Ali Kaya: Gül Baba'nın günümüzdeki yeri - Kültürel diplomasi ve ortak miras

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nın Macaristanâ düzenlediği bir gezi kapsamında yazar Ali Kaya Türk ve Macar misafirlere "Gül Baba'nın günümüzdeki yeri - Kültürel diplomasi ve ortak miras" başlıklı bir sunum yaptı.
Saygı değer Başkan, Değerli Akademisyenler, Kıymetli dinleyiciler;
Bugün burada hem Anadolu irfan geleneğinin, hem de Türk-Macar dostluğunun en güçlü sembollerinden biri olan Gül Baba'yı, onun tarihsel kişiliğini, inançsal köklerini ve günümüzdeki kültürel diplomasiye katkılarını konuşmak üzere buradayız.
Ben de bu konuşmamda Gül Baba'yı üç ana eksen üzerinden ele alacağım.
1.Gül Baba;
Hz. Hüseyin’in soyundan gelen Gül Baba, Bektaşi kaynaklarında Alevi–Bektaşi bir derviş olarak geçer. Isparta–Senirkent–Ulubey köyünde bulunan Menâkıb-ı Seyyid Veliyüddin Gazi adlı elyazması esere göre, Gül Baba Seyyid’dir. Soyu, 12 İmamlardan İmam Zeynel Abidin’e ve oradan da Seyyid Battal Gazi’ye uzanır. Aynı zamanda Sarı Saltuk’la da akrabalık bağı vardır.
Seyyid Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi’nin kardeşi Hasan Gazi’nin soyundan gelen, Isparta–Senirkent–Ulubey köyündeki türbesi ve ocağı bulunan Veli Baba ile de akraba bir derviştir.
Gül Baba Türbesi, Avrupa’daki en batıda yer alan İslami yapılardan biri olarak kabul edilir ve hem İslam hem de Hıristiyan kültür çevrelerinde barışın, hoşgörünün, sevginin ve bilgelik anlayışının sembolü haline gelmiştir.
Macarlar, Gül Baba’yı Budapeşte’nin “azizi” olarak görür ve türbesini ulusal miraslarının bir parçası olarak kabul ederler. Gül Baba, 16. yüzyılda (1541) Osmanlı döneminde yaşamış bir Alevi–Bektaşi dervişi ve şairidir.
Horasan Erenleri geleneğinin 16. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri olan Gül Baba, 12 İmam soyuna mensuptur. Asıl adı Seyyid Cafer olan Gül Baba’nın kökleri Isparta’nın Senirkent ilçesine bağlı Ulubey köyüne dayanır. Alevi–Bektaşi inanç ocağı olan Veli Baba Ocağı ile de akrabalık bağı bulunmaktadır.
Gül Baba, 16. yüzyılda Macaristan’ın fetih sürecine katılmış, bu dönemde Hakk–Muhammed–Ali yolunu, yüksek ahlakı ve evrensel insanlık değerlerini esas alan bir inanç önderi olarak yaşamıştır.
Onun adıyla anılan tekke; insana, emeğe, kadına ve doğaya saygıyı, bütün canlara sevgiyle yaklaşmayı, hoşgörüyü ve kâmil insan olma erdemini hem yaşamında somutlaştıran hem de öğretileriyle yaşatan bir geleneğin temsilidir.
Gül Baba, 16. yüzyılda yaşamış bir Alevi–Bektaşi dervişidir. Alevi Bektaşi inancını bugünkü Budapeşte’de, Osmanlı döneminde temsil etmiştir. Budin’in fethine katıldığı, bu sırada Hakk’a yürüdüğü, cenaze törenine yaklaşık 200.000 askerin katıldığı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın da cenaze erkânında bulunduğu bilinir. Türbesi de daha sonra Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır.
Gül Baba, Alevi–Bektaşi'dir.
Alevilik, dini İslam olan; kitabı Kur’an, Allah’a kul, yolu Hz. Muhammed’e bağlı, Hz. Ali’ye talip; Ehlibeyt’in yolunu süren bir inanç anlayışıdır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin “eline, beline, diline sahip ol” ilkesini rehber edinir.
İyi düşünceyi, iyi sözü ve iyi davranışı esas alır; Tanrı korkusu yerine Tanrı sevgisini benimser. Zahiri ile batını, batını ile zahiri birleştirir; Şeriat kapısından geçip tarikat, marifet ve hakikat kapılarına ulaşarak ruhsal olgunlaşmayı hedefler.
Kur’an’ın şekline değil özüne yönelir; akıl, gönül ve sevgiyle ruhsal olgunlaşmayı amaçlar. İnsanı merkeze alır; sevgiyi, emeği, aklı ve ahlakı kutsal kabul eder.
Alevi–İslam anlayışı, İslamiyet’i Kur’an’a dayalı olarak, Hz. Muhammed’in buyrukları doğrultusunda ve İslam’ın evrensel boyutlarını esas alarak yorumlayan; yeryüzü insanlığına yeni ufuklar açan tasavvuf felsefesiyle hayat bulan bütüncül bir insan anlayışıdır.
Alevi–İslam anlayışı, Hoca Ahmet Yesevi, Ebu’l Vefa, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Seyyid Mahmud Hayrani, Pir Sultan Abdal ve Anadolu erenleri gibi Kur’an’ı derinlemesine yorumlayan bilge velilerin düşüncelerinden ilham alarak yaşam alanı bulmuştur. Bu anlayış, Anadolu ve Balkanlar’da İslam’ın sevgi, hoşgörü ve insan merkezli bir yorumuyla yayılmasını sağlayan bir inanç biçimidir.
Ahmet Yesevi, Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Virani Baba, Seyyid Nizamoğlu, Yunus Emre, Seyyid Mahmud Hayrani, Sarı Saltuk, Veli Baba, Seyyid Ali Sultan, Harabati Baba, Otman Baba, Demir Baba Akyazıcı, Kızıl Ali Sultan, Ali Koç Baba ve Gül Baba gibi inançlı erenler ve dervişler, Alevi–Bektaşi İslam inancının öncüleri ve yol göstericileri arasında yer alırlar.
13. yüzyıldan itibaren Anadolu’da ve Doğu Avrupa’nın Balkan coğrafyasında, farklı kimliklerin, dillerin, inançların ve kültürlerin iç içe yaşadığı bir dönemde Alevi–Bektaşi inancı yayılmış ve kök salmıştır. Gül Baba da 16. yüzyılda Macaristan’da bu inancı yaşatan ve temsil eden önemli bir eren olmuştur.
Gül Baba, bu mekânda tarihsel ve inançsal kimliğiyle, Macar yönetimleri tarafından da benimsenen, korunup sahiplenilen bir değer olarak yerini almıştır. Onun insan sevgisi ve hoşgörüsü, yüzyıllar boyunca Macar topraklarında Hacı Bektaş-ı Veli’nin düşünce ve inanç sisteminin temsil edildiği tarihsel bir mekâna dönüşmesini sağlamıştır.
Gül Baba, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1541 yılındaki seferi sırasında Budapeşte’de Hakk’a yürümüş ve orada sırlanmıştır. Budapeşte’deki türbesi, Osmanlı döneminde Orta Avrupa’daki en batıda yer alan İslami anıtlardan biri olmuştur. Gül Baba adı, Alevi–Bektaşi geleneğinde gülün sembolik anlamı olan sevgi, hoşgörü ve ilahî aşkı temsil eder.
2017 yılında Macaristan’da Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı kurulmuştur.
2016–2018 yılları arasında türbe, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) tarafından kapsamlı bir restorasyondan geçirilmiştir.
2018 yılında, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Macaristan Başbakanı Viktor Orbán’ın katıldığı törenle yeniden ziyarete açılmıştır.
Günümüzde Gül Baba Türbesi, hem bir ziyaretgâh hem de bir kültür merkezi olarak işlevini sürdürmekte; İslam âlemiyle Macar halkı arasında ortak kültürel ve tarihsel mirasın canlı bir simgesi olmayı devam ettirmektedir.
2.Gül Baba ve Kültürel Diplomasi:
Gül Baba, kültürel diplomasi açısından da güçlü bir sembol olmuştur. Osmanlı mirası, bu bağlamda bir çatışma unsuru değil; karşılıklı saygı, ortak tarih ve dostluk temelleri üzerine kurulu bir değer olarak görülmektedir.
Gül Baba Türbesi’ne yapılan ziyaretler, Alevi–Bektaşi inanç felsefesinin Balkanlar ve Orta Avrupa’da insan sevgisiyle evrensel değerleri buluşturduğunun açık bir göstergesidir. Türbede gerçekleştirilen etkinlikler, iki kardeş ülke arasındaki kaynaşmayı, dayanışmayı ve sevgi bağlarını güçlendirirken, kültürel etkileşimi de teşvik etmektedir.
Bugün Gül Baba’nın mirası, hem Türk hem de Macar kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.
3.Ortak Miras ve Kimlik
Gül Baba, birleştirici niteliğe sahip bir şahsiyettir. Alevi–Bektaşi geleneğinin inançsal, tarihsel ve düşünsel kaynaklarını aydınlatması bakımından da büyük önem taşır. Onun adıyla anılan Gül Baba Ziyaretgâhı üzerine yapılan bilimsel çalışmalar, Alevi–Bektaşi İslam inancına, sosyolojisine, felsefesine ve kültürel değerlerine yeni açılımlar kazandırmaktadır.
Çünkü Gül Baba’nın mirası, bilginin meyvesi ve sevginin hamuruyla yoğrulmuş bir hazinedir.
O, insan-ı kâmil, yani erdemli insan yetiştirmeyi amaçlayan; korkuyu aşarak sevgiyle Tanrı’ya yönlendiren bir anlayışın temsilcisidir. Dil, din, ırk ve renk farkı gözetmeyen, yaradandan ötürü yaradılanı seven; ikilikten birliğe ulaşan, edep ve ahlakı yaşamının temeli haline getiren bir kişiliktir.
Gül Baba, barışın, hoşgörünün ve dostluğun simgesidir.
O, ülkeler arasında kültürel etkileşimi ve insanı evrensel değerlerle buluşturan, aynı zamanda uluslararasında kültürel barış köprüsü işlevi gören bir figürdür. Türbesi, zamanla hem Osmanlı hem de Macar halkı tarafından manevi bir ziyaretgâh olarak benimsenmiştir.
Gül Baba, Türkiye ve Macaristan arasındaki kültürel diplomasi açısında da benzersiz bir figürdür. Gül Baba’nın türbesi, iki ulusun ortak tarih bilincinin ve kültürel barış anlayışının bir simgesidir. Uluslararası işbirliği açısında da bir örnek teşkil etmektedir.
Gül Baba Türbesi, Türkiye ile Macaristan arasında ortak tarihi ve kültürel diplomasi köprüsüdür. Gül Baba, iki ülke arasında yumuşak güç aracılığıyla geliştiren, kültürel diplomasi örneklerinden biridir. Macarlar, Gül Baba'yı Budapeşte'nin azizi olarak görür. Türbesini ulusal mirasın bir parçası olarak sayarlar. Bugün de Gül Baba restorasyon sırasında hem müze hem kültür merkezi olarak kullanılmaktadır.
Aynı zamanda günümüzde Gül Baba Türbesi önemli turistik merkezlerden biri olmuştur. Gül Baba, iki ülke arasında sevgi, barış, tevazu ve hoşgörü açısından da örnek teşkil etmektedir. Geçmişin maneviyatını, bugünün kültürel diplomasisini taşıyan Türkiye-Macar dostluğunu yaşatan sembollerden biri olmuştur. Onun adıyla yaşatılan bu türbe yalnızca bir tarihi mekan değil, iki ulusun barış, hoşgörü ve ortak kültürel kimliğinin de simgesidir.
Gül Baba, Hakk–Muhammed–Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretileri doğrultusunda yaşamış, yüksek ahlâk değerlerini benimsemiş ve çevresine de yaşatmıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin sözleri, onun yaşam felsefesinin özünü yansıtır:
“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
Ara, bul.
Bir olalım, iri olalım, diri olalım.
İncin sen de incitme.
Lokmanı hak et, çevreni pak et.
Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde.
Arif hem ağırdır hem de arıtıcıdır.
Cahillere sükût ile karşılık ver.
Eline koymadığın şeyi alma.
Kimsenin ayıbını arama, kendi ayıbını gör.
Allah cömertleri sever.
Çağırılmadan gitme.
Her insanın üç yoldaşı vardır: sabır, kanaat ve utanma.
Sorulmadan söyleme.
Çalışmadan geçinen bizden değildir.
İyiyi, güzeli, doğruyu görmek için oku.
Dil, renk, din, ırk fark etmeksizin iyiler her zaman iyidir.
Düşmanının bile insan olduğunu unutma.
İlim beşikte başlar, mezarda biter.
İnsanın güzelliği ahlâk güzelliğidir.
Nefsine ağır geleni kimseye yapma.”
Bu ilkeleri hayatına rehber edinen Gül Baba, “Edepli ol” diyen Pir’in temsilcisi olarak, Alevi–Bektaşi inancının temelini Macaristan’da atmış ve yaşatmıştır.
Ayrıca Gül Baba’nın bağlı bulunduğu Menâkıb-ı Seyyid Veliyüddin Gazi adlı eser ile Veli Baba Ocağı, yalnızca Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’yla inançsal ve düşünsel bir bağ kurmakla kalmamış, aynı zamanda Anadolu’daki Alevi–Bektaşi–Kızılbaş toplulukları üzerinde de derin etkiler bırakmıştır.
Gül Baba Tekkesi, Macaristan kültür tarihinde inançsal derinliği ve evrensel düşünceyi temsil eden önemli bir merkez olmuştur. Günümüzde Gül Baba, evrensel ölçekte sevginin, barışın, tevazunun ve hoşgörünün sembolü olarak tanınmaktadır. Onun mirası, Türkiye ile Macaristan arasındaki dostluk ve kardeşlik bağlarının güçlenmesinde önemli bir rol oynamakta ve ortak kültürel mirasın simgesi olarak kabul edilmektedir.
Gül Baba’nın geçmişin maneviyatını bugünün kültürel diplomasisine taşıyan, Türkiye ve Macar arasındaki dostluğun yaşayan bir simgesidir. Onun adıyla yaşatılan türbe yalnız tarihi bir mekan değil, iki halkın arasındaki barış, hoşgörü, kardeşlik ve ortak kültürel kimliğinin de kalıcı bir sembolü olmuştur.
Bu dostluklar, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilanına yani 1920 yılına kadar dayanmaktadır.
1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra yeni Türk devleti birçok ülke gibi, Macaristan devleti ile ilişkilere başlamıştır.
18 Aralık 1923’te Türkiye Cumhuriyeti ile Macaristan kralı arasında diplomatik ilişkiler resmen kurulmuştur.
1926 yılında, Türk-Macar Dostluk Antlaşması iki ülke arasında dostane ilişkilerinin hukuksal temelleri atılmıştır.
1936 yılında Macar besteci Bela Bartok Türkiye’ye gelerek Anadolu halk müziklerini derlemiş, ritim ve ezgi benzerliklerine dikkati çekmiştir. İki ülke arasında karşılıklı sergiler, konserler ve film festivalleri düzenlemeye başlanmıştır.
1990’dan sonra iki ülke arasında dostane ilişkiler daha da gelişti.
2013 yılında Budapeşte şehrinde Yunus Emre Türk Kültür Merkezi açıldı. Türk dili, sanatı ve kültürü, Macar halkına tanıtıldı. Atatürk döneminde başlayan Türkiye ile Macaristan arasındaki tarihsel yakınlık, iki ülke arasındaki karşılıklı sevgi, saygı ve kültürel bağların güçlendiği, bilimsel temelde ortak araştırmaların başlatıldığı bir dönem olmuştur.
Gül Baba etkinlikleri Türkiye devleti ile Macaristan devleti arasında kültürel bir köprü işlevini sürdürmektedir. Macaristan’daki Budapeşte Üniversitesi, Szeged Üniversitesi ile Türkiye’deki Ankara Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi arasında ortak Türkoloji çalışmaları yürütülmüştür.
Günümüzde de Stipendum Hungaricum burs programı sayesinde her yıl yüzlerce Türk öğrenci Macaristan’da eğitim almaktadır. Gül Baba, geçmişten günümüze uzanan bilimsel ve kültürel işbirliklerinin en somut örneklerinden biridir.
Tüm bu süreç, Gül Baba’nın maneviyatının modern diplomasiye taşındığını gösterir. Gül Baba maneviyatı bu yönü ile, kültürel diplomasi açısından, Türkiye ve Macaristan arasındaki dostluğu yaşayan bir sembol olmuştur.
Sözlerimi tamamlarken, bir kez daha vurgulamak gerekir ki; Gül Baba, Hakk–Muhammed–Ali ve Hacı Bektaş–ı Veli’nin öğretileri doğrultusunda yüksek ahlakı, ilmi ve sevgiyi rehber edinmiş bir erendir.
Hacı Bektaş–ı Veli’nin sözleriyle:
"İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Arif hem ağırdır hem arıtıcıdır. İncin sen de incitme.”
Bu sözlerin anlamını Budapeşte’deki türbesinde yaşatmaya devam eden Gül Baba, Türk–Macar dostluğunun, kültürel diplomasinin ve ortak insanlık mirasının sembolü olmaya devam etmektedir.
Gül Baba’nın öğrettiği gibi sevgiyle, barışla ve insanlıkla yaşamanın önemini bir kez daha hatırlatırken, tüm canlara sevgi, saygı ve kalbi duygularımla selamlar, aşk-ı niyaz ederim.
17.11.2025
ALİ KAYA
(Tarihçi-Yazar)
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Ardan Zentürk: Avrupa pes etmiyor. Trump'ın Ukrayna üzerinde gücü kalmadı
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, G20 Liderler Zirvesi'ne katıldı
- Ali Kaya: Gül Baba'nın günümüzdeki yeri - Kültürel diplomasi ve ortak miras
- Başkan Ersin’in danışmanı Seyit Rızacı çıktı!
- Dr. İhsan Ünlü’den Alevi ve Sünni kardeşlerimize tarihi çağrı
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN






Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.