ŞİADA “VELAYETİ FAKİH” KONUSU NEDİR? -2
08 Mayıs 2025, Perşembe 21:18Saydığımız o inanışlardan biri de “siyasal İslamcılık” tır! Siyasal İslamcıların kafalarındaki devlet kurma sistemi şöyledir:
- “Onlar, önce şeriat devletini kurup, sonra onu pragmatiğe dönüştürür ve daha sonra da ideolojileştirip küreselleştirmek isterler!”
Oysaki yenilikçiler bunların tam tersidir!
Bunlar, Demokratik bir şekilde her 4 yılda bir seçime gidip yeni bir hükümetin iş başına gelmesini sağlama düşüncesindeler! Yani siyasal İslamcıların kurdukları devletin, her ne kadar ismi “İslam devleti” olsa da gerçekte maslahatçı ve laik bir devlet tesis etmekteler!
İran’daki devlet de böyledir! Onun da adı her ne kadar “İran İslam Cumhuriyeti devleti” olsa da fakat imam Humeyni ilk baştan bunun adını “Maslahat-ı Nizam” (sistemin çıkarı; rejimin menfaati) olarak koymuş ve tüm şer’i kuralları dondurmuştur!
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi artık İran’da zina eden recmedilmiyor, hırsızın eli kesilmiyor vs.
Fakat Afganistan böyle değildir! Onların sahip oldukları “İslami partiler”, ideolojik İslam partileridir ve insanları asimile ediyor! Yine insanı, toplumu ve dini karanlığa götürüyor!
Bunların dini, dünyevi oluyor! Getirdikleri dinin maneviyat boyutu kalmıyor! Fakat biz dindeki itikatların “taklidi” olmasını değil, “aklî” olması gerektiğini söylüyoruz! Yani imanın aslı akıl değil, duygu ve sevgidir! Allah’ı ve insanları sevmektir. Dinin aslı budur ve bu da akılcılık değil, duygusallıktır!
Fakat biz diyoruz ki, itikatların aklî olması gerekir. Çünkü itikatlarda değişim olmalıdır ve içerisinde bulunduğumuz bu zaman, akılcılık zamanıdır! Çünkü bu dönemde herhangi biri bir şey söylediğinde hemen ona “delilin nedir?” deyip delil istenir! Yani muasır bir insan inançla ilgili bir şey söylediğinde hemen ona “delilin nedir?” diye sorulur! Kısacası muasır bir insan her şeyin aklî olmasını talep edip, taklidi olmasını reddeder! Maziyi, ecdadı, öncüleri, kitap ve bunun gibi şeyleri taklit etmeği kabul etmez!
Dolayısıyla itikatların da aklî olması gerekir. Çünkü, görüyoruz ki insanlığa icbar edilen Nazizm, Sosyalizm, Siyonizm, Emperyalizm vs. gibi inanışlar, insanlığı yok etti! Toplumu mahvetti. Nazizm, Avrupa ve Almanya’yı bitirdi. Marksizm de Rusları bitirdi! Demek istediğim o ki itikatlar/görüşler, delil üzere oluşmalılar!
Bizce her bir insan belirli bir görüş/inanış ortaya attığında ondan “delilin nedir?” diye sorulmalıdır! O ideoloji ve inanca, kayıtsız ve şartsız teslim olunmamalıdır! Delil getirildiğinde, Kuran ve Sünnetten de getirilse, o delil kabul edilmemelidir! Çünkü bu da bir tür taklittir. Yani o adam da Kuran ve sünneti taklit etmiştir!
Oysaki gerçekte aklın üstünde hiçbir referans yoktur!
Örneğin şayet birisi gelip size A=B derse, ondan A=B olduğunun nedenini sormak lazım! Sorulduğunda da “çünkü Kuran böyle demiştir ya da Nebi veya Buhari şöyle emretmiştir” gibi oralardan delil getiriyorsa, o hatadır!
Fakat şayet A=B, çünkü B=C ve dolayısıyla da A=C ve bundan ötürü de A=B derse ve delili ile bunu söylerse, bu makbuldür!
Kısacası bütün görüş ve inanışlar, hatta siyasal ve ekonomik görüşler dahi delil ile söylenmelidir! Çünkü, yukarıda da işaret ettiğimiz gibi zaman, akılcılık zamanıdır, müçtehit ya da kabile reisi şöyle dedi deme zamanı değildir!
Bu durum, eski insanların döneminde, yani modern çağ öncesi böyleydi!
Bizler bu modern çağda yaşadığımıza göre, modernitenin temel taşlarından biri de akılcılıktır. Bundan dolayı iletilen her görüş ve inanış hakkında onu iletenden aklî deliller istemeliyiz! Fakat dinin ruhu “duygudur!” Bununla bir işimiz de yoktur! Ve yine “Hakk’ı talep etmek” gibi insani değerler, elbette ki aklî değildir! Bunlar vicdani ve insani değerlerdir! Yani hak talep etmek, insanın zatiyatından ve insanlığın esaslarındandır! Dolayısıyla zati olan bir şey hakkında delile gerek yoktur! Zira delil, arazi şeyler için gereklidir!
İtikat da arazi şeylerden biridir! Din ve mezhepler de öyledir! Bunlar da arazi şeylerdendir! Fakat insanın zatı, fazilet gibi değerleri sever ve onlara karşı bir sevgisi vardır! Birisi size “neden fazileti seviyorsun?” deyip ona dair bir delil istemez. Çünkü bu, zati bir meseledir ve zati meseleler delil istemez! Aynen insanın “ben üstünlüğü severim” demesi gibidir ve bu da aklidir!
Modernite, dinin zıddı değildir! Yani bir insanın her şeyi, din ve din kültürü olmasıyla birlikte onlara bakışı, modern bir bakıştan ibaret de olabilir!
Kısacası dine bakış açısı iki türlüdür; biri manevi bakış açısıdır! (Bu durum, tüm Şii ve Sünni din adamlarında böyledir! İşin gerçeği bunlarda maneviyat ve taassup vardır!) Diğeri de modern bakış açısıdır! Modern bakış, dinin aslına değil, konularına bakıştadır! Yani din adamlarına göre dinin aslı, itikat ve hükümlerdir. Modern bakışta ise dinin aslı, Allah’a iman, O’nu ve insanları sevmektir! Bu söz, Hz. Mesih’ten de duyulmuştur! Ondan da “senin dininin aslı ve özeti nedir?” diye sorulduğunda, “benim dinimin aslı ve özeti, Allah’a kalben iman etmek, O’nu, komşularını ve yakınlarını sevmektir!” diye söylemiştir!
Biz de diyoruz ki, itikat lazım ve gereklidir, fakat hareketlendirici ve dinamik olmalıdır! Yani itikatlar her dönemin akılcılığı ile uyum içerisinde bulunmalıdır!
Diğer bir deyişle din, itikatsız ve ritüelsiz olmaz. Fakat itikatlar, hurafe değil aklî olmalıdır! Yani aklî olmasa bile, en azından hurafe olmamalıdır! Örneğin hac, aklî olmayan bir ritüeldir! Bundan ötürü de hurafeler ile doludur! Buna rağmen haccı terk edemeyiz!
Evet hac ritüeli içerisinde, kimsenin inkâr edemeyeceği birçok maddi zarar ve hurafeler mevcuttur! Örneğin her yıl yüz binlerce koyun ve on binlerce deve kesilip toprağa gömülmektedir, oysaki İslam dini israfa karşı olan bir dindir! Buna rağmen hacca gitmenin bir sakıncası yoktur!
Fakat Afrika ve Hint kıtasında milyonlarca insan açlık ve susuzluktan ölürken, Müslümanların gidip de orada o hayvanları kesip toprağa gömmesi hurafedir! Bizim karşı çıktığımız dini hurafeler, bu türden hurafelerdir! Yani din adına yapılan hurafelerdir! Allah katındaki dinde ise hurafe yoktur! Hayır ve sevgi vardır!
Bence dindeki hurafelerden biri de Cehennem konusudur! Çünkü anlatılan cehennem Allah’ın adaletiyle uyum sağlamıyor! Zira insan sınırlı bir varlıktır, dolayısıyla onun işlediği günahlar da sınırlıdır! Fakat bu sınırlı günahları, sınırsız bir şekilde sonsuza dek cezalandırmak, Allah’ın adaletine ters düşmekte ve O’nun hikmetinin hilafına olmaktadır!
İnsanın dünyada cezalandırılmasının birçok faydası vardır! O cezalar, insanı salih kul eder! Toplum da bu cezaları görüp kendini düzeltebilir! Fakat kıyamet gününde bir kulun şiddetli bir şekilde cezaya çarptırılmasının hiçbir hikmeti yoktur! Buradaki ceza, adalet ve hikmetullah’ın hilafınadır! Oradaki Cennet, huri, saray, havuz, yiyip içme vs. gibi tümüyle maddi ve hayvani arzulardan ibarettir!
Yani Cennette insani değerler diye bir şey yoktur! Örneğin insanların hayrını istemek, mazlumlara yardımda bulunmak vs. söz konusu değildir! Çünkü cennette mazlum yok ki yardımda bulunulsun, cahil yok ki eğitilsin vs.! Onların tümü de bilgili insanlardır! Dolayısıyla oradaki her insan, değer sahibi insanlardır!
Anlatıldıklarına bakılırsa, Cennette yalnızca hayvani arzular vardır! Kuran’da onlara diyor ki, yiyin, için, kuş etleri, huriler vs. vardır! Oysaki bunların tümü de hayvani arzulardır! Yani insanlar öldükten sonra cennette, adeta insanlıktan hayvanlığa geçiş yapmaktalar! Ve yine oraya insan sıfatıyla değil, hayvan sıfatıyla girmekteler! Çünkü algıdaki cennette isar, fazilet, hak talep etmek vs. gibi insani sıfatlar mevcut değildir!
Bundan dolayı kimi arifler der ki, “ben cennete girmeyi reddedeceğim! Çünkü ben oraya girer isem, insanlığımı kaybetmiş olurum! Ben, hayvanlar gibi olmayı istemiyorum!”
Yine Arifler şöyle der:
- “Orada başka bir hayat vardır! İnsan orada kemale ulaşır ve Allah ile birlikte olur!”
Yani insan dünya hayatında iken hayvanlıktan uzaklaşarak mükemmelleşip insanlığa ulaşıyor! Sürekli eksiklikten kemale doğru hareket ediyor! Kemalden eksikliğe doğru hareket etmiyor! Hatta Yunan Filozofları da bunun böyle olduğunu söylerler! Onlar der ki, tüm hareketler eksiden artıya doğrudur! Örneğin biran için sizin aç olduğunuzu farz edelim! Elbette ki açlık bir eksikliktir! Yemek için harekete geçiyorsunuz. Bu bir artıdır. Ya da susuzsunuz ve su içmek için harekete geçiyorsunuz!
Bunların tümü, eksiklikten mükemmelliğe doğru harekete geçmektir! Üniversiteye gidiyorsunuz! Bu da cehaletten ilme doğru hareket ettiğiniz anlamına geliyor! Dolayısıyla tüm hareketler, eksiklik ile mükemmellik arasındaki bir durumdur! Ölümden sonra da insan, yine de mükemmelliğe doğru hareket halindedir! Ta Allah ile birlikte olana dek öyledir! Arifler açısından bu durum, ahiret hayatında gerçekleşir!
Fakat din adamlarına göre insan, insanlığından hayvanlığına taraf geçiş yapıyor! Bir düşünsenize örneğin İmam Ali dünya hayatında iken insanlık, adalet, mazlumlara sevgi ve hak talebi için bu kadar zahmet çekmiş, sonra da cennete girip ipekten elbiseler giyecektir!
Huriler, altın ve gümüşten saraylar, şarap, bal ve sütten havuzlar vs. gibi şeylerle birlikte yaşayacaktır! Acaba İmam Ali gibi insanlığın zirvesine ulaşmış birisi, bunu kabul eder mi? Böyle bir hayat insanlığın zirvesine ulaşanlar için bir ihanet değil midir?
Yani Allah Teala Ali için, o denli zahmetlerinin mukabilinde bu gibi hayvani arzuları mı verecektir? Bu durum aynen tavuk sahibine tavuk ve koyun sahibine koyun eti yedirmek, cenneti bir tavuk çiftliğine ya da koyun ağılına benzetmek gibi olmaz mı?
Böyle bir cennet hayvanlar için uygun olur da fakat Ali ve arifler gibi şahsiyetlerin böyle bir yere girmeleri kabul edilir gibi değildir!
Evet, arifler için de ahiret hayatı vardır, fakat o hayat, anlatılan bu cennet ve cehennem şeklinde değildir! Oradaki hayat, din adamlarının söyledikleri şu cennet hayatından daha yüce bir hayattır!
Çünkü Allah’a kavuşmak, en yüce derecedir! Bundan dolayıdır ki diyorum Kuran’da anlatılan cennet hayatı ile ilgili bilgiler, bedevi Araplar için anlatılan hurafe ve gerçek insanlığın zıddınadır!
Dolayısıyla ahiret hayatı, tüm insanlar için daha saadetli ve en mükemmel bir hayattır!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum