© Alevi Haberler

Dr. İhsan Ünlü yazdı: Papa ziyaretinin düşündürdükleri

Araştırmacı yazar Dr. İhsan Ünlü, Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti sonrasında kaleme aldığı yazısında, ziyaretin bazı çevrelerde oluşturduğu “aşırı tepki ve panik havasını” eleştirdi ve Müslümanlara özgüvenli, soğukkanlı bir duruş sergileme çağrısında bulundu.

Araştırmacı yazar Dr. İhsan Ünlü, Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti sonrasında kaleme aldığı yazısında, ziyaretin bazı çevrelerde oluşturduğu “aşırı tepki ve panik havasını” eleştirdi ve Müslümanlara özgüvenli, soğukkanlı  bir duruş sergileme çağrısında bulundu.

Ünlü, “Papanın gelmesiyle ne din elden gitti ne de devlet otoritesi sarsıldı” diyerek, bu tür diplomatik ve dini temasların olağan olduğunu vurguladı. Ziyaretin siyasi ve stratejik boyutlarının tartışılabileceğini belirten Ünlü, asıl meselenin hamasi nutuklar değil, tarihi ve bilimsel verilerle meseleyi masaya yatırıp karşı stratejiler geliştirmek olduğunu ifade etti.

 

Dr. İhsan Ünlü, makalesinin tam metni şöyle:

Papa 14. Leo, resmi davet üzerine Türkiye’ye geldi ve çeşitli temaslarda bulunduktan sonra ülkemizden ayrıldı.
Bazı çevrelerde, sanki papa ilk defa ülkemize geliyormuş ve alenen Hristiyanlık propagandası yapıyormuş gibi bir izlenim ortaya çıktı.
Görüldüğü gibi papanın gelmesiyle ne din elden gitti ne de devlet otoritesi sarsıldı.

Bu tip ziyaretler devlet adamları ve din adamları arasında zaman zaman olabilen diplomatik ziyaretlerdir.
İşin siyasi, diplomatik ve stratejik derinliği ve zamanlaması tartışılabilir ancak ben farklı bir açıdan bakmak isterim.
Kanaatimce -elbette temkinli olmakla birlikte- özgüvenli ve soğukkanlı bir şekilde hadiseye bakıp tavır takınmak ve yol haritası izlemek gerekir.

Özgüven sahibi birey ve devlet, neyi yapıp neyi yapmaması gerektiğini bilir; doğrular için çaba sarf eder ve karar verdiği zaman da bu yoldan hiç kimse onu alıkoyamaz.

Müslüman, gerçek bir özgüven sahibidir.

Bir mütefekkirimizin haklı deyimiyle, “Hakiki imanı elde eden, kâinata meydan okuyabilir”

Kaygusuz Abdal’ın dilinden; “Tevhidi her kim ki bildi cân olur/ Bu sarayın halkına sultân olur”

Yine kanaatimizce hamasi nutuklar atmak yerine, meseleyi tarihi ve bilimsel verilerle masaya yatırıp irdelemek ve karşı stratejiler geliştirmek gerekir.

Grekçe pappas kelimesinden türetilen papa (baba), Katolik kilisesinin en yüksek ruhani liderine verilen unvandır.

Papa, dini temsiliyet bakımından dünya çapındaki bütün Katoliklerin başı ve Vatikan devletinin yöneticisidir. (TDV İslam Ansiklopedisi, 34/160-62)

Yani, papanın dini statüsü ve nüfuzu yanında siyasi/politik yönü de vardır. 
Tarihi seyri içinde bazı papaların dini liderlikten ziyade siyasi liderliğe soyunarak dünyaya nizâmât vermeye kalktıkları görülmektedir.
Katoliklerce Havâri Petrus’un halefi olarak görülen papanın Hristiyanlar arasında ayrıcalıklı bir konumu vardır.

Kendilerine yanılmazlık statüsü verilen bazı papalar güç zehirlenmesi yaşayarak tarihte bedeli çok ağır sonuçlar doğuran Haçlı seferlerine ön ayak olmuşlardır.

Peygamberler tarihinde merhamet ve sevgi peygamberi olarak bilinen ve insanlığa şefkat dağıtan Hz. İsa’nın ardıllarının şiddet ve entrika yöntemlerine başvurması, Hıristiyanlığın nerelere savrulduğunun göstergesidir.

Akîdevi anlamda ise tevhidi yani yalnız Allaha inanmayı şiar edinmiş bir peygamberin yolundan saparak teslise (baba-oğul-kutsal ruh) savrulan bir zihniyet, kendi içinde de tartışmaktadır. 

Nitekim bırakın Ortodoksları ve Protestanları, Katolikler içinde Hans Küng gibi bilim adamları, teslisten tutun da papanın yanılmazlığına kadar pek çok konuyu eleştirmekte, bundan dolayı da cezalı durumlara düşürülmektedir.

Kendine güvenen Müslüman, farklı dine ve inançlara mensup olanların faaliyetlerinden çekinmez; bilakis bunları kendi lehine çevirmek için mücadele azmini artırır.

Ticarette, “iyi mal zayi olmaz; müşterisiz meta zayidir” hesabı, aktif olarak insanlık yararına çalışan, dürüst ve adil Müslümanların da Allah ödülünü ziyan etmez. (Hûd-115)

Müslüman, yapılan haksızlıklar karşısında susan ve savunmaya geçen değil; yeryüzünde hakkın hâkim olması için proaktif mücadele verendir. (Nûr-55)

Yine biz biliyoruz ki günümüz savaşları artık yalnızca tankla tüfekle değil, kültürler ve medeniyetler üzerinden yapılıyor.

Alenen yapılan dini ayinlerden ziyade farklı zemin ve zamanlarda yapılan misyonerlik faaliyetleriyle kuşatılan gençlere eğilmek lazım.

Gençleri o tür arayışlara sürükleyen argümanları ellerinden alamadığınız sürece bu yönelimler kaçınılmaz olacaktır.

Merhum Aliya’nın tespitiyle, “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir”

Dolayısıyla bugünün hız ve haz çağını yaşayan Müslümanlarının, emperyal dünyada sıkışıp kalmış insanlığa kucak açacak, yol gösterecek ufka ve merhamete sahip olmaları kaçınılmazdır.

Papayı ve zihniyetini eleştirirken, bizim de aynaya bakıp “insanlık adına biz ne yapıyoruz?”, “daha adil bir dünya için ne üretiyoruz?”, “dünyada savaşlar sürerken, kadın-çocuk demeden masumlar katledilirken Müslümanların vahdeti adına nasıl bir duruş sergiliyoruz?” sorularını sormamız gerekmez mi?

Şunu hiç unutmayalım ki onların gücü bizim dağınıklığımızdandır.

Bir taraftan farklı din ve yaklaşımları eleştirirken öbür yandan benzer tuzaklara düşmek ve tefrikaya sebep olacak söylem ve davranışlarda bulunmak karşı tarafın ekmeğine yağ sürmektir.

Allah elbette nurunu tamamlayacaktır,(Saf-8) ancak iyilerle kötülerin mücadele alanı olan şu dünyada, bu şerefe layık olacak güzel kullarını görmek ve göstermek istiyor.

Bu kutlu göreve ve şerefe nail olacak kaliteli Müslümanlardan olmaya var mısınız?

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER