© Alevi Haberler

Süleyman Merdanoğlu yazdı: Hz. Hüseyin’in şehadetinin 1345’inci yılı

Özbekistan Uluslararası Altın Miras Vakfı Ankara Bölümü Başkanı Süleyman Merdanoğlu, Hz. Hüseyin’in şahadetinin 1345’inci yılı münasebetiyle kaleme aldığı makalede, İslâm tarihindeki en önemli olaylardan biri olan Kerbelâ Olayı’nı detaylarıyla ele aldı. Merdanoğlu, asırlar geçse de unutulmayan bu trajedinin, Müslümanlar ve mazlumdan yana olan tüm insanlar için ilham kaynağı olmaya devam ettiğini vurguladı.

Özbekistan Uluslararası Altın Miras Vakfı Ankara Bölümü Başkanı Süleyman Merdanoğlu, Hz. Hüseyin’in şahadetinin 1345’inci yılı münasebetiyle kaleme aldığı makalede, İslâm tarihindeki en önemli olaylardan biri olan Kerbelâ Olayı’nı detaylarıyla ele aldı. Merdanoğlu, asırlar geçse de unutulmayan bu trajedinin, Müslümanlar ve mazlumdan yana olan tüm insanlar için ilham kaynağı olmaya devam ettiğini vurguladı.

Süleyman Merdanoğlu'nun yazısı şöyle:

HZ.HÜSEYİN’IN ŞEHADETİNİN 1345'NCİ YILI

Kerbelâ Olayı, üzerinden asırlar geçse bile, İslâm tarihinde çok büyük bir öneme sahip olduğundan, yıllardır unutulmayan ve unutulmayacak bir olaydır.

Şam’da Suriye valisi olan Muaviye, 656’da halife olan Hz. Ali’nin hilâfetini tanımadı. Onu, üçüncü halife Hz. Osman’ın öldürülmesine engel olamamasından ve katillerinin bulunamamasından sorumlu tuttu. Muaviye, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan ile yaptığı anlaşmada, “Halifelik babadan oğula geçmeyecek, hilâfet saltanata dönüşmeyecek” şeklinde uzlaştılar ve böylece Muaviye halife oldu.

Muaviye’nin ölümü ardından I. Yezid, Emevî halifesi yapıldı. Yezid, Emevîlerin Hicaz valisi aracılığıyla Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’den biat istedi. Ancak Hz. Hüseyin, I. Yezid’e biat etmeyeceğini ve Yezid’in, babası Muaviye’nin ağabeyi Hz. Hasan’la yaptığı anlaşmaya uyarak halifelik iddiasını bırakması gerektiğini söyledi. Yezid’i halife olarak tanımadığını ilan etti. Bunun üzerine Yezid, Hz. Hüseyin’in katledilmesine fetva verdi.

Bundan haberdar olan Kûfeliler, Hz. Hüseyin’i yanlarına davet ederek Emevîler’e karşı birlik olmayı teklif ettiler. Ancak Hz. Hüseyin, Kûfeliler’in daha önce yaptığı ihanetleri düşünerek, amcaoğlu Müslim bin Akil’i elçi olarak Kûfe’ye gönderdi. Kûfe’de 20 bine yakın kişi, Müslim’in gözleri önünde Hz. Hüseyin’e biat etti. Ancak daha sonra Kûfeliler, Müslim’in şehit edilmesine müsaade ederek ihanet ettiler.

Hz. Hüseyin, Hz. Ali’nin eski hilâfet merkezi Kûfe halkının yoğun çağrısı ve istekleri üzerine yola çıktı. Ancak yolda Müslim’in şehadet haberi geldi. Hz. Hüseyin, ailesini korumak için geri dönmek istese de Müslim’in evlatları babalarının intikamını almak istemesi üzerine yola devam ettiler.

Hz. Hüseyin, Kerbelâ denen bölgeye vardığında, Yezid’in talimatına uyan Kûfe valisi, bin kişilik bir orduyla Hürr bin Yezid’i Hz. Hüseyin’in üzerine yollayarak önlerini kestirdi. Kûfe valisi Ömer bin Sa’d’a, Hz. Hüseyin’den Yezid adına biat alması, eğer kabul etmezse Hz. Hüseyin’in su kuyuları ve Fırat Nehri ile bağlantısının kesilmesi emredilmişti. Biat teklifini kabul etmeyen Hz. Hüseyin ve beraberindekiler, baskıya boyun eğmeme ve gerekirse Hak yolunda şehit olma kararı alarak savaş hazırlıklarına başladılar.

Kerbelâ’da 9 Ekim gecesi sakin geçti. Ertesi gün, korkunç olaylarla dolu yeni bir gün doğdu. Hz. Hüseyin (a.s.), Yezid’in kalabalık ordusuna baktı. Bu ordu karşısında haşmetli bir dağ gibiydi. Davasına güveniyordu ve bâtıl dünya gözünde bütün değerini yitirmişti. Bâtıl ordu, gözünde küçüldükçe küçüldü. Ellerini açtı ve ulu Allah’a yakardı: 

“Allah’ım! Her kederde benim güvencem Sensin. Her zorlukta benim ümidim Sensin. Karşıma çıkan her meselede benim güvencem ve donanımım Sensin. Kalbi zayıf düşüren, insanı çaresiz bırakan, dostların bırakıp kaçmasına ve düşmanların şamata yapmasına neden olan nice felâketleri, başkasından yüz çevirip Sana yönelerek, Sana sundum, Sana şikâyet ettim. Sen de beni bu felâketlerden kurtardın, bana çıkış yolu gösterdin. Her nimetin velisi, her güzelliğin sahibi ve her arzunun mercii Sensin…”

O gün Hz. Hüseyin’in kampında su kaynakları tükenmiş, önlerinde sadece savaşmak ya da teslim olmak seçeneği kalmıştı. Hz. Hüseyin, Yezid ordusundan Ömer bin Sa’d’a, sabaha kadar ibadet etmek istediklerini söyleyerek mühlet uzatmasını istedi. Bu istek kabul edildi. Mühlet sona erince Hz. Hüseyin, teslim olmaya niyeti olmadığını, savaşacağını belirtti. Sayıca çok yetersiz oldukları için kaybedecekleri aşikârdı. Yine de hepsi savaşarak şehit olmayı tercih etti. Sabah, Hz. Hüseyin son kez muharebeyi engellemek amacıyla barışçıl bir konuşma yaptı.

Bu konuşma, Hürr bin Yezid’in pişmanlık duyarak Hz. Hüseyin’in safına geçmesine sebep oldu. Ancak Kûfe Valisi Ubeydullah bin Ziyad’ın adamları üzerinde bir etki yaratmadı ve karşılıklı ok atmalarla, nispetsiz kuvvetler arasında savaş başladı. Züheyr bin Kayn, İbn Sa’d’ın askerlerinin Hz. Hüseyin’i öldürmesine engel olmaya çalışsa da çabaları sonuç vermedi. Hz. Hüseyin ve yakınları var gücüyle savaştı.

İbn Sa’d, diğer adamlarının da saf değiştirmesinden korkarak, Hz. Hüseyin’e ilk oku atarak şiddetli savaşı başlattı. Savaş, ilkin Hz. Hüseyin’in tarafında bazılarının şehit olduğu düello şeklinde cereyan etti. Hz. Hüseyin önce Temim bin Kahta ile savaştı ve onu bir kılıç darbesiyle öldürdü. Ardından Arap âleminin korkulan savaşçısı Zeyd bin Ebtahi’yi de öldürdü.

Hz. Hüseyin’in taraftarlarından ilk olarak Hürr, Habib bin Mezahir gibi Hz. Hüseyin’in ve babası Hz. Ali bin Ebû Talib’in yakın arkadaşları dövüştü ve birer birer hayatlarını kaybetti. Bunlardan sonra Hz. Hüseyin’in akrabaları dövüştü. Ölenler arasında Hz. Hüseyin’in oğlu Ali el-Ekber, kardeşi Hasan’ın oğlu Kasım ve tek taraftan kardeşi, sancaktarı Abbas (Alemdar) da vardı. Bu arada Yezid’in ordusu da çok fazla kayıp vermişti.

Kadınlar ve çocuklar çadırlarda birbirlerine sarılmış, savaşın bitmesini bekliyorlardı. Hz. Hüseyin’in oğlu İmam Zeynelabidin, savaşamayacak kadar hasta olduğu için çadırdaydı. Hz. Hüseyin’in diğer oğlu Ali Asgar, henüz altı aylıktı ve susuzluktan ölmek üzereydi. Hz. Hüseyin, çocuğa bir yudum su vermelerini istedi. Ancak Hurmala bin Kâhil, Ömer bin Sa’d’ın emriyle çocuğu okla vurdu. Boynundan vurulan bebek orada şehit oldu.

Bire bir savaşta çok fazla kayıp veren Ömer bin Sa’d’ın ordusu, Şimr bin Zi’l Cevşen’in emriyle toplu hücuma geçti ve her taraftan yağmur gibi oklar Hz. Hüseyin’in üzerine yağmaya başladı. Sinan bin Enes en-Nehai veya Şimr bin Zi’l Cevşen, Hz. Hüseyin’in kafasını kılıçla keserek şehit etti. Savaş alanındaki diğerleri, Hz. Hüseyin’in üzerindeki şahsi eşyaları ve çadırları, ardından kadınların üzerindekileri yağma ettiler.

Hz. Hüseyin’in tarafında şehit olanlar, ertesi gün El-Gadiriye köylüleri tarafından defnedildi. Şimr, çadırların birinde, hastalığı nedeniyle savaşa katılmamış ve Hz. Hüseyin’in oğulları arasında hayatta kalan tek oğlu Ali Zeynelabidin’i öldürmek istedi, ancak bu arzusu İbn Sa’d tarafından engellendi.

Kerbelâ Olayı’nda, Yezid tarafından Müslim bin Akil ile birlikte 9 kişi, Kerbelâ Çölü’nde 10 Ekim 680 tarihinde vurularak ve susuz bırakılarak Hz. Hüseyin ile 63 yakını merhametsizce şehit edildi. Kaynaklara göre, Hz. Hüseyin’in vücudunda altmıştan fazla yara izi bulunduğu belirtilmiş ve cesedi, Ubeydullah bin Ziyad’ın emri üzerine atlara çiğnetilmiştir.

Hz. Hüseyin’in tarafında olanların cesetlerinin kafaları vücutlarından ayrılarak, ertesi gün Hz. Hüseyin’in başı da götürülmek üzere, kadınlar ve çocuklar yargılanmak için develerle Kûfe üzerinden Şam’a götürüldüler. Hz. Hüseyin’in başı Kûfe’ye getirildiğinde, Ubeydullah bin Ziyad, elindeki asa ile Hz. Hüseyin’in dudaklarına vurdu. Bunun üzerine orada bulunan Yezid bin Arkam ve diğerleri dayanamayıp Ubeydullah bin Ziyad’a asasını bırakmasını söylediler.

Kerbelâ’dan Kûfe’ye ve Kûfe’den Şam’a yapılan yolculuklarda, Hz. Hüseyin’in kız kardeşi Zeynep bint Ali ve oğlu Zeynelabidin, her fırsatta Yezid’in neler yaptığını ve Kerbelâ’da işlenen suçları Müslümanlara anlattılar. Yezid’in mahkemesine çıkarıldığında Zeynep, büyük bir cesaret örneği sergileyerek Yezid’in halifeliğinin geçersiz olduğunu ilan etti ve Hz. Hüseyin’in Yezid’e başkaldırısını övdü.

Tutuklular bir sene Şam’da tutuldu. Hz. Hüseyin’in 4 yaşındaki kızı Sakine bint Hüseyin, acıya dayanamayarak öldü. Yerel halk, tutukluları hapiste yalnız bırakmadı ve Zeynep bint Ali ile Ali bin Hüseyin, her gelen ziyaretçiye Hz. Hüseyin’in haklı davasını anlattı. Günümüz Suriye ve Irak’ına denk gelen topraklarda Yezid aleyhtarı oluşumlar baş göstermeye başladı. Durumdan endişelenen Yezid, tutukluları serbest bırakarak Medine’ye gönderdi. Yaşananlar kulaktan kulağa yayıldı ve Kerbelâ Olayı günümüze kadar devam etti.

Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler, daha çok “Seyyid” olarak tanımlanır. Dünya Seyyidler ve Şerifler Kültür ve Araştırma Derneği Genel Başkanı’na göre, Türkiye’de Ehl-i Beyt’ten olanların, dünyadaki Seyyidlerin yarısından fazlası Türkiye’de yaşıyor.

Müslüman âlemi için unutulmaz bir acı olan bu kanlı günün yıldönümü, umumî matem günü olarak kabul edilmiş ve Muharrem ayının 10’una rastladığı için “Aşure Günü” adı verilmiştir.

Ayrı bir öneme sahip Kerbelâ Olayı, günümüze kadar birçok edebî ve müzikal esere konu olmuş, mersiye ve ağıt gibi yeni türlerin doğuşuna neden olmuştur.

Bugün Hz. İmam Hüseyin’in (a.s.) duruşunun 1345’inci yılıdır. Sadece Müslümanlara değil, zalimin karşısında mazlumdan yana olan tüm insanlara ilham kaynağı olmuştur.

Osmanlı Sultanı I. Murad:15 Haziran 1389 Salı günü Kosova Ovası’nda Haçlılarla yapacağı savaşın ilk günü akşamı otağında, her Müslüman gibi zorlu bir durum karşısında Rabb’ine yakarışla şu beyti yazmıştır: 

“Âb-rûy-ı Habîb-i Ekrem içün / Kerbelâ’da revân olan dem içün”  
(Anlamı: “Ey Allah’ım! Sevgili Peygamber’inin yüzü suyu hürmetine, Kerbelâ’da uğruna akan masumların kanları hürmetine”)

Bu şiir, özellikle ilk beyitteki Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Kerbelâ şehitleri vurgusuyla dikkat çeker. Savaş meydanında şehit edildiği düşünülecek olursa, o da bir başka Kerbelâ trajedisiyle karşı karşıya kalmış demektir.

Mahatma Gandhi (Hindistan’ı Özgürlüğe Kavuşturan Rehber):
“Ben İslâm’ın büyük önderi İmam Hüseyin’in hayatını dikkatle okudum. Kerbelâ’da yaşanan olayları sayfa sayfa mütalaa ettim. Eğer Hindistan özgür bir ülke olmak istiyorsa, Hüseyin’i örnek almalıdır.”

Muhammed Ali Cinnah (Pakistan’ın Kurucu Lideri): 
“Dünyada İmam Hüseyin’in gösterdiği cesaret ve kahramanlığın eşi benzeri yoktur ve olamaz. Bana göre kendisini Irak topraklarında feda eden bu büyük şehidi bütün Müslümanlar örnek almalıdır.”

Sir Percy Sykes (İngiliz Ortadoğu Uzmanı): 
“Bu az sayıdaki insan topluluğu öyle kahramanlıklar gösterdiler ki, yüzyıllardır işiten herkes onları övmüştür. Bu az sayıdaki insanlar, yaptıkları fedakârlıkla isimlerini ulaşılamayacak şekilde tarihe yazdırmışlardır.”

Thomas Carlyle (İngiliz Tarihçi ve Filozof): 
“Kerbelâ trajedisinden çıkarılacak en iyi ders şudur ki; Hüseyin ve arkadaşları Allah’a tam bir inanışla inanmışlardı. Onlar yaptıklarıyla şunu ispatladılar: Hak ile bâtılın savaştığı yerde sayının önemi yoktur. Benim en çok şaşırdığım şey, Hüseyin’in bu az sayıyla onlara galip gelmesidir.”

İMAM HÜSEYİN

Düşünürsem sana olan işleri,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  
Top edip attılar kesik başları,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

Yezid vazgeçmedi dünya malından,  
Sen de ayrılmadın Hakk’ın yolundan,  
Abbas’ı kestiler iki kolundan,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

İnleşti dağlar ile taşlar da,  
Yerdeki böcekler, uçan kuşlar da,  
“Allah Allah” dedi kesik başlar da,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

Yere düştü parça parça etlerin,  
Unutulmaz senin acı dertlerin,  
Susuz kaldı ağzı kuru Ekber’in,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

Lanet olsun o Yezid’in suyuna,  
Şimr kâfir kılıç çaldı boynuna,  
Döktüler kanını Fırat suyuna,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

Susuz kaldı, büyük küçük kan ağlar,  
Zeynep çıkar, yola bakar sana ağlar,  
Bu zulme dayanılmaz can ağlar,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

Merdanoğlu yasta karabağlarım,  
Yezid’e, Mervan’a lanet eylerim,  
Hüseyin’i düşündükçe ağlarım,  
Nasıl ağlamayım İmam Hüseyin?  

KAYNAKLAR
1. Hadikatü’s-Süedâ (Saadete Ermişlerin Bahçesi)** - Fuzûlî, Türkçeye çeviri: Selahattin Güngör, Üçüncü Baskı, İstanbul Maarif Matbaası, 1955.  
2. Sosyal Açıdan İslâm Tarihi III: Dört Halife ve Kerbelâ Faciası** - Abdülbâki Gölpınarlı, Milliyet Gazetesi, 16 Mart 1969.  
3. Hz. Hüseyin - Bir Uyarı/Bir Sembol - Abdullah Gürel, Beyan Yayınları, 1984.  
4. Âşık Musa Merdanoğlu Hayatı ve Eserleri - Süleyman Merdanoğlu, Ankara, 2025, s. 169.  

Süleyman Merdanoğlu 
(medanogluslm@gmail.com)  
Özbekistan Uluslararası Altın Miras Vakfı Ankara Bölümü Başkanı  

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER