İstanbul
27 Temmuz, 2025, Pazar
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

HÜSEYİNÎ HAREKATIN FELSEFESİ -I

26 Temmuz 2025, Cumartesi 14:23

Biz, imam Hüseyin’in yaptığı harekatın “vicdanları uyandırma harekâtı” olduğuna inanıyoruz! İmamın bu harekâtı ne dinî ve ne de siyasî harekattır!

Birtakım kimseler imamın bu harekâtını asıl gayesinden uzaklaştırıp “dinî” bir harekât olduğunu söylediler! Fakat biz imamın halka yapmış olduğu konuşmalarından şunu anlıyoruz:

- “İmam, bu kıyamını o söylenenlerin hiç birisi için yapmamıştır! Nitekim Medine’den Mekke’ye ilk harekât ettiğinde, niçin yola çıktığını da açıklamış ve şöyle demiştir:

- “Ben, kötülük yapmak, büyüklük taslamak, fesatlık/bozgunculuk çıkartmak ve zulümde bulunmak için yola koyulmuyorum! Benim harekât etmedeki gayem ceddimin ümmetini ıslah etmek içindir!

Ayrıca imam Hüseyin (as) bu harekâtı sonucu öldürüleceğini de biliyordu! Bundan dolayı imamın bu harekâtını “siyasi harekât” olarak değerlendirmek doğru değildir! Nitekim İran’da imam Humeyni’nin harekatının siyasî ve dinî bir harekât olduğu apaçıktır. Çünkü, bizzat kendisi Şahı o makamdan alıp İslam Cumhuriyetini kuracağını söylüyordu!

İmam Hüseyin’in öldürüleceğini bilmesi, kürsü ehli kimi din adamlarının dedikleri gibi gaybî bilgiler değildi! Yani onların anlattıkları “imam Hüseyin doğduğunda Cebrail nazil oldu ve onun öldürüleceği meselesini peygambere anlattı, peygamber de ağladı, Fatıma’ya haber verdi, o da ağladı vs.” gibi anlatımların tümü birer düzmeceden ibarettir ve doğru değildir!

Konu şudur: Şayet bir insan güçlü bir imparatorun karşısına dikilerse ve kendisinin de yeterli derecede bir gücü bulunmazsa, öyle birinin bu durumda öldürüleceği aşikardır! Dolayısıyla, normal bir insan bile Kral’a veya İmparator’a karşı çıktığında öldürüleceğini bildiğine göre, imam Hüseyin gibi birisinin bunu bilmemesi mümkün değildir! Bundan dolayı gaybî bilgilere, Cebrail’in nazil olmasına, peygamber ve diğer şeylere işi dayamanın hiçbir gereği yoktur!

Din adamları durmadan bu ölüm hadisesine dair birçok hikayeler uydurmuşlardır! Evet, gaybi konuları işin içerisine sokmak avam halkı etkilemek için belki faydalı olabilir, fakat akîl insanlar için bu hikayeler zarar verir! Şayet bizler imam Hüseyin’in başına gelen olayları olduğu gibi anlamak istiyor isek, o taktirde hurafelere ne gerek vardır?

İmam Hüseyin’in bu harekatının “siyasi” bir harekât olmadığını az ve öz bir şekilde izah ettikten sonra, şimdi de bu harekatın “dinî” bir harekât olmadığını izaha çalışacağız!

İmam Hüseyin’in bu harekatının “dinî” bir harekât olduğunu iddia edenler, onu şu söz üzerine temellendirirler; güya imam Hüseyin (as) şunu söylemiştir:

- “Şayet Muhammed’in dini benim öldürülmem ile ayakta kalacaksa, o taktirde ey kılıçlar durmayın doğrayın beni!

Kimi din adamları bu sözden yola çıkarak imamın bu harekatının dinî bir harekât olduğunu söylemişlerdir! Oysaki araştırmacılar bu sözün İmam’a değil, Seyyid Haydar Hilli (veya Hivyeri) namındaki bir şaire ait olduğunu tespit etmişlerdir. Yani ne imam bunu söylemiştir ve ne de küçük kızı Sakine bunu babasından duymuştur!

İmam Hüseyin hiçbir sözünde “ben dini korumak için harekât ettim” demiyor! Kuran’da da yine “Din yolunda ölüp öldürme” diye bir hüküm geçmiyor! Bunlar hatalı birer hikâyeden ibarettir! “Binlerce insan din yolunda öldü” sözü, hatalı bir algıdır. Bu, asla doğru değildir! Çünkü din, insana hizmet için birtakım anlamlardan ibarettir. Din, insana hizmet için vardır, insan dine hizmet etsin diye var edilmemiştir! İnsan kendisini, kendisinden daha üstün olan bir şey için feda eder! Nitekim Kuran’da da bunun için şöyle bir ayet vardır:

- “Size ne oldu da Allah ve “Ey Rabbimiz! Halkı zalim olan bu şehirden bizi çıkar, bize kendi katından bir veli (koruyucu ve yönetici) ver ve bize kendi katından bir yardımcı ver” diyen müstaz’af (ezilmiş) erkek, kadın ve çocuklar yolunda savaşmıyorsunuz?(Nisa: 75)

Görüldüğü üzere ayet, “din yolunda” demiyor, “Allah yolunda” diyor! Tabi ki Allah insandan yücedir! İnsanın cevheri (hamur mayası) Allah’tır! İlahi ruh tüm insanların içerisinde yayılmıştır! Demek ki insan, insanlık hatırına kendini yalnızca insanlara feda eder! Bunun içindir ki imam Hüseyin’in kendini yalnızca “insanlığa kurban ettiğinden” söz ediyorum!

Bu sözüme birçok kanıtlar vardır; bundan dolayı bunun adını “vicdan harekâtı” koydum! Bu, “ahlaki” bir harekattır ve şahitlerim de şunlardır:

1-) Mazlumlara yardım etmek, ahlaktan ve ahlaki değerlerdendir! Bu harekatta da imam Hüseyin’in mazlumlara destek olmak için geldiği, apaçık bilinen bir gerçektir! Yani imamı Kufeliler davet ettiler, çünkü mazlumlardı, mazluma destek olmak da ahlaki değerlerdendir ve vicdanîdir! İmam Hüseyin’i bu harekata iten de bu değerler oldu!

Şunu da burada ilave edeyim ki, “üç Abdullahlar” diye bilinen Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyir ve Abdullah b. Ömer, imam Hüseyin’in Kufe’ye gitmemesini ve gittiği taktirde onların kendisine sahiplik etmeyeceğini ve sonuç itibariyle de hâkim güç tarafından öldürüleceğini söylüyorlardı! Soru şu ki, bu üç Abdullah bu durumun böyle olacağını tahmin ediyorlardı da acaba imam Hüseyin bunu tahmin edemez miydi? Acaba imam Hüseyin, Kufeliler içerisinde nasıl bir hıyanet olduğunu ve babası imam Ali ile kardeşi imam Hasan’a ne türden ihanetlerde bulunduklarını hatırlamaz mıydı?

2-) Kufeliler imam Hüseyin’i kendilerine davet etmek için binlerce davet mektubu göndermişlerdi! O mektuplar Yemen ve Basra gibi başka yerlerden gelmemişti! O dönemde Kûfe halkı da mazlum bir milletti. Bundan dolayı da imam Hüseyin, hatta Kûfelilerin kendisine yardım etmeyeceğini ve yarı yolda bırakacaklarını bilmesine rağmen ve yine bu davetin dinî ve ilahî bir davet olmadığını ve hatta din buna teşvik etmiş olmasa dahi (ki Kuran ve sünnette zalim yöneticiye karşı çıkmak diye bir şey yoktur!), yine de imam Hüseyin o harekâtını gerçekleştirmiş oldu!

Kuran’da zalim yöneticinin aleyhine isyan etmeye dair herhangi bir ayetin bulunmadığının nedeni şunlardır:

Birincisi; o dönemde hükümet/yönetim Nebi’nin elindeydi! Müslümanlar ise tüm dinî ve siyasî hükümlerini Kuran ve Sünnet’ten alıyorlardı! Dolayısıyla da o dönemde yönetimin aleyhine bir ayetin nazil olması ya da Nebinin kendi yönetimi aleyhine bir hadis beyanında bulunması mümkün değildir!

İkincisi; Kuran ayetleri sürekli “İtaat ediniz Allah’a ve itaat ediniz Resule ve sizden olan emir sahiplerine de…” (Nisa:59) diye teşvikte bulunmuştur! Ulü’l- Emir de o dönemde peygamberin atadığı vali, komutan vs. olduğundan ve yine Kuran ve Nebi’nin talimlerine göre, o güne dek Ulü’l- Emir aleyhine herhangi bir kıyam ve harekatın vuku bulmamasına rağmen, imam Hüseyin kıyam harekâtını gerçekleştirmiştir! Bundan dolayı diyoruz ki imam Hüseyin’in o harekâtı, “dini” bir harekât değildir! Şayet dini bir harekât olsaydı, imam Kuran’dan deliller getirirdi ya da en azından “takiye” ye sarılırdı! Nitekim imam Cafer Sadık şöyle diyordu: “Takiye benim ve babalarımın baş vurduğu bir yoldur(onların dinidir)!”

Burada, insanın aklından “İmam Hüseyin, İslam dininin tehlikede olduğunu gördüğü için böyle bir kıyamı başlatmıştır!” gibi bir düşünce geçebilir!

Böyle bir düşünceye şu karşılığı vermek mümkündür:

“Bu düşünce, birkaç nedenden dolayı yanlıştır:

Birincisi: Din asla tehlikede olmamıştır! Bu sözü, çıkarcı dindar kesim ortaya atmış ve sonra da her zaman çıkarları tehlikeye düşünce imam Hüseyin’e dayanarak şöyle demişlerdir: “Ey Müslümanlar! Din elden gidiyor! İmam Hüseyin nasıl İslam’ı korumak için cihat etti ve her şeyini o yolda fedada bulunduysa, sizin de onun gibi olup din yolunda her şeyinizi feda etmeniz gerekir!

Bu söz, aslında büyük bir tehlikedir! Evet, bir tek Yezit değil, hatta ondan daha berbat olan birçok Sultan, Kral, Şah, Padişah ve halife unvanlı kimseler gelip gitti, fakat din hala dahi dimdik ayakta durmakta ve kıyamete kadar da öyle duracaktır!

İkincisi: İslam adına yönetimde bulunan tüm halife ve Sultanların dine ihtiyaçları vardır! Çünkü onlar meşruiyetlerini dinden alıyor ve din adına yönetimde bulunuyorlardı! Ayıca ganimetlere de ihtiyaçları vardı. Şayet din olmasaydı, o yöneticiler ganimetleri elde etmek için ordularını hangi maneviyatla güçlendirip savaşlara gönderebileceklerdi!

Halifeler her zaman askerlerine Cennet ve ganimetlerden söz ederlerdi! Yani gerçekte onlara: “Ölseniz Cennet, kalsanız ganimet vardır” derlerdi! Şayet halife İslam dinine ters düşseydi, böyle bir durumda hem meşruiyeti hem de ganimetleri tehlikeye düşmüş olurdu! Dolayısıyla, görünürde de olsa dini kuralları yerine getiriyorlardı!

Yani askerler fetihlere çıktıklarında “İslam’dan müdafaa” maksadıyla yola koyuluyorlardı. Halife de “hilafet makamı”nı dine borçluydu ve İslam’a muhtaçtı! Bunun için o da İslam dinine vurgu yapıyor ve dini savunuyordu! Halkın nazarında onların beğenisini kazanmak için de kendini Müslüman gösteriyordu! Buralardan bakar isek, imam Hüseyin’in bu harekatının “İslam’ı koruma harekâtı” olduğunun dillendirilmesinin, mersiyehanların uydurması olduğu apaçık ortadadır!

Önceden de dedik ki: “İslam tarihinde iki harekât olmuştur, biri Nebi’nin, diğeri de Hüseyin’in harekâtı”! Nebinin harekâtı “dinî harekattı!” Ve dini harekatın hedefinde de Cennet ve Cehennem vardır! Bunu ilmi yönden izah eder isek şöyle deriz:

Yapılan her harekatın dört hedefi vardır!

a-)Yapılan bir harekat/eylem ya tabiidir! (Örneğin birisi tacirdir, diğeri Doktordur, ötekisi Mühendistir vs. Bunların her birinin kendi alanında birtakım sergiledikleri eylem/davranış/harekât şekilleri vardır ve bu eylemlerinin de karşılığını almaktalar! Bu türden harekatlara normal, tabii ve olağan harekatlar denir! İnsanların büyük çoğunluğunun hareketleri bu türdendir!)

b-) Ya dinîdir! (Yani yapılan dini hareketlerde/eylemlerde, bu eylemin sahibinin kastı ya Cenneti kazanmaktır ya da Cehennem’ den kurtuluştur! Bu eylemin adına da “dini harekât” denir! Örneğin derler ki “namaz kıl”,  “oruç tut”, “hacca git” vs. Çünkü bunları yapar isen Allah seni Cennetine kor ya da Cehennemde yakmaz!)

c-) Ya “vicdani” ve “ahlaki”dir!

d-) Ya da “ticari” ve “dünyevi” dir!

Fakat bizim gibi dindarların yaptığı işlerden büyük bir bölümü, dünyevi ve ticaridir! Örneğin “sevap/ödül” almak için yoksula yardım ediyoruz! Ömrümüzü uzatmak için Sila-i rahim’ de bulunuyoruz! Rızkı artırmak için güzel ahlakta bulunuyoruz. Çünkü hadislerde güzel ahlaklının rızkını Allah artırır diye geçmiştir!

Şayet güzel ahlaklı bir harekette bulunup bunun karşılığını dünyada ve dünyevi şeyler olarak bekliyor isek, bu hareket ahlaki değil tabii ve ticari bir hareket olur. Biri aynen ticaret etmiş gibi oluyorsunuz! Allah’a bir şeyler verip, karşılığında da O’ndan bir şeyler alıyorsunuz! Örneğin namazı kılıp Cenneti talep ediyorsunuz!

Kısacası bizlerin “ahlakî” hareketlerimizden büyük çoğunluğu ne dinîdir ve ne de vicdanîdir, tabiidir o kadar! Bazı ahlakî amellerimiz de yine ahlakî değil, dinîdir! Örneğin ziyaretler şer’an vacip bir amel değildir! Fakat insanlar bunu sevap kazanmak için yaparlar ve buna “dini hareket/amel” derler!

Salt “ahlaki hareket”in (yani vicdani olan ahlaki hareketin) alametleri şunlardır:

Birincisi, hareketteki hedef yalnızca fiilin kendisi olmalıdır! Diğer bir ifadeyle; yapılan o fiilin gerisinde, fiilin kendisi dışında başka herhangi bir hedef ve gaye olmamalıdır! Yapılan o fiil için ne dünyada bir şey talep edilmelidir ve ne de ahirette. Fiil ne Cennet için yapılmalıdır ne de Cehennemden kurtuluş için! Fiil; yalnızca doğru ve salih olduğundan dolayı eyleme dökülmelidir! Yani insanın vicdanı yap dediği için o iş yapılmalıdır! Örneğin bir çocuk suya düşüp boğulmak üzeredir! Sen gidip onu boğulmaktan kurtarıyorsun. Bunu yaparken de ne sevap peşindesin ne de dünyevi bir karşılık bekliyorsun. Bu işi yapmandaki hedef, o işin kendisidir! Yani boğulmak üzere olan o çocuğu kurtarıp hayata kavuşturmaktır!

Bir yoksulu gördüğünüzde de yalnızca onun yoksulluğunu gidermek için ona yardım etmelisiniz! Buna “ahlakî hareket” denir! İşte imam Hüseyin’in harekâtı da böyleydi!

İmam Hüseyin bu harekâtında ne Cennet istiyordu ve ne de o harekâtını Cehennemden kurtulmak için gerçekleştirdi! Nitekim babası imam Ali de aynısını yapıyor ve şunu söylüyordu:

- “Allah’ım! Ne senin narından (Cehenneminden) korktuğum için ve ne de senin Cennetine göz diktiğim için sana kullukta bulunuyorum, ancak seni kulluğa layık gördüğüm için sana kulluk sunuyorum!

Kısaca söylemek gerekirse, şayet insanda yüce bir vicdan bulunursa, o taktirde Allah ile Cennet ve Cehennem üzerinden bir muameleye girmesi mümkün olmaz ve bundan utanır! Allah’a: “İlahi! Ben sana şu ibadeti yapacağım sen de bana Cenneti vereceksin” diyemez! Şayet bana bir şey vermez isen ben de sana ibadet etmeyeceğim gibi bir ifadede bulunamaz! Bu türden ifadeler, avam insanlara hastır! Avam ve ahmak insanlar maalesef her ümmette fazlasıyla mevcuttur! Kur’an-ı Kerim de bundan dolayı Müslüman avam ile ticaret mantığı üzerinden konuşuyor ve şöyle diyor:

- “Sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? (Saff: 10)

Kuran bunların (avamın) yaptıklarının, onları yakıcı bir azaptan kurtaran bir ticaret olduğunu söylüyor!

Diğer bir ayette de şöyle demiştir:

- “Allah müminlerden, canlarını ve mallarını, Cennetin kendilerine verilmesi karşılığında satın almıştır!” (Tevbe: 111) Yani sen bana canını ve malını ver, ben de sana Cenneti vereyim diyor! Demek oluyor ki avamın yaptığı hareketler, “ahlaki hareket” ler değildir, ticaret ve çıkara dayalı hareketlerdir! Önceden de dedik ki, bir hareket/amel dünya ticareti için yapılıyorsa, bu tabii ve olağan bir iştir, ahiret için yapılıyorsa, “dini” bir harekettir, ahlaki bir hareket ise ne dünyevi ne de dini (uhrevi) olan bir şeydir, o iş, yalnızca onun (fiilin) kendisi için yapılan şeydir!

İmam Hüseyin’in yaptığı da bunun kendisiydi! Mazlumların davetine icabet etmekten başka bir şey değildi! İşte bu, “vicdani harekattır!” “Vicdani” ve “ahlaki” harekatın ilk alameti budur! “Hüseynî kıyam” a da böyle bakacağız ki, onun yaptığı o kıyam bizim hayatımıza yansımış olsun ve bizlerin üzerinde kendini sergilesin!

Vicdanî harekât”; diğer “dinî” ve “ahlakî” harekatlardan farklıdır! Diğer bir ifadeyle; “Vicdanî harekât”, diğer “dinî ve ahlakî” harekatlardan 3 şeyde farklılık arz eder! Farklılıkları şunlardır:

A-) Hedefteki farklılıklar! (Örneğin namaz kılıyorsunuzdur. Bu namazı kılışta üç tane farklı hedef için kılabilirsiniz:

Birincisi; bu namazı kılmadaki hedefiniz insanların size “güzel bir iş yapıyorsunuz” demeleri için olabilir! O taktirde bu namaz, dünyalık için kılınan bir namaz olabilir!

İkincisi; bu namazı, Cenneti kazanmak maksadıyla dinî ve uhrevi bir hedef için kılabilirsiniz!

Üçüncüsü; bu namazı vicdanından koparak Allah’ın sana verdiği sayılamayacak kadar nimetlerinin karşılığında, O’ndan hiçbir şey beklemeden şükretmek için de kılabilirsin! Yani vicdanınla dersin ki; “(Allah’ım!) İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir!” (Rahman: 60) Sen bana bu kadar nimetler verdin, ben de bunun karşılığında sana şükretmek ve seni tazim etmek istiyorum! Bunun için de sana namaz kılıyorum! Aynı şekilde vicdanından kaynaklanarak yoksula, mazluma yardım edersin. Bunların tümünü gösteriş ve Cennet için değil de vicdan üzerinden yaparsın!

Batı toplumlarına baktığımızda, onların Cennet inançları olmadığı ve dünyaya da doydukları için, genelde yaptıkları işler ve kurdukları kurumlar, vicdan üzerine oturtulmuştur! Kimisininki de siyasi amaçlı kurumdur!

Batılıların binlerce yardım kuruluşları vardır! Örneğin sınır tanımayan doktorları, Afrika, Asya ve yoksul olan ülkelere kadar uzanabilmekteler! Siyasi amaçlı kurulan yardım kuruluşlarını bir kenarda tutarsak, kimi sivil yardım kuruluşlarının insanî ve vicdanî duygularla hareket ettiklerini söyleyebiliriz!

Biz Müslümanlar ise İslam’ı bozmuşuz! Yaptığımız her harekatın mukabilinde Cenneti istemiş ve Cehennemden kurtuluşu talep etmişiz. Kısacası insanî muameleleri unutmuşuz! Yalnızca dindar olup, cenneti ve cehennemden kurtuluşu istemişiz! Böylece imam Hüseyin’in o azametli kıyamını dahi bozmuşuz! Onu dahi değiştirip “sevap kazanma makinası” na dönüştürmüşüz! Hüseynî kıyamın içerisinde ağlamak, sine dövmek, ihsan vermek, siyahlara bürünmek ve ziyarete gitmekten başka bir şey gözükmemektedir!

Evet ziyaret et de fakat onu, insanlığın kurbanı olduğu için ziyaret et! Makbul olan ziyaret budur. Bu ziyaret insanîdir ve doğru olan ziyarettir! Fakat şu milyonların ziyarete gitmesi, sevap almak, şefaat ve şifa talebinde bulunmak içindir! Şayet bu düşünceler olmazsa, zannımca ziyaret de olmaz! Demek ki, onların hedefi kendi nefisleridir! Kendilerini Cennete sokmak ya da Cehennem ateşinden kurtarmaktır!

Dedik ki, “vicdani harekatlarda/eylemlerde” asıl hedef, yapılan o fiilin kendisidir. Yani ziyaret etmek için ziyarete gitmektir, sevap almak vs. için değil!

Ünlü Alman filozofu Kant şöyle der: “Allah ile irtibata geçince insanı vesile karar kılma!” Fakat Müslümanlar bunun tam tersini yaparlar. Yani Allah ile irtibata geçmek için insanları vesile karar kılarlar! Çünkü ancak bu şekilde Allah’a seslerini duyurabileceklerini tasavvur ediyorlar!

Fakat vicdan pehlivanı Kant diyor ki, “insanın kendisi hedef olmalıdır! Sen insana hizmet ederken, yalnızca onun insan olduğu için ona hizmet etmelisin, onun makamı ya da gücü olduğu için değil! Bundan dolayı da o insanı Allah ile kendi aranda vesile karar kılmamalısın! Onu vesile karar kıldığında kendi insanlığını eksiltmiş olursun! Yani bir insan diğerleriyle irtibat kurduğunda, onu bir şeymiş gibi değil, bir insan olduğu için onunla irtibat kurmalıdır! Hatta Allah’ı dahi insana hizmet etmesi için vesile karar kılmak doğru değildir! Çünkü Allah insanın hizmetçisi değildir!

İşte bu türden dini algılar insanı bozuyor! Bundan dolayı imam Hüseyin çok anlamlı bir söz söylemiş ve şunu demiştir:

- “İnsanlar dünyanın kölesidirler, din ise ağızlarında geveledikleri bir şeydir! Belalarla sınav edildiklerinde dindarlar azalır!

Azınlığı oluşturan o dindarlar ise, gerçekte “vicdan” sahibi insanlardır!

Bakıyoruz ki imam Hüseyin ve 72 kişi sahnede vardır! Oysaki İslam ümmetinin sayısı o dönemde milyonlara ulaşmaktaydı! Demek ki hedef, insan için olmalıdır! İnsanın ötesinde başka bir şey olmamalıdır! Bundan dolayı diyoruz ki Hüseynî ziyaret, Hüseyin için olmalıdır sevap için değil!

Gerçeği söylemek gerekirse Müslümanlardaki vicdan ölmüş ve kendileri de bozulmuştur! Bu da gösteriyor ki din, insanlığın varlık göstergesi olamaz! Nitekim bunu imam Hüseyin de diyor: “Din; insanların ağzında çiğnedikleri bir sakız gibidir!

Buralardan bakarak diyoruz ki, İslam tarihinde iki harekât vardır; birisi Nebi’nin harekatıdır ve bu da “dinî” bir harekâttır! Fakat dinî harekât, insanlığı oluşturmak için yeterli değildir! Bundan dolayıdır ki Nebi, insanların insanlığını oluşturmak için az bir kesim hariç başarılı olamadı! Çünkü Nebiden sonra irtidat olayları ve iç savaşlar baş gösterdi! Özellikle de imam Ali döneminde kısa bir zaman içerisinde birçok iç savaşlar baş verdi! Bu da dinin bir şey yapamadığını gösterir! Evet, toplumsal boyutta bir şeyler yapmıştır, örneğin dağınık kabileleri bir araya getirip onlardan bir devlet kurmuştur ve yine dinî anlamda da bir şeyler yapmıştır! Fakat vicdan konusu terk edilmiştir ve onun için ayrıca bir kıyam yapılmalıydı! İşte bunu yapan da imam Hüseyin olmuştur! Böylece ikinci harekât da Müslümanların ölü vicdanlarını ihya eden imam Hüseyin’in bu harekâtı olmuştur!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum