© Alevi Haberler

Türkoğuz Kılıçgedik'in Pir Sultan Ocağı ve Pir Sultan Abdal Sempozyumu'nda yaptığı konuşma

Sivas Valiliği himayesinde, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen “Pir Sultan Ocağı ve Pir Sultan Abdal Sempozyumu” 4 Eylül Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Araştırmacı yazar Türkoğuz Kılıçgedik, sempozyumun ikinci gününde konuşmacı larak yer aldı.

Sivas Valiliği himayesinde, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ile Sivas Cumhuriyet Üniversitesi işbirliğiyle düzenlenen “Pir Sultan Ocağı ve Pir Sultan Abdal Sempozyumu” 4 Eylül Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Araştırmacı yazar Türkoğuz Kılıçgedik, sempozyumun ikinci gününde konuşmacı larak yer aldı.

Sempozyumun açılışına Sivas Vali Vekili İlhami Doğan, Sivas Belediye Başkan Vekili Av. Esra Meran Uslu, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Salih Cem İnan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Süleyman Değirmen ve Doç. Dr. Nevzat Balıkçıoğlu, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Vehbi Ünal, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkan Yardımcısı Esin Saykan ile çok sayıda akademisyen, öğrenci ve il protokolü üyesi katıldı.

Araştırmacı Yazar Türkoğuz Kılıçgedik: “Velayet öğretisi ve Dört Kapı sistemi Alevilik-Bektaşiliğin temelidir”

Sempozyumun ikinci gününde konuşmacı olarak katılan  araştırmacı yazar Türkoğuz Kılıçgedik, “Alevilik-Bektaşilik ve Pir Sultan’ın Tarihsel Hafızası” başlıklı bildirisinde özetle şu görüşleri dile getirdi:

- Pir Sultan Abdal’ın şiirleri, Alevi-Bektaşi yazılı tarih hafızasıyla tam bir uyum içindedir. Bu uyum anlaşılmadan Pir Sultan’ın şiirlerinde saklı tarihsel ve toplumsal sırlara ulaşmak mümkün değildir.
- Günümüzde Alevilik-Bektaşilik tarihinin istismar edildiğini, bazı kesimlerin Pir Sultan’ın hayatını ve mücadelesini ideolojik amaçlarla çarpıttığını vurgulayan Kılıçgedik, bu tür çalışmaların bu istismara engel olacağını belirtti.
- Alevilik-Bektaşiliğin özünde Hz. Ali’ye verilen “Velayet” öğretisi bulunduğunu, bunun Halifelikten tamamen ayrı ve üstün bir sistem olduğunu ifade etti.
- Velayet öğretisinin temel yapısını “Dört Kapı Kırk Makam” (Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat) sisteminin oluşturduğunu, bu sistemin Hz. Muhammed döneminde Kırklar Meclisi ile başladığını, ancak Hz. Muhammed’in vefatından sonra yok sayılarak yerine Halifeliğin getirildiğini anlattı.
- Emevi ve Abbasi dönemlerinde Velayet çizgisinin sistematik baskı ve cinayetlerle dışlandığını, buna rağmen Horasan ve Anadolu’da ocaklar, tekke ve dergâhlar aracılığıyla günümüze kadar taşındığını kaydetti.
- Hak-Muhammed-Ali, Miraç, Tecelli, Kırklar Meclisi, Dört Kapı, Yakin dereceleri gibi kavramların Velayet öğretisinin şifreli anahtarları olduğunu, kendisinin “Alevilik-Bektaşiliğin Gayb Olan Öğretisi ve Sistemi” adlı kitabında bu şifreleri çözdüğünü belirtti.
- Büyük Selçuklu ve Osmanlı gibi devletlerin uzun ömürlü olmasında, Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli, Ahi Evran, Mevlana, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve Yedi Ulu Ozan’ın da içinde bulunduğu Horasan-Anadolu erenlerinin Velayet ve Dört Kapı öğretisiyle oynadığı birleştirici rolün büyük önem taşıdığını vurguladı.

Kılıçgedik konuşmasını Pir Sultan Abdal’ın “Koyun beni Hak aşkına yanayım / Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım / Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” dizeleriyle bitirdi ve “Bu yol dönülecek bir yol değildir; Sırat-ı Müstakim’dir, dosdoğru yoldur” diyerek sempozyum katılımcılarına teşekkür etti.

