyunca, Fırat nehrine yaklaşmaları yasaklanarak su verilmemiştir. 10 Muharem günü ise yapılan, asimetrik, ahlak dışı, savaşta Haz. Hüseyin 72 can yoldaşı ile birlikte şehit düşmüştür. Peygamber torunu kadınlar ve çocuklar esir alınmış, Hazreti Hüseyin'in başı kesilmiş, Kerbela'da olan ailedeki kadınlarlar ve çocuklarla birlikte, Şam'daki Halife(!) Yezid'in sarayına götürülmüştür...
Kerbala katliamında, erkek kişi olarak, halası Haz Zeyneb'in cesareti ve dirayeti ile, daha sonra 4. İmam olarak anılacak sadece Haz. Zeynel Abidin kurtulabilmiştir.
Kerbela Faciası hangi nedenlerle oluştu.
Hazreti Mumammed'in Hakka yürümesinden sonra, İslam Halifesinin nasıl seçileceği konusunda ihtilaflar oldu... kimin nasıl, hangi yöntemle halife olacağına; ilk dört halifenin seçimi döneminde adına "biat" denilen devrin kabile liderleri ve dinsel seçkinlerin oydaşmasına dayalı seçim benzeri bir sistemle karar verildi. Sırasısıyla, Ebubekir, Ömeŕ, Osman ve Ali biatla halife seçildiler. Dört İslam Halifesinin üçü suikaste, cinayete kurban edildi. Ancak IV.Halife Haz. Ali'ye;; zamanın Şam Valisi, Ebu Süfyan oğlu Muaviye, çeşitli yapay, gerçek dışı gerekçelerle İsyan etti. Sıffın mevkiinde savaş başladı. Fakat savaş koşulları Muaviye aleyhine dönünce, İslam'ın kutsal kitabı olan Kur'an yapraklarını mızrakların ucuna takarak Haz.Ali'yi Kur'an' ın hakemliğine çağırdı... dinin siyasete alet edilmesi, ve dinsel görüş ayrılıkları Sıffın'la başlamış oldu.Hakem olayı denilen bu uygulamadam sonra, Müslümanlar, Ali Şiası, Muaviye Yanlıları ( daha sonra Muaviye yanlılarına Sünniler denilecek) ve Hariciler olarak üçe ayrıldı. Hazreti Ali, Nehrivan'da Haricilerle savaşmak ve onları yenmek zorunda kaldı.
Haz.Ali'nin Mülcem isimli bir Harici tarafından zehirli hançerle şehit edilip Hakka yürümesinden sonra, Muaviye, Haz. Ali'nin büyük oğlu imam Hasan'ı bizzat kendi eşine zehirleterek saf dışı bıraktı. Kendisini rakipsiz İslam Halifesi konumuna yükseltti. Fakat kendisi eceliyle ölmeden önce, oğlu yezidi kendi yerine halife olarak atadı. Böylece İslam'daki halife seçimi babadan oğula geçen saray ve saltanata dönüştü. Halbuki İslam öğretisi, özünde kabile ve aile saltanatına son vermişti. Saltanat işini Muaviye başlattı. Bu durum, Emevi, Abbasi, Selçuklu ve bir anlamda Osmanlı Hanedanlığında da devam etti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile de 03 Mart 1924'de, Halifeliğin kaldırılması ile sonlandırıldı.
Haz. Hüseyin Yezid'in Halifeliğine niçin karşıydı?
Haz. Hüseyin, Yezıd'in Halifeliğini, dedesi Haz.Muhammad'in getirip topluma kabul ettirdiği ilahi islam dinini, İslamın ilahi emirlerini fazla önemsemeyen , ahlak ve adalet ilkelerine uymayan ve işret meclislerinde keyif çatan ve bir Halife kimliğine asla uymayan iktidarını İslam inancına aykırı buldu. Yezid'in bu davranışları dinden, ahlaktan ve adaletten sapma olarak değerlendirdi.
Yezit gibi düşük ahlaklı ve adaletten yoksun birinin hem de atamayla İslamın Halifesi olmasını İslam dini ve ahlakı için her açıdan çok sakıncalı buldu ve Yezid'e isyan etti. Ayrıca, Halifeliğin Ehlibeyt ve Ali soyunda olamasını da düşünüyordu. Kendisi de Halife olma yolunu seçti. Özellikle Kufe halkından gelen yoğun destekle Yezidi yeneceğin düşündü. Fakat Emevi Hanedanı Yezid'in Küfe Valisi Ziyad ve yine Kufedeki saltanaçı işbirlikçilerin basķı ve korkusu ile Kufe Halkı Haz. Hüseyin'den desteğini geri çekti....beklenen sonuç doğdu.
Kerbela' facisının temel sonuları nelerdir?
Bu facianın iki tarihsel ana sonucu olmuştur.
1- Kerbeladan sonra İslam dini siyasileşti. Halifeyi seçebilme tartışmaları iki rakip siyasi mezhep doğurdu. Haz. Alı yanlıları Hilafet hakkının Eylibeyt ve Haz Ali evlatlarına ait olduğunu savundu. Bunlara Haz.Ali yanlısı anlamına, Ali Şiası denildi. Emevi, Muaviye çizgisini meşru gören gruba da, dört halife dönemindeki siyasi geleneğe uyanlara da Ehli Sünnet ya da Sünni denildi. İki farklı siyasi tartışmadan bir uzlaşma çıkmadı. İslam, keskin bir şekilde ve onarılamaz bir biçimde ikiye bölündü.
2- Kerbala Faciasından sonraki Şii ve Sünni siyasi yarılmalar daha sonra siyasetin de ötesine geçerek Şiilik ve Sünnilik gibi iki rakip, hatta giderek birbirlerine düşman iki mezhebe dönüştü.
Şiiler gerçek İslamın kendilerince temsil edildiĝini savunup Şiiliği devlet doktirinine çevirdi ve dinleştirdiler. Aynı şekill de Sünni devletler de Sünni Mezhebini devlet doktrini ve devlet dinine çevirdiler. Onlar da Şiiler ve şiilik türevleri olan dinsel yorum sahiplerini ötekileştirdi ve düşmanlaştırdılar.
Haz. Hüseyin Kimdir ve nasıl bir kişiliği temsil eder?
Haz. Hüseyin, Haz. Peygamberin, tek çocuğu olan Haz.Fatimadan doğan ve dededesince kendisinin cennet efendisi olarak müjdelendiği Haz.Hasan ile birlikte iki torunundan biri ve küçük olanıdır. Haz. Hüseyin, Haz.Muhammed''in Amcasının oğlu, damadı ve Allah'ın Aslanı olarak nitelenen Haz . Ali'nin oğludur. Adına Ehlibeyt ( Evhalkı) denilen Haz. Muhammed, Haz.Ali, Haz.Fatima , Haz Hasan ve Haz. HÜseyin'den oluşan ana çekirdek ve çok saygın bir İslam ailesinin beş bireyinden biridir.
Tarihsel olarak, Haz hüseyin, ahlaklı, adaletli, kararlı, zalime boyun eğmeyen ve sonucu ne olursa olsun samimi inancı uğruna ölümü göze almış ve bu uğurda canını verebilmiş bir kimlik ve kişilik sahibidir. Onun bu seçkin ve cesur tavrı "Hüseyni duruş" olarak tanımlanır. Haz Hüseyin, bu muhkem ve geri dönülmez cesur duruşu ile halkın varlığını, dirliğini ve birliğini hiçe sayan zalim ve ahlaksız saltanat sahiplerine, adaletsiz iktidarlara siyasi olarak karşı koymanın meşru bir tavır olduğunu kanı ve canı ile ödeyerek herkese göstermiştir.
Sonuç ve genel bir yorum.
Kerbela Faciası ve bu facianın yarattığı siyasal, dinsel, mezhepsel, kültürel, ırksal ve ideolojik sorunlar günümüzdeki İslam dünyasında da varlığını devam ettiriyor. İslamdaki hangi konuyu biraz kaşırsanız mutlaka Kerbela Facisının izdüşümlerine ve etkilerine raslarsınız.
