Kamber Özcivan yazdı: Kadıncık Ana
KONUK YAZARAlevi-Bektaşi araştırmacısı ve yazar Kamber Özcivan, Hacı Bektaş Veli’nin hayatındaki en tartışmalı figür olan Kadıncık Ana (Kutlu Melek / Fatma Ana) konusundaki sekiz asırlık tartışmayı yeniden gündeme getirdi.
Alevi-Bektaşi araştırmacısı ve yazar Kamber Özcivan, Hacı Bektaş Veli’nin hayatındak en tartışmalı figür olan Kadıncık Ana (Kutlu Melek / Fatma Ana) konusundaki sekiz asırlık tartışmayı yeniden gündeme getirdi.
Kamber Özcivan'ın makelesinin tam metni şöyle:
Kadıncık Ana
Alevi-Bektaşi inancının kurucu figürü Hacı Bektaş Veli (1209-1271) söz konusu olduğunda, tarihi gerçekler ve efsaneler (Velayetname) her zaman iç içe geçmiştir. Güneşin doğduğu yer anlamında olan Horasan’daki Nişabur'dan, yine Güneş'in doğduğu yere anlamına gelen Anatolia’ya (Anadolu'ya) göç eden bu büyük bilgenin manevi mirası, özellikle de hayatındaki kadın figürleri, yüzlerce yıllık bir tartışmanın odağındadır.
Bu tartışmanın kalbinde ise tek bir isim var: Kadıncık Ana (Kutlu Melek=Fatma Ana).
Tarih ve Menkıbede Kadıncık Ana'nın Rolü
Hacı Bektaş Veli'nin Sulucakarahöyük'e (bugünkü Hacıbektaş) yerleşmesinde kilit rol oynayan Kadıncık Ana, yerel halktan İdris'in eşiydi. Onun hayatı, bir köşe yazısından çok, bir inancın temellerini atan menkıbelerle doludur.
1. Rüyadaki Keramet: Velayetname'ye göre Kadıncık Ana, Hacı Bektaş Veli gelmeden önce on dört gecelik dolunayın koynuna girdiğini görür. Bu rüya, erenlerden olacak bir çocuğa ve onun manevi açıdan seçilmişliğine işaret eder.
2. Çeşme Başındaki Karşılaşma: Kadıncık Ana, Hacı Bektaş Veli'ye çeşme başında ikram ettiği bir parça yağlı ekmekle, bereket kerametinin kapısını açar. "Artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin" duasıyla, bu ikram evdeki yağ küpünü ağzına kadar doldurur. Bu olay, Hünkâr'ın Sulucakarahöyük'teki ilk somut manevi delili olarak kabul edilir.
Bu olayların ardından Kadıncık ve eşi İdris, Hacı Bektaş'a hizmet etmeye başlar. Ancak asıl mesele, ilişkinin türüdür: Aşkın ve inancın bu birlikteliği, biyolojik mi, yoksa manevi miydi?
Sekiz Yüzyıllık Tartışma:
Hacı Bektaş Veli'nin evlenip evlenmediği sorusu, günümüzde bile Alevi-Bektaşi çevrelerinde Çelebiler (Hacı Bektaş soyundan geldiğini iddia eden aile) tarafından sürdürülen bir meşruiyet tartışmasıdır.
1. Manevi Kız Edindiği Tezi (Tarihi Kaynaklar):
Âşıkpaşaoğlu (Hünkâr’dan sonra yazan erken dönem tarihçisi), Hacı Bektaş'ın Kadıncık Ana'yı "kız edindiğini" yazar. Bu, ilişkinin evlilikten çok, bir manevi babalık-kızlık temelinde kurulduğunu gösterir. Velayetname, Hacı Bektaş'ın ikamet ettiği yeri anlatırken "Hünkâr, bazı kere Kadıncık'ın evinde ibadet ederdi" ifadelerini kullanır. Bir erkeğin kendi eşiyle yaşadığı ev için sürekli olarak "Kadıncık'ın evi" demesi mantıksal olarak zordur. Bu, ayrı yaşam alanlarını işaret eder. Vasiyetname'deki Dil: Hünkâr, yerine geçecek kişiyi vasiyet ederken "Fatma Ana (Kadıncık) oğlu Hızır Lale Civan" der. "Oğlumuz Hızır Lale Civan" yerine bu dilin kullanılması, çocuğun biyolojik olarak Kadıncık Ana'ya ait olduğunu, Hacı Bektaş’ın ise sadece manevi olarak onu himaye ettiğini düşündürür.2. Gerçek Eşi Olduğu İddiası (Çelebiler):
Çelebi soy hattı, tarihsel süreç içinde manevi evlatlık (nefes/burun kanı) iddiasından vazgeçerek, soyun meşruiyetini gerçek (bel) evlatlık temeline oturtmak için Hacı Bektaş Veli'nin Kadıncık Ana ile evlendiğini iddia etmeye başlamıştır.Sonuç: Tarihsel ve menkıbevi ilk kaynaklar, Hacı Bektaş'ı "Gaziler Serdarı" ve "Evlenmeyen Derviş" olarak anarken, Kadıncık Ana'yı da Hünkâr'ın tüm manevi miras ve kerametlerini devrettiği yüce bir manevi kız evladı olarak konumlandırmıştır.
Üç Fatma'nın Hikmeti: Kadın Erenlerin Gücü
Hacı Bektaş Veli'nin çevresinde sadece Kadıncık Ana değil, iki önemli Fatma figürü daha anılır. Bu üç kadın, Hünkâr'ın manevi hiyerarşide kadına verdiği değeri somutlaştırır:
Kadın Figürü
İlişki Türü
Öne Çıkan Rolü
Kadıncık Ana (Kutlu Melek)
Manevi Kızı
Hünkâr'ın mirasçısı; bereket kerameti onunla gerçekleşir.
Fatma Nuriye (Fatıma Bacı)
Manevi Bacısı
57 bin erkek eren arasında, Anadolu'ya manevi âlemden gelen selamı tek algılayan, manevi üstünlüğü temsil eden kadın erendir.
Ahi Evren'in Eşi Fatma
Manevi Bacısı (Karıştırılan Figür)
Tarihsel olarak Hacı Bektaş ile yolları kesişmiş, ancak kronolojik farklar nedeniyle aynı kişi olamayacağı tezi güçlüdür.
Özellikle Fatma Nuriye menkıbesi, Hacı Bektaş yolunun en çarpıcı mesajlarından birini taşır: 57 bin erkek erenin hissedemediği selamı bir kadının alması, bu yolda kadınların manevi duygu, sezgi ve mertebe olarak erkeklerden üstün konumda olabileceğini gösterir. Bu durum, Anadolu Bacıları'nın (Bacıyân-ı Rûm) gücünü ve Hünkâr'ın kadın-erkek eşitliğine dair bakış açısını net bir şekilde ortaya koyar.
Analizin Önemi
Hacı Bektaş Veli ve Kadıncık Ana ekseninde süren bu tartışma, sadece bir tarihi olayı değil, Anadolu'daki Türkmen-Alevi inancının kurumsallaşma biçimini anlamamız için kritik öneme sahiptir.
İster "Hanımefendi" (kadın kadıncık) lakabıyla anılan manevi kız olsun, ister bir eş, Kadıncık Ana'nın Hacı Bektaş Veli'ye ve onun irfanına sahip çıkışı, Anadolu coğrafyasında kadının manevi liderlik rolünü ne kadar erken ve güçlü bir şekilde üstlendiğini kanıtlamaktadır. Onun varlığı, Hacı Bektaş Veli'nin "Eline, beline, diline sahip ol" ilkesi gibi, aşkın ve hikmetin yolunda yürüyeceklere asırlar boyu ışık tutmaya devam edecektir.
61 Yıllık İhmal ve Kayıp Bir Kimlik: Hacı Bektaş Veli Dergâhı'nın Sessiz Taçkapısı
Tarihsel Atmosfer ve Taçkapı
Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın ana girişi olan Taçkapı (Anakapı), tarihsel süreçte manevi atmosferin başladığı önemli bir eşik olmuştur. Dergâh 1925 yılında kapatılmadan evvel, bu kapının önünde yükselen iki direkten birinde Türk bayrağı, diğerinde ise kırmızı, yeşil ve beyaz şeritli kumaş üzerine işlenmiş Zülfikâr resimli tarikat sancağı dalgalanmaktaydı.
Restorasyon Sürecindeki İhmaller ve Kaybolan "Kimlik"
Dergâhın ana giriş kapısı restore edilirken ne yazık ki orijinal kitabe kırılmış veya kaybolmuş, bu nedenle kitabenin yeri uzun bir süre boş kalmıştır. Yaklaşık 10 yıl sonra, orijinal metnin eski harflerle yeniden yazılması niyetiyle buraya yazısız, boş bir mermer yerleştirilmiştir. Ancak bu mermer de 5-10 yıl boyunca kasıtlı olarak boş bırakılmış ve zamanla asıl kitabe unutturulmuştur.
Kayıp Metin, Unutulan Kimlik
Kitabeler, tarihi yapıların kimlik kartıdır. Dergâh, 1958-1964 yılları arasında restore edilirken, orijinal kitabe ya kırıldı ya da bilinçli olarak kaybedildi. Ve daha vahimi, 1964’ten bu yana geçen altmış bir yılda görev yapan ve bu kapıdan girip çıkan 67 Kültür ve Turizm Bakanı, bu kıymetli kitabeyi, yani bu yapının tarihi kimliğini arayıp sormadı.
Uzun süre boş kalan kitabe yerine, geçici olarak yerleştirilen boş mermer zemin, yıllar içinde asıl metni unutturma çabasının sessiz bir tanığı oldu. Ancak en büyük skandal, bakanlığın bu kıymetli taşı bir tabela olarak kullanmasıdır:
Yıllardır kitabenin yazılması beklenen mermer zemin, bakanlık tarafından sadece müze adının yazıldığı bir tabela olarak kullanılmıştır. Bu tutum, bilime, tarihe ve kültüre karşı işlenmiş bir suçtur.
Üstelik bu tabeladaki "HACI BEKTAŞ VELİ" ismi bile, verdiğimiz dilekçeler sayesinde ancak 2021 yılında doğru bir şekilde ayrı yazılabildi. Bir bakanlığın, bir kültür abidesinin adını bile yıllarca hatalı yazması, konuya ne kadar "uzak" durduğunun utanç verici bir göstergesidir.
Kayıp Kitabenin Orijinal Metni ve Manevi Derinliği
Bu kayıp metin, sadece estetik bir taş parçası değil, dergâhın manevi manifestosudur. Bu kıymetli kitabeye literatürde ilk kez, Giritli Bektaşi bir aileden gelen Bezmi Nusret Kaygusuz’un 1958 yılında yayımladığı "Kurumuş Pınar" adlı eserinde rastlanmaktadır. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’ndeki Hacı Bektâş-ı Velî maddesinin de bu kaynaktan yararlandığı düşünülmektedir. 2020 yılına kadar yayımlanan kitapların hiçbirinde bu kitabeye rastlanmamıştır.
Kitabe, Doç. Dr. İlgar Baharlu’nun katkılarıyla hem Arap harfleriyle aslına uygun şekilde yazılmış, hem de günümüz Türkçesine çevrilmiştir. İlk dört dizesi Osmanlıca, son iki dizesi ise klasik Farsçadır. Aşağıda hem orijinal hali, hem Latin harfli transkripsiyonu, hem de anlamı yer almaktadır.
Kayıp Kitabenin Orijinal Metni (Osmanlıca / Farsça):
Orijinal Metin (Latin Harfli Transkripsiyon)
Orijinal Metin (Arap Harfli Osmanlıca)
Günümüz Türkçesiyle Anlamı
1. Tâlib-i hubb-u hakikat behre-yâb-ı feyz olur.
طالب حبّ و حقیقت بهره یاب فیض اولور
Hakikatin gerçek talipleri (burada) feyzini alır.
2. Bâb-ı Hak’tır Dergeh-i Sultân Bektâş-ı Velî.
باب حقّ درگه سلطان بکتاش ولی
Sultan Bektaş Veli’nin Dergâhı, Hakk’ın kapısıdır.
3. Mihr-i tevhîd-i hidâyet matla’ıdır bu makâm.
مهر توحید هدایت مطلعیدر بو مقام
Bu mekân, hidayetin biricik emrinin başladığı yerdir.
4. Sırr-ı envâr-ı Muhammed’le Ali’dir müncelî.
سرّ انوار محمد و علیّ است منجلی
Burada Muhammed ile Ali’nin sırları parlamaktadır.
5. Ka’be-tü’l- uşşâq bâşed în makâm,
کعبۀ العشّاق باشد این مقام
Bu makam âşıkların Kâbe’sidir.
6. Her ki nâkis âmed încâ şod tamâm.
هر که ناقص آمد اینجا شد تمام
Kim eksik olarak girerse burada tamamlanır (kâmil olur).
Bu kapıdan giren kişinin sadece bir müzeyi ziyaret etmediği, aynı zamanda hidayet ve bilgelik arayışında olduğu bu manevi derinlikte gizlidir. Özellikle dördüncü dizede geçen "Muhammed ile Ali’nin sırları" ifadesi, Dergâh'ın teolojik temelini ve Muhammed-Ali Nurunun bir yansıması olarak evrensel aşkın kapısı olduğunu açıkça ortaya koyar.
Kültürel Sorumluluk ve Çözüm Çağrısı
Tarihsel ve kültürel sorumluluğumuz gereği yapılması gereken şudur: Bakanlık tabelası olarak kullanılan o mermer taşa, kitabenin Arap harfleriyle olan aslı yeniden yazılıp yerleştirilmelidir. Kitabenin günümüz Türkçesi ve bakanlık tabelası ise kapı kenarına uygun bir şekilde vidalanarak asılmalıdır. Yıllardır bu yanlışların ve eksiklerin giderilmesi için tarafımca onlarca dilekçe verilmesine rağmen, ne yazık ki gereken adımlar henüz atılmamıştır.
Hacı Bektaş Veli Dergâhı, bir milletin inanç ve tarih hafızasıdır. Altmış bir yıl süren bu ihmal ve yanlış, sadece bir mimari hatadan ibaret değil; Alevi-Bektaşi inancına ve Türk kültürüne verilen değeri gösteren acı bir semboldür. Bu sessiz Taçkapı, artık asıl kimliğine kavuşmalıdır.
İlginizi Çekebilir