Türkoğuz Kılıçgedik'in konuşmasının tam metni şöyle:
 

Kıymetli konuklar hepiniz hoş gelmişsiniz. Hepinize ayrı ayrı saygı ve sevgilerimi sunarım.

Sempozyumu gerçekleştiren Sivas Üniversitesine, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cem Evi Başkanlığına, Sivas Valiliğine, katılım sağlayan siz değerli konuşmacılara, konuklara ve emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.

 

Burada sizinle beraber birlik içinde tek yürek olarak tarih ve toplumuzun önemli değerlerinden biri olan Pir Sultan Abdalı aklımızda, yüreğimizde, sözümüzde, kalemimizde anmak ve manevi olarak yaşamasına katkı sağlamaktan büyük onur duyuyorum.

 

Araştırma yoluyla hazırladığım bildirinin “Alevilik-Bektaşilik Ve Pir Sultan’ın Tarihsel Hafızası” başlığından anlaşıldığı gibi bu çalışma daha çok ilgili tarihe değiniyor.Özelikle tarih içinde kişi ve toplumlar daha çok kendi bulunduğu zaman ve öncesi olan tarihsel hafızaya ve toplumsal norm ve inanca göre söz, davranış ve eylem içinde olur.

 

Pir Sultan Abdal gibi toplum içinde önemli sorumluluklar alan kişiler buna çok daha fazla özen gösterirler.

 

Pir Sultan Abdal’ın şiirleri yakından incelendiğinde Alevi-Bektaşiliğin yazılı tarih hafızasıyla Pir Sultan’ın tarihsel hafızası birbiriyle uyumlu olarak Pir Sultan’ın şiirlerine büyük anlam katmış. Dolayısıyla Alevilik-Bektaşilik tarihi ve Pir Sultan’ın tarihe ve toplumsal öğretiye mal olma konumu ve bu amaçlı günümüze rehber edinilmesi için, yine bu tarihsel hafızaya büyük ihtiyaç vardır.

Aksi halde Pir Sultan Abdalı doğru bir şekilde anlamamız zorlaşacağı gibi kendi şiirleri arasına sakladığı tarihsel ve toplumsal sırlara erişmemiz de zorlaşır.

 

Tarihe mal olmuş bir kişinin ve bir toplumun tarihi toplumsal öğretisiyle uyumlu yazılmayıp bu amaçlı tutarsızlık ve belirsizlikler ortadan kaldırılmazsa böylesi tarih çok kolaylıkla istismara açık hale gelir.

Günümüzde Alevilik-Bektaşilik tarihini istismar edip yeni ve bazı alakasız tarih anlatımlarıyla açıklanması buna örnek teşkil etmektedir. Ayrıca bu ve benzeri çalışmalar günümüzde art niyetli bazı kesimlerin Pir Sultan’ın hayatını ve mücadelesini istismar ederek ideolojik bağlamda tanımlamasına da engel olmaya vesile olur.

 

Çalışmada Ortadoğu, Horasan, Anadolu toplumların ortak tarihi ve değerlerine değinmesi Pir Sultan’ın şiirlerinde söz etiği tarihle uyumlu olarak ele alınmıştır. Böylece Pir Sultan’ın şiirlerine konu olan hangi toplum içinde yaşadığı, sahip olduğu misyon, inanç verdiği mücadele, değindiği tarih ve yaşadığı coğrafya daha fazla önem kazanır.

 

Her ne kadar günümüzde Alevilik-Bektaşilik hakkında binlerce kitap ve farklı çalışmalar yapılmış olsa da Alevilik-Bektaşilik tarihi henüz istenilen gerçek tarihsel hafızasına tam olarak kavuşmamıştır.Bunlardan biride Alevilik-Bektaşilik için büyük önem arz eden ve tarihsel birçok Alevi sırlarını kendi içinde bulunduran Hz. Ali’ye verilen Velayettir.

 

Bilindiği gibi her bir önemli oluşumun, her din ve ilgili inancın kendini sonsuz olarak devam ettirmesi için bir öğretisi ve sistemi olur. Bu öğretinin tüm ilke ve dogmaları kendi oluşumuna göre dayandığı kaynağı, tarihsel süreci, toplumsal yapısı, ritüeli, normları, kurumsal yapısı, işleyişi ve devamlılığı vardır.Dolayısıyla Hz. Ali’ye verilen ve Alevilik için büyük bir önem taşıyan Velayetin de doğal olarak bir öğretisi ve sistemi vardır.

