İstanbul
17 Ekim, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

CLİPPER VE FRAMESİTE ELMASLARI HAKKINDA SON BİLGİLER 2

17 Ekim 2025, Cuma 19:54

Evet, en son yazımda, ilk kaynağı belirlenmiş elmas yatağının Cezayir’de bulunduğunu ve bunun bizimle ilgili olduğunu belirtmiştim. Bunun sebebi, o dönemde bu ülkenin Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olmasıydı. Cezayir’deki valiye “Dayı” denirdi (benzer şekilde, Mısır valisine de “Hidiv” denirdi).

Bu tarihte Fransa’nın iç siyaseti oldukça karışıktı ve dönemin başbakanı, dikkatleri dışarıya çekmek amacıyla, ortada hiçbir neden yokken Cezayir’e savaş açtı. Cezayir Dayısı, sarayını deniz kenarına yaptırmıştı ve Fransa, o dönemde en modern donanmalardan birine sahipti. Kısacası, Cezayir Dayısı canının bağışlanması karşılığında teslim olmayı ve hazinesini vermeyi kabul etti. Hazinede işlenmemiş elmaslar bulundu. Avrupa bilim dünyası, uzun süre bu elmasların kaynağını tartıştı ve basın konuya yoğun ilgi gösterdi; ancak önyargılar nedeniyle gerçeği tespit edemediler. Çok sonraları, bu elmasların Cezayir’deki Konstantinapolis şehri yakınlarında bir lamproitten geldiği anlaşıldı.

Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere, önemli elmas yataklarından biri lamproit adı verilen oluşumlardır. Bu konu çok önemli, zira ülkemizde bilim insanlarımız uzun süre eski bilgilere dayanarak Türkiye’de elmas bulunmadığını savundular ve bu katı tutumlarını inatla sürdürdüler. Bu konuda en çok mağdur olanlardan biri olarak, bu durumu bizzat yaşayarak tecrübe ettim. 

Dünyada lamproit dikelerinin elmas kaynağı olarak kabul edilmesi, 1980’lerin sonlarında Avustralya’daki Argyle Lamproit’te elmasların bulunmasıyla anlaşıldı. Ardından Hindistan, Cezayir ve diğer bölgelerde de benzer keşifler yapıldı. Ancak, çok önemli bir tecrübe olarak şunu söyleyebilirim: Ülkemizde yenilikler çok geç öğrenilir ve kabul edilir. Pek çok bilim insanıyla bu konuyu tartıştığımda, bana hep şu söylendi: “Kardeşim, bu ülkede kimberlit var mı? Yok, o zaman elmas da yok.” Başka bir yazımda elmas kaynaklarını belirtmiştim; ondan fazla kaynak mevcut. Doğrudur, bazıları nispeten zayıf kaynaklardır (örneğin, lamprofirlerde az miktarda elmas bulunur), ancak artık çok sayıda elmas kaynağı olan oluşum bilinmektedir. Sadece “kimberlit varsa elmas vardır” anlayışı doğru değildir.

Yazının asıl konusuna girmeden önce, bazı önemli noktaları hatırlatmak istedim ki konu daha net anlaşılsın. Daha da açık hale gelmesi için, önce eski bilgilere göre elmas çeşitlerine bakalım ve ardından yenilerini inceