Metin Uysal yazdı: Türkiye'nin değerlendirilemeyen değerli kaynakları

Türkiye'nin tanınmış değerli taş arayıcılardan Metin Uysal’ın alevihaberler.com.tr için kaleme aldığı yazıda, bu akıl almaz gerçek ortaya konularak, çözüm yolları öneriliyor.
Türkiye, Avrupa’nın en geniş coğrafyasına sahip ülkesi olmasının yanı sıra, üç kıtanın köprüsü konumunda stratejik bir öneme sahip. Ancak, Anadolu’nun yer altı zenginlikleri, özellikle değerli madenler ve taşlar, hak ettiği ilgiyi göremiyor. Türkiye'nin tanınmış değerli taş arayıcılardan Metin Uysal’ın alevihaberler.com.tr için kaleme aldığı yazıda, bu akıl almaz gerçek ortaya konularak, çözüm yolları öneriliyor.
ZENGİN COĞRAFYA, FAKİR KULLANIM
Türkiye, iklim çeşitliliği, bitki örtüsü, hayvan ve kuş türleriyle eşsiz bir coğrafyaya sahip. Ancak, bu zenginliğin yer altında da devam ettiği gerçeği genellikle göz ardı ediliyor. Uysal, “ Bu toprakların böylesine zengin iken altında daha büyük zenginliklerin yattığından yoksun olduğunu düşünmek gerçekçi değil” diyerek konunun ciddiyetine dikkat çekiyor.
DEĞERLİ MADEN VE TAŞLAR: KULLANILMAYAN POTANSİYEL
Dünyada bilinen değerli madenler (altın, platin, gümüş, palladium, osmiyum) ve stratejik elementler (wolfram, titanyum, uranyum, toryum) Türkiye’de bulunmasına rağmen, son on yıl hariç bu kaynaklardan yeterince yararlanılmamış. Altın ve gümüş son dönemde çıkarılmaya başlansa da, diğer madenler ve özellikle değerli taşlar (elmas, yakut, safir, zümrüt, turmalin, topaz, garnet, akuamarin vb.) neredeyse hiç işlenmiyor. Ayrıca, jeolojik yapımız uygun olmasına rağmen jeremejevite, painite, tanzanite gibi ender ve pahalı taşlar ile ametist, sitrin gibi yarı değerli taşlar da çıkarılmıyor.
SİYASETİN ROLÜ VE TARİHİ YAĞMA
Metin Uysal, sorunun çözümünde siyasetin belirleyici rolüne vurgu yapıyor. “Hiçbir ülkede bilim, sanat veya insani faaliyetler siyasetten bağımsız olamaz” diyen Uysal, bilim insanlarının ve aydınların siyasete yön vererek bu alanda aktif olması gerektiğini savunuyor.
Ancak, yabancı güçlerin etkisi altındaki ülkelerde, yöneticilerin toplum çıkarları yerine dış güçlerin kontrolünde hareket ettiğini belirtiyor. Osmanlı döneminde doğal zenginliklerin yabancı şirketlerce yağmalandığını hatırlatan Uysal, özellikle tütün, arkeolojik eserler ve madenlerin bu yağmadan nasibini aldığını ifade ediyor.
EMERY (ZIMPARA) MADENİ VE OSMANLI’DAKİ TALAN
Yazıda, Osmanlı döneminde emery (zımpara) madeninin yağmalanmasına dair çarpıcı örnekler veriliyor. Emery, korund, hematit, götit ve spinel minerallerinden oluşan, endüstri için kritik bir maden grubu. İlk olarak Naksos Adası’nda bulunan bu maden, Yunanistan’ın fiyatları artırması üzerine İngiliz ve Fransızlar tarafından Anadolu’da aranmış ve Kuşadası gibi bölgelerde tespit edilmiş. 1838’deki Osmanlı-İngiltere Ticaret Antlaşması, Balta Limanı Antlaşması ve sonraki nizamnamelerle, çinko, kurşun, manganez, bor, antimuon ve zımpara madenlerinin büyük kısmı yabancılara, özellikle İngiliz ailesine teslim edilmiş.
DRAMATİK BİR ÖRNEK: AYDIN’DAKİ MADEN SKANDALI
Metin Uysal, Aydın’da yaşanan bir olayı örnek veriyor: Yerel bir müteşebbis, köylülerden işçiler tutarak emery madeni çıkarmış, üç yılda 4.000 lira harcayarak madeni İzmir Limanı’na taşımış. Ancak, bir İngiliz şirketi, Padişah’ı devreye sokarak madene el koymuş ve hiçbir emek harcamadan 30.000 lira kazanmış. Daha da trajik olan, bu olayın mağduruna “Üçüncü Sınıf Mecidiye Nişanı ” verilerek alay edilmesi.
ÇÖZÜM: AYDINLANMA VE KUTSAL İSYAN
Uysal, Türkiye’nin yer altı zenginliklerinden faydalanabilmesi için halkın ve aydınların uyanması gerektiğini vurguluyor. “Unutan, uyutulan toplumlar, Batı’nın yiyecek kilerinde paketlenmiş yemler olarak tutuluyor” diyen Uysal, 20. yüzyılda başarılan “Kutsal İsyan” ruhunun yeniden canlandırılması çağrısında bulunuyor. Siyaset, bilim ve toplumun iş birliğiyle, bu zenginliklerin ülke yararına kullanılmasının mümkün olduğunu ifade ediyor.
Türkiye’nin yer altı zenginlikleri, hem ekonomik hem de stratejik açıdan muazzam bir potansiyel barındırıyor. Ancak, bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için siyasi irade, bilimsel çalışma ve toplumsal farkındalık şart.
Bu konuda bir uyanış çağrısı niteliğinde olan Metin Uysal'ın beş bölümlük yazı dizisinin ilk bölümün tam metni şöyle :
TÜRKİYE’NİN DEĞERLENDİRİLEMEYEN DEĞERLİ KAYNAKLARI 1
Türkiye, Avrupa’nın en büyük coğrafyasına sahip ülkesidir. Hep Anadolu’nun stratejik öneminden bahsedilir elbet doğrudur ancak es geçilen konu ise onun kadar önemli olan bu topraklarda mevcut değerli maden ve değerli taşlar gereken ilgi ve alakayı görmemekte veya görünmez hale getirilmektedir.Birkaç bölüm halinde bu akıl kabul etmez gerçeği ilgili makam ve sahipleri ile vatandaşlar görebilsin diye gayret sarf edilecek.
Öncelikle bu kadar geniş ve üç kıtanın köprüsü olan ve bu nedenle hem iklim değişikliği ve de buna uygun hayvan, kuş, bitki çeşitliliği ile zengin bu toprakların altının bundan yoksun olduğunu düşünmek gerçekçi değildir.
Gelelim işin esasına; dünyada değerli maden ve taşlar bellidir toplu olarak baktığımızda özellikle son on yılı dışlarsak son derece cılız olarak bu zenginlikten yararlandığımız çok açık. Altın, platin, gümüş,palladium, osmiyum vb.değerli madenlerden sadece altın ve gümüşün o da çok son zamanlarda çıkarıldığını görüyoruz, ayrıca stratejik olarak değerlendirilen wolfram,titanyum,uranyum,toryum benzeri elementler apayrı bir gerçek.Bunları ele alıp bazı değerlendirmeler yapılacak.
Özellikle değerli taş kapsamında olan ; elmas, yakut, safir,zümrüt, turmalin, topaz,garnet çeşitleri,akuamarin , heliodor, beril, krisoberil, Aleksandra taşı vb. tanınan taşlar hiç çıkarılmaz (almandin garnet aşındırıcı olarak çıkarıldığını biliyorum ancak değerli taş olarak değil)
Ayrıca ya çok ender olduğu için bilinmeyen fakat son derece pahalı bazı taşlar bizim jeolojik yapımız müsait olduğu halde hiç çıkarılamayan ; jeremejevite,painite, dunburite, tanzanite, fenakit, poudretteite, serendibite vb. Ya da yarı değerli kabul edilen ametist, sitrin, kaplan gözü, Şahin gözü vb.taşlarda hiç çıkarılmamaktadır.
Öncelikli meselemiz var olan bu sorunu ortaya koyup çözüm yolları önermektir.
Siyasetin benzersiz belirleyiciliğini açıkça ortaya koymak gerekir. Hiçbir ülkede siyasetten bağımsız ne bilim ne sanat ne de başka bir insani faaliyet söz konusu olamaz. Bu bakımdan siyasi alan sadece siyasilere terk edilemez, durumuna uygun bilim insanları veya sanatçılar ve benzerleri hem etkileyerek hem de yol göstererek bu alanda bulunmak zorundalar, akıllı siyasetçiler bu yaklaşımdan hoşnut olması gerekir ancak bir ülke şu veya bu biçimde veya ölçüde yabancı güçlerce kontrol altında ise tıpkı Afrika’da çokça rastladığımız gibi, yöneticiler toplumunun değil başka toplumun egemenlerinin kontrolünde olacağından şiddetli karşı çıkış göstermeleri de olağan kabul edilen anormalliktir. Yakın geçmişte OSMANLI doğal zenginlikleri dış güçlerce kontrol altına alınmış ; toprak altı ve üstü zenginlikler yağmalanmıştır.
Halkın ve aydınların en bildiği yağma tarım ve arkeoloji alanlarında olmuş ne yazık ki Batı Dünyasının kendi yazıp uyguladığı kurallar ile elimizden çıkan tarihi değerlerimizi geri almak da mümkün olamamaktadır.Tütün Rejisi nedeni ile öldürülen üreticilerimiz için yazılan dramatik türküsü düğünlerde göbek atma havasına dönüştürülmüş, bir garip alemde yaşamaktayız…
Unutan,uyutulan toplumlar kara örümceklerin yemleri olarak paketlenip paketlenip Batının yiyecek kilerinde tutulmakta aydınlarımız daha geçen yüzyılda başardığımız “Kutsal İsyan” ateşini yakmak zorundadır.
Az bilindiğini düşündüğüm bazı örnekleri sıralayacağım;
1-) EMERY MADENİ : Batı’da başlayan endüstri devrimi şiddetle bazı ham maddelere ihtiyaç duyuyordu bunlardan biri de “emery”adını verdikleri maden topluluğu idi. Bizde bu topluluğa “ZIMPARA MADENİ “denir. Bu madeni biraz tanıyalım. Aslında bir grubun bileşimi, bunlar ise ; korund (Alüminyum oksit,sertliği 9), hematit (Demir minerali), götit (Demir minerali), spinel (sertliği 8.5 ayrıca değerli taştır). Özetle bu dört mineral birlikte bulunur.İlk defa bize ait ada olan fakat Yunanistan'ın bağımsızlığı ile bu ülkeye geçen Naksos adasında bulunmuştur.Yunanistan'ın bu madenin fiatını dört misli artırması sonucu İngiliz ve Fransızlar bu adaya yakın Anadolu kıyılarında arama yaptılar ve Kuşadası ve sonrasında pek çok yörede buldular.
1838 yılında ilk defa OSMANLI ile İngiltere arasında ticaret antlaşması yapıldı (kapitülasyonlar) daha sonra “Balta Limanı Antlaşması “ile yeni ayrıcalıklar elde etti,1861 yılında ek bir “Nizanname”ile bu imtiyazlar artırıldı sonra yeni imtiyazlar devam etti en son ek Nizanname 1906 yılında verilmiştir.Bu anlaşmaların sonucu olarak OSMANLI çıkarılan “ÇİNKO”nun ⅔ ve kurşun ile manganezin ise %80 ni,zımpara taşının (emery) nin ise %90 nı, BOR madeni ve ANTİMUAN nın ise tamamı yabancılara verilmişti. Bu imtiyazların çoğu bir İngiliz aile şirketine verilmiştir.
Bazı yaşanmış olayları yazarsak işin vahameti anlaşılır.Yöresel müteşebbisler de maden çıkarmak için kolları sıvamıştı mesela Aydın ilinden bir eşraf köylülerden amele tutup bu madeni çıkarttı üç sene içinde sadece işçilere 4.000 lira harcamıştı binbir zahmetle develerle çıkarılan maden İzmir Limanına taşındı fakat İngiliz şirketi itiraz etti ve padişahı da devreye sokarak limandaki bütün madene jandarma ile el koydu bu şirket hiçbir emek para sarf etmeden o zaman için büyük para olan 30.000 lira kazandı…
İşin çok ilginç ve iğrenç tarafı da bu kişiye “Üçüncü Sınıf Mecidiye Nişanı “verilerek ödüllendirilmesidir.
NOT:Burada yazılan bilgilerin önemli kısmı yazı yazıldığı zaman Pamukkale Üniversitesinde görevli Doç.Dr.Yusuf Ziya BİLDİRİCİ nin yazdığı akademik makaleden yararlanılmıştır.Yazı devam edecek.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.