 

Her ne kadar kimi kaynaklar Hz. Ali’ye verilen Velayeti Halifelikle karıştırıp Halifeliğin Hz. Ali hakkı olduğunu belirterek Velayet öğretisi ile Halifelik öğretisini birbirine karıştırıp tarihsel bir hafıza karışıklığı yaratsa da gerçekte bu böyle değildir. Çünkü Velayet özü itibariyle ayrı bir oluşumdur, Halifelik ayrı bir oluşumdur.Halifelik, Hak, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den habersiz üç, beş kişilik bir şura ile oluşturulup gelişi güzel devam etmiş.

 

Ancak Velayet bizzat Hak ve Hz. Muhammed tarafından beli bir kurumsal öğreti ve sistem ile Hz. Ali’ye verilmiş. Dolayısıyla ikisi aynı şey olmadığına göre ve Hz. Ali’ye verilen Velayet Hak ve Hz. Muhammed tarafından bizzat verildiğine göre Velayet Halifelikten çok daha farklı ve çok daha önemli hale gelir.

 

Hz. Muhammed’in ölümünden sonra İslam içinde Velayet yönetimi başlaması gerekirken bunun yerine Halifelik yönetimin başlaması İslam öğretisinin temellerini ve tarihini tamamen yerinden sarsmıştır.

 

Gerek Velayet hakkında gerekse Alevilik-Bektaşilik hakkında yaptığım araştırmada Velayet öğretisi ve sitemin tarihsel devamlılığı ve günümüz varlığı Alevilik-Bektaşiliktir. Alevilik-Bektaşiliğin tarihsel uzantısı ve Hz. Muhammed ile Hz. Ali dönemindeki varlığı ise Hz. Ali’ye verilen Velayet ve ilgili öğretisidir.

Bu her iki oluşumu hem tarihsel süreç içinde hem de öğreti düzeyinde birleştiren temel oluşum ise tarih içinde Dört Kapı Kırk Makam diye adlandırılan Dört Kapı öğretisi ve sistemidir.Dört Kapı öğretisi ve sitemi aynı zamanda Hz. Ali’ye verilen Velayetin öğretisi ve sitemidir.

 

Alevilik-Bektaşilik hakkında yazılan eski yazılı tarih kaynakları Hz. Ali’ye verilen Velayetin öğretisi ve sistemi hakkında sır ve şifreli bir içerikte birçok kavramlara değiniyor.Bu kavramlara ait sır ve şifreler tarafımdan çözülüp daha kapsamlı haliyle yakın dönemde tarafımdan “Alevilik, Bektaşiliğin Gayb olan Öğretisi ve Sistemi” adıyla kitap haline getirildi.

 

Velayet ve Alevilik-Bektaşiliğin çoğu önemli sırlarını taşıyan bu önemli kavramlar Alevi yazılı tarih kaynaklarında kısaca şu şekilde sıralanıp tanımlanmıştır.

 

1. Hak Muhammed Ali Nuru,

2. Hak Muhammed Ali,

3. Miraç.

4. Tecelli,

5. Velayet,

6. Doksan Bin Söz,

7. Altmış Bin Söz,

8. Otuz Bin Söz,

9. Kırklar Meclisi,

10. Dört Kapı,

11. Kırk Makam,

12. Yel, Ateş, Su Toprak, Ruh,

14. Abidler,

15. Zahidler,

16. Arifler,

17. Muhipler

18. Yakin;

19. İlm-el Yakin

20. Ayn-el Yakin

21. Hakk-el Yakin

22. On İki Ocak gibi birçok kavramı kapsıyor.

 

Hazırladığım bildiri çalışmasında bu kavramların birçoğunun Hz, Ali'ye verilen Velayetle ve birbiriyle ilgili tarihsel açıklamasına değinilmiş. Bu konudaki Horasan ve Anadolu tarihsel hafızası kısaca aydınlatılmaya çalışılmıştır.