İster Şii yada ister Sünni olsun , istisnalar hariç, her iki bölükteki İslam uleması kendi mezheplerinin ölümüne savunuculuğunu bırakıp uzlaşmacı ve çağın gereklerine uygun tavırlarla birbirlerine yaklaşmalıdır. Ayrıca İslamdakı bu siyasi ve dini ayrımcılığın baş sorumluları da Şii ve Sünni iktidar sahipleri olmuşlardır.
Batı özelikle de İngililiz ve son zamanlarda da Amerikan emperyalizminin İslam toplumu üzerindeki en büyük, en etkili ve en sonuç alıcı kozu da, başta Şiilik ve Sünnilik rekabeti ve hatta düşmanlığı olmak üzere İslam dünyasınının içine sürüklendiği siyasi ayrılık ve siyası derinlikten yoksun siyasi ayrışma ve birbirlerini düşmanlaştırma basiretsizliğidir. Bu önemli kozun Batı emperyalizminin elinden mutlaka alınması; Şii ve Sünni kaynaklı tüm inanç türevleri arasındaki rekabet, ötekileştirme ve düşmanlıkların yerini dostluk ve dayanışmaya bırakması gerekir.
İslam toplumları ve devletleri hep çoğunlukçu bir din ve siyaset anlayışına sahiptir. Çogulculuğa hep yabancı kalmışlardır. Din, mezhep, ideoloji...gibi farklılıklarla bir arada yaşama kültürleri yok gibidir. Tekçi ( monist) toplumsal ve kültürel farklılıkları yok sayan bir anlayışla siyaset etmek yerine, çoğulcu, (pluralist) bir anlayışla, adaletten ayrılmadan herkesin barış ve güvenlik içinde yaşamalarını amaclamak gerekir.
Aşure aşı 12 ve daha fazla farklı besini bir araya getiriyor. Sonra da lokma olarak boğazlardan öyle geçiyor. Aşure, farklılıklarla birlik içinde kalarak çogulculuğu ve barış içinde yaşamayı temsil ediyor. Gerçek demokrasiler deki toplumlar tıpkı Aşure gibi, çok katmanlı ve çok kültürlüdür. Toplumun sosyal aşuresi ve inanç katmanlarını birleştirme ilacıda da güzel ahlaktır, şaşmaz adalettir, sevgidir, hoşgörüdür, duygudaşlıktır, ( empati), her türlü ayrımcılık ve bölücülükten uzak durmaktır.
İslam ne sadece Şiilikten, ne de sadece Sünnilikten ibarettir. Şiilik ve Sünnilik de dahil , ben müslümanım diyen hiç kimse tekfir edilmemelidir. Bunun radikal çözümü de devleti Şii devleti ve Sünni devleti olmaktan kurtarmak, yani dini devlet ideolojisi yapmaktan vazgeçmektir. Devleti tüm inançlar, dinler, ideolojiler konusunda tarafsız yapmaktır. Günümüz sosyolojisinde bu yaklaşıma demokratik laiklik deniliyor.
Bu duygu ve düşüncelerlerle, başta ülkemizdeki, Alevi, Bektaşi Caferi canlarımız olmak üzere, tüm yurttaşlarımızı, Muharrem Ayını vesile yapıp, Hazreti Hüseyin'i örnek alıp kendi öğretilerini, inanç anlayışlarını , ahlak ve adalet konusundaki tutum ve davranışlarını gözden geçirmeye ve çoğulcu bir kültür içinde birleşme ve dayanışmaya davet ediyorum.
Hepimiz birimiz, birimiz de hepimiz için anlayışı içinde kalarak herkese huzur, güven, adalet ve güzel ahlakla tazelenmiş özgür bir Muharrem Orucu ve ve hayırlar doğuran Aşure lokmaları dağıtmalarını diliyorum.
Halil Çivi. 24.Haziran 2025.
Doğanbey / Seferihisar/ İZMİR.
https://www.facebook.com/share/p/18zDhN5GgW/
İlginizi Çekebilir