Alirıza Özdemir yazdı: Yeni anayasa ve zihniyet dönüşümü

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Önceki Dönem Başkanı Alirıza Özdemir, kaleme aldığı makalede, yeni anayasa tartışmalarının ötesinde toplumsal zihniyet dönüşümünün önemine dikkat çekti. Özdemir, Türk kültürünün temel taşı olan “töre” kavramının, yazılı hukuktan daha köklü ve işlevsel olduğunu vurgulayarak, yazılı kuralların uygulanabilirliğinin ahlaki değerlere bağlı olduğunu ifade etti.
Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Önceki Dönem Başkanı Alirıza Özdemir, kaleme aldığı makalede, yeni anayasa tartışmalarının ötesinde toplumsal zihniyet dönüşümünün önemine dikkat çekti. Özdemir makalesinde Alevi-Bektaşi toplumuna yönelik ön yargıları eleştirdi.Özdemir, Türk kültürünün temel taşı olan “töre” kavramının, yazılı hukuktan daha köklü ve işlevsel olduğunu vurgulayarak, yazılı kuralların uygulanabilirliğinin ahlaki değerlere bağlı olduğunu ifade etti.
"Yazılı olmayan ahlak kurallarının yerle bir olduğu toplumlarda yazılı kuralları uygulamak da mümkün değildir. Çünkü çoğu zaman yazılı olmayan kurallar yani töre, yazılı kurallardan daha işlevsel bir role sahiptir.Türk kültüründe töre, yazılı hukuktan çok daha eskidir, çok daha güçlüdür, çok daha işlevseldir. Töre; adalettir, merhamettir, dürüstlüktür, vicdandır ve empatidir." diyen Özdemir, Türk kültüründe adalet, merhamet, dürüstlük, vicdan ve empatiyi temsil eden töre kavramının, bir çok yazılı kanundan çok daha önem arz ettiğini belirtti.
Özdemir, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinden itibaren Alevi-Bektaşi toplumuna karşı sistemli bir ötekileştirme politikası izlendiği belirtildi.Alevi-Bektaşi toplumunun bir kesiminde de Sünnilere karşı “Yezit” gibi yaftalamalarla şekillenen önyargılar bulunduğunu, bu zihniyetin de ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı. Toplumun kılcal damarlarına işleyen bu karşılıklı önyargıların, kuşaktan kuşağa aktarılarak ayrışmayı körüklediğini belirtti. Bu karanlık mirası temizlemenin, devleti yönetenlerden kanaat önderlerine kadar herkesin ortak görevi olduğunu ifade etti.
Makalede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Alevi-Bektaşi toplumuna yönelik önemli adımlar atıldığına dikkat çekildi. Cemevlerinin yasal statü kazanması, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kurulması ve cemevlerinin genel bütçeden desteklenmesi gibi gelişmeler olumlu bulundu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin de bu konuda ön açıcı açıklamaları olduğu belirtildi. Ancak Özdemir, asıl ihtiyacın zihniyet dönüşümü olduğunu vurguladı. Siyasi liderlerden, Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Sünni ve Alevi kanaat önderlerine kadar herkese sorumluluk düştüğünü ifade etti.
Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Önceki Dönem Başkanı Alirıza Özdemir'in makalesinin tam metni şöyle:
YENİ ANAYASA VE ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ
Hepimiz “Kitabına uydurmak” deyimini biliriz. Peki, nereden çıkmıştır bu deyim, hangi durumu ifade etmek için kullanılmıştır? İşte tam da bugün konuşacağımız meseleden. Yazılı kuralların, nasıl istismar edilebileceğinden; istenmiyorsa uygulanmayabileceğinden hatta uygulanmıyorsa, “kitabına uydurulabileceğinden”.
Kâğıt üzerinde yazılan kurallar elbette önemlidir ama asıl önemli olan, toplumu asıl ayakta tutan, bir araya getiren yazılı olmayan ahlaki kurallardır. Türk kültüründeki adıyla “töre”dir.
Bugün yeni bir anayasa tartışılırken asıl konuşmamız gereken konu tam olarak budur. Yazılı olmayan ahlak kurallarının yerle bir olduğu toplumlarda yazılı kuralları uygulamak da mümkün değildir. Çünkü çoğu zaman yazılı olmayan kurallar yani töre, yazılı kurallardan daha işlevsel bir role sahiptir.
Türk kültüründe töre, yazılı hukuktan çok daha eskidir, çok daha güçlüdür, çok daha işlevseldir. Töre; adalettir, merhamettir, dürüstlüktür, vicdandır ve empatidir.
Töre kavramı eski Türk metinlerinde, Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk’ünde, Orhun Abideleri’nde, Dede Korkut Hikayelerinde önemle vurgulanan sözlü kurallar bütünüdür. Haddini aşanın hakkından gelen, kamu düzenini sağlayan, adaleti ayakta tutan tavizsiz bir düzendir. Altını çizerek vurgulamak gerekirse Türk milletinin asıl anayasası töresidir.
Öyle ki töre, devletten ve vatandan daha önemli bulunmuştur. “İl gider töre kalır” sözü bunun bir yansımasıdır. Çünkü Türk milletinin yaşama iradesinin bir ifadesi olan töre, var oldukça yeni devlet kurulur, yeni yurtlar bulunur. Ama töre giderse, devlet de gider, yurt da gider.
*
Maalesef, Osmanlı hatta Selçuklu çağından itibaren Türk milletinin büyük bir parçası olan Alevi-Bektaşi toplumu hakkında Türk töresinin hilafına sistemli bir düşmanlık inşa edilmiştir. Özellikle 1514 Çaldıran Savaşıyla başlayan bu ötekileştirme, din elbisesi altında daha da yakıcı bir mahiyet kazanmıştır. Bugünü anlamak ve sağlıklı bir yarın kurmak için dünü iyi anlamamız gerekiyor. Bu tatsız konuları, bu nedenle kaleme alıyoruz.
Türkiye’deki Sünni toplumun az da olsa bir kısmının Alevilik algısı, Ebussuud Efendi ile sembolleşen bir dönemin üst düzey din adamlarının inşa ettiği “Osmanlı mirası” üzerine oturur. Tamamı 16. ve 17. yüzyılda yaşamış bu kadronun inşa ettiği zihniyete göre, sapkın, kâfir ve mülhit olan Kızılbaşların katledilmesi, çocuk ve eşlerinin Osmanlı askerleri arasında taksim edilmesi mübahtı. Kızılbaşların kestikleri ve avladıkları hayvanların yenilmesi kesinlikle yasaktı. Hatta bu zümrenin nikâhları bile batıldı yani geçersizdi.
16. yüzyılda inşa edilmeye başlanan bu sakat zihniyet, sonraki dönemlerde Osmanlı bürokrasisi, tarihçileri ve din görevlileri tarafından sayısız kere işlenerek toplumun kılcal damarlarına kadar yaygınlaştırıldı. Bu sakat zihniyet, sayısız resmî belgede, sayısız kitapta yer aldı. Ne yazık ki, bu zihniyetin açık veya gizli izleri, ülkemizdeki Alevilik algısı üzerinde halen etkindir.
16. yüzyıldan 19. yüzyıla değin Kızılbaşlara yönelik süren bu zihniyet inşası, dini değil tamamen siyasi ve dünyeviydi. Çünkü aynı dönemde Kızılbaşlarla neredeyse aynı inanç ve ibadet kodlarına sahip olan Bektaşiler, devletin başkenti İstanbul başta olmak üzere Osmanlı sınırlarında rahatça yaşıyor hatta devlet katında çok önemli görevler üstleniyordu. Osmanlı ordusunun kalbi sayılan Yeniçeriler, neredeyse tamamen Bektaşi tarikatının müntesiplerinden oluşuyordu.
1826 yılında Yeniçeri Ocağının kapatılıp Bektaşiliğin yasaklanmasıyla Bektaşiler de Kızılbaşlarla aynı akıbete uğradı. Fetvalar ve fermanlar bu işin kusursuz araçları olarak işlev gördüler. Bektaşiliğin yasaklandığı dönemdeki fermanlarda, belgelerde ve risalelerde Bektaşilik çok sert ifadelerle yaftalandı.
Kızılbaşlar kadar şiddetli söylem ve akıbete uğramasa da Bektaşiler de katliam ve sürgünden kurtulamadılar. Yüzyıllar boyunca önemli kamu işlevleri de üstlenen Bektaşi tekkelerinin önemli bir kısmı yıkıldı yahut yıkılmaya terkedildi. Hacı Bektaş Veli Dergâhı gibi birçok Bektaşi merkezi, Nakşibendi şeyhlere teslim edildi ve Bektaşilik yer altına çekilmek zorunda kaldı. Yapılan uygulamalarla tarikatın hafızası silinmesi ve kesin şekilde yok edilmesi hedefleniyordu.
Bu zihniyet, sadece fetvalarla sınırlı kalmadı. Edebiyata, toplumsal algıya, Türk toplumunun kılcal damarlarına kadar sirayet etti. Kardeşi kardeşe karşı ön yargılı hale getirdi.
*
Bu hastalıklı ön yargılar ve iftiralar sadece Osmanlı çağında kalmadı. Cumhuriyet dönemine kadar hatta günümüze kadar geldi. Modern Türk edebiyatına baktığımızda Alevi-Bektaşi karakterler sıklıkla “ahlaksız”, “öteki”, “korkulacak”, “aşağılık”, “uğursuz” figürler olarak resmedilmiştir. Daha birçok eserde Alevilik; “sapkınlık”, “cahillik”, “tehlike” ile eşdeğer tutulmuştur. Bu, bir edebi hata değildir. Toplumun bilinçaltına nakşedilmiş bir önyargının dışavurumudur.
• Mesela Hüseyin Rahmi Gürpınar (1864), Toraman adlı romanında,
• Ömer Seyfettin (1884), Harem adlı öyküsünde,
• Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1889) tarafından yazılan ve Muhsin Ertuğrul tarafından sinemaya uyarlan Nur Baba adlı romanda,
• Reşat Nuri Gültekin (1889), Balıkesir Muhasebecisi Tanrı Dağı Ziyafeti adlı kitabında,
• Yine Reşat Nuri Gültekin, Gizli El adlı romanında,
• Kemal Tahir (d. 1910), Bozkırdaki Çekirdek adlı romanında,
• Haldun Taner (1915), Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu adlı kitabındaki “Ablam” adlı öyküde
• Yine Haldun Taner, Kantar Kâtibi Ali Rıza Efendi adlı hikâyesi gibi çok sayıda “eserde” (?)
Alevi-Bektaşi toplumuna mumsöndü başta olmak üzere iffetsizlik, mezhebi genişlik, cinsel ahlaksızlık, uğursuzluk, kahpe dinlilik gibi iftira ve hakaretlerle saldırmışlardır.
Şüphesiz liste uzatılabilir. Çünkü modern Türk edebiyatı; sağcısı, solcusu, milliyetçisi fark etmeksizin Alevilere yönelik bu tür kötülüklerle doludur. Sadece edebiyat eserleri değil sözlükler, ansiklopediler, araştırma kitapları, Güner Ümit ve Mehmet Ali Erbil örneklerinde olduğu gibi eğlence programlarında da benzer manzaralar görmek mümkündür.
Söz konusu kitapların on milyonlarca sattığını ve okunduğunu dikkate aldığımızda ne kadar korkunç bir zihniyet inşasıyla karşı karşıya olduğumuzu anlayabiliriz.
İşte yeni Anayasa’dan, kanunlardan, yönetmeliklerden önce konuşmamız ve yok etmemiz gereken şey inşa edilmiş bu sakat zihniyettir.
*
Aynı şekilde üzüntüyle ifade etmek gerekir ki, Alevi-Bektaşi toplumunun az da olsa bir kesiminde de “Sünni düşmanlığı” üzerine inşa edilmiş bir sakat zihniyet inşası söz konusudur. Kızılbaşlar hakkında düzülen fetvaların hemen ertesinde kayda geçirilen bu zihniyet inşası zayıf bir damar halinde de olsa günümüze kadar ulaşmıştır. Sünnilerin “Yezit” olduğundan tutun da, sofralarına oturulmaması, ekmeğin paylaşılmaması, evlilik yapılmaması gibi hususlar üzerine bina edilen bu sakat zihniyeti de yok etmemiz gerekmektedir.
*
Bu imgeler toplumun kılcal damarlarında dolaşmakta, farkında olmadan kuşaktan kuşağa aktarımakta ve “öteki”ne dair önyargıyı, mesafeyi, hatta nefreti beslemektedir.
Peki, bu karanlık mirası kim temizleyecek?
Bu zihniyet dönüşümünü kim yapacak?
Bu görev, hepimizin üzerine düşen ortak bir ödevdir. Ama öncülük elbette devleti yönetenlere, siyasi partilerimize, tüm dini grupların inanç ve kanaat önderlerine düşmektedir.
Bu anlamda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde devletimizin Alevilik konusunda attığı çok kıymetli adımlar vardır.
İlk defa cemevi kavramı kanunlara girerek yasal statü kazanmıştır.
Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığının kurulmasıyla cemevleri genel bütçeden pay almaya başlamıştır.
Cemevlerinin bakım-onarım, tefrişat ve elektrik giderleri ile bir kısım sosyal faaliyetleri genel bütçeden karşılanmaktadır.
MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin de konuyla ilgili ön açan önemli açıklamaları ve çalışmaları vardır. Bunları da takdirle karşılamak gerekir.
Alevi-Bektaşi toplumunda ise Ahmet Uğurlu gibi çok sayıda kıymetli inanç ve kanaat önderi, milli birlik ve beraberlik konularında ön plana çıkmakta, Alevi-Sünni birliği için başat rol oynamaktadır.
Bunlar çok önemli ve değerli adımlardır. Ama bunlardan daha değerli olan şey, zihniyet dönüşümünü tamamlamaktır. Çünkü bu konu, en temel meseledir ve tüm problemlerin çözümünde anahtar role sahiptir.
Elbette bu zihniyet dönüşümünde sadece Sayın Cumhurbaşkanımıza değil siyasi partilerimizin genel başkanlarına, Diyanet İşleri Başkanı olmak üzere tüm Sünni din adamlarına, Alevi-Bektaşi inanç ve kanaat önderlerine de sorumluluk düşmektedir.
Türkiye’nin birliği için hiç olmadığı kadar bugün bir büyük zihniyet dönüşümünü yapacak iradeye, motivasyona ve güce sahibiz.
Bu, siyasetin üstünde bir insanlık görevidir. Bu, bir vicdan projesidir.
Yüzyılların ürettiği kötü imajı karşılıklı olarak silmek, anayasa yazmaktan daha önemlidir. Çünkü zihniyet değişmezse, anayasa kâğıt üstünde kalan bir metinden ileri gidemez.
Yapmamız gereken öncelikle toplumun bilinçaltına işlemiş bu kötü imajı silmektir. Yüzyılların yaralarını sarmaktır. Alevi-Bektaşi toplumunu “öteki” değil, Türk milletinin asli unsuru olarak görmektir.
Bu dönüşümü birlikte başaracağız. Geçmişin hatalarından ders alarak geleceğe hep birlikte yürüyeceğiz. Çünkü biz, birlikte çok büyüğüz, çok güçlüyüz.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- Genellikle belirti vermiyor, tesadüfen yakalanıyor
- Alirıza Özdemir yazdı: Yeni anayasa ve zihniyet dönüşümü
- İngiltere'den Avrupa güvenliği için yeni bir anlaşma
- Yunus Paksoy:Trump-Putin zirvesi iptal oldu. Rusya ateşkes önerisini reddetti
- Rus analist Tatiana Stanovaya: Putin, Trump'a yakınlaşma stratejisini devam ettiriyor
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.