 

Hakk’ın Hz. Ali’ye verdiği Velayetin Dört Kapı adıyla bilinen Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat Kapıları denilen dört aşamalı bir öğreti ve sistemi vardır. Dört Kapı öğreti ve sistemine göre Velayete bağlı İslam toplumu Dört Kapı aşamalarıyla din, inanç, kültür üzerinden eğitilerek dört aşamadan geçen erdemli ve kâmil bir insan topumu yaratmayı amaçlamıştır. Bu tıpkı ilkokul, ortaokul, lise, üniversite gibi kademeli bir eğitim sunarak Hakikat Kapısına ait en üst eğitim bilgisi olan Velilik makamına ulaşmayı hedeflemektedir.

Ayrıca Haleflikten çok daha farklı olan Hz. Ali’ye verilen Velayet ve ilgili Dört Kapı öğretisi ve sistemi İslam toplumunu devlet düzeyinde yönetmeyi amaçlayan bir yönetim modeli tasarımı içindedir.

 

Diğer bir deyişlede Peygamberlik son bulacağı için Allah, Melek Cebrail vasıtasıyla yeni Vahiy indirilmediğinden, Peygamber insanlara herhangi yeni bir vahiy tebliğ yapamayacağından dolayı bütün bu oluşumun devamı Velayet görevi, öğretisi ve yönetimiyle sonsuza değin devam edip yürütmek amaçlamıştır. Pir Sultan Abdal bir dizede bu devamlılığa şu şekilde değinir. “On İki İmamın bizdedir nuru / Şah-ı Velayettin bizdedir sırrı / Açıktır aynamız gönlümüz duru / Sedefli mercanlı gönüllerimiz” diyerek. Hz. Ali’nin de içinde olduğu On İki İmam nurun, Velayet ve öğretisinin sırrının kalıcılığı ve devamlılığı Alevilik-Bektaşilik yoluyla devam ettiğini belirtmiştir.Hak tarafından Hz. Ali’ye verilen Velayet Hz. Muhammed Miraçtan eve dönerken ve ayrıca Gadir-i Hum Veda Hutbesinde tüm İslam âlemine ilan etmiştir.

 

Alevi yazılı tarih kaynakları verdiği bilgiye göre Velayet ve ilgi Dört Kapı öğretisi ve sistemi Hz. Muhammed döneminde Hz. Ali öncülüğünde olan Kırklar Meclisi denilen bir kurumsal ve toplumsal yapıyla İslam içinde yürürlüğe girmiştir.Hz. Muhammed’in ölümünden hemen sonra üç beş kişilik bir şura toplantısıyla bazı egemen isimler tarafından Hz. Ali’ye verilen Velayet yok sayılarak Halifelik yönetimine geçilmiştir. Halifelik Emevi ve Abbasi yönetimleriyle uzun yıllar devam etmiş.

 

Bu yönetimler sistemli bir şekilde Hz. Ali, On İki İmamlar üzerinde baskı kurmak, iftira atmak, cinayetler işleyerek Velayet öğretisi ve sistemini zamanla yasaklanıp İslam dışı olarak tanımlamışlar.Velayet devamı olan Alevilik-Bektaşilik üzerinden de aynı baskı ve cinayetler devam edildikçe Velayet öğretisi ve sistemi İslam içinde kendini ifade etmekte uzun yıllar büyük zorlar yaşamıştır. Böylece İslam sadece Halifelik ve Şeriat Kapı öğretisi üzerinden tanımlanarak geniş bir coğrafyada kabul edilmeye zorlanmıştır.

 

Bütün bunlara rağmen Hz. Ali, On İki İmamlar ve devam soyu olan Alevilik-Bektaşilik Velayet öğretisi olan Dört Kapı öğreti ve sistemini her şeye rağmen özelikle Horasan ve sonrasında Anadolu da ocak, tekke, dergâhlar üzerinden devam edip günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.

 

Yaşanan bu tarihsel değişim dönüşümle yukarıda saydığım kavramların birçoğu sahip olduğu önemli konumlarına rağmen zamanla toplum ve inanç uygulamalarından kaldırıldığı için günümüzde unutulup tam anlamı ve amacı bilinmeden yazılı tarih kaynaklar içinde halen varlığına devam ediyorlar.

 

Velayetle ilgili bu öğreti ve sistem ve ilgili kavramlar İslam içindeki farklı inançlar dâhil olmak üzere hiçbir inançta bu haliyle ve anlamıyla bir bütünlük içinde olmaması nedeniyle bu kavramlar Hak ve hakikat sırrı olarak kabul edilir.Hak ve hakikat sırrı tarih boyunca Velayet ve ilgili Alevilik-Bektaşilik içinde daha çok gizli tutulduğu için çok fazla kişi tarafından bilinmemiştir. Bu kavramlar Hak ve hakikat sırrı olma itibariyle yazılı tarih kaynaklarına kısa bazı açıklamalarla sır ve şifreli olarak aktarılmıştır.

 

Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş bu tarihsel hafıza özelikle Horasan ve Anadolu tarihinde büyük rol alıp tüm farklı toplumları Dört Kapı öğreti ve sistemiyle bir araya getirip yönetmiştir. Geniş bir coğrafyada, farklı inanç ve toplumları kendi içinde barındıran Büyük Selçuklu ve sonrasında Osmanlı gibi büyük devletlerin kurulması ve uzun süre yönetim sürmesine vesile olmuştur.

 

Babaiyani Rumi, Bektaşiyani Rumi, Baciyani Rumi, Ahiyani Rumi, Abdalanı Rumi, Gaziyani Rumi, teşkilatları ve ilgili Hoca Ahmet Yesevi, Baba İlyas, Hacı Bektaşi Veli, Ahi Evran, Mevlana, Yunus Emre ve Pir Sultan’ında içinde olduğu Yedi Ulu Ozan gibi ve ilgili sayısızca önemli insanlar ve oluşumlar bu öğreti ve sistemle görev ve sorumluluk alarak Anadolu inanç ve kültür tarihine büyük kazanımlar sağlamışlar.

 

Tarih içinde tüm farklı toplumlar Anadolu’nun bu inanç, kültür ve ilgili toplumsal normlardan etkilenerek beslenip kenti toplumsal birlikteliğine ve geleceğine örnek edinmişler. Ancak günümüz Anadolu toplumları ise Batı ve Ortadoğu kültürü baskısı altında bireyci, bencil ve kutuplaştırıcı birçok kimliğe bürünmüştür.

 

Bu amaçla devlet ve üniversiteler aracılığıyla Horasan ve Anadolu’nun tarihsel hafızası olan Velayet ve ilgili Dört Kapı öğretisi ve sistemine yeniden geçilerek Horasan ve Anadolu tarihinde olduğu gibi farklı toplumsal birlikteliğimizi bu öze uygun olarak yeniden tesis edilmesi gerekir.

 

Huzurunuzda Anadolu toplumlarını tarih içinde büyük devletlere ve büyük medeniyetlere kavuşturan Ahmet Yesevi, Baba İlyas, Hacı Bektaşi Veli, Ahi Evran, Mevlana, Yunus Emre ve Yedi Ulu Ozan gibi doksan bin Horasan ve Anadolu Erenlerini ve ilgili Babaiyani Rumi, Bektaşiyani Rumi, Baciyani Rumi, Ahiyani Rumi, Abdalanı Rumi, Gaziyani Rumi, teşkilatlarını saygıyla selamlıyorum.Onların sahip olduğu güçlü zahir, batin ilim, irfan öğretisi ve birlikteliğin bizlere ve gelecek nesillerimize de nasıp olup yaşatılması dileğiyle konuşmama son verirken Pir Sultan’ın dediği gibi; “. “Koyun beni Hak aşkına yanayım / Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım / Dönen dünsün, ben dönmezem yolumdan…”

 

Yani kıymetli konuklar Pir Sultan’ın söylemine göre “Bu Yol Dönülecek Bir Yol Değildir… Mahrum Olunacak Bir Yol Değildir. Hakk’a Ve Hakikate Kavuşmak İçin Her Şeye Rağmen Velayet Ve İlgili Dört Kapı Öğretisi Ve Sistemi Üzerinden Sonuna Kadar Gidilmesi Gereken Tek Kurtuluş Yoludur…Ayrıca Kutsal Kitabımız Kur’anı Kerimin Deyimiyle Bu Yol “Sırat-I Müstakimdir. Yani Dosdoğru Bir Yoldur. Bu Yolda Kurtuluşa Ve Hakk’a Erenlere Bin Bir Selam Olsun…”

 

Değerli Canlar Beni Sabırla Dinlediğiniz İçin Hepinize Çok Çok Teşekkür Eder, Saygı Sevgilerimi Sunarım. İyi ki Varsınız, İyi ki Buradasınız… Sağ olun var olun…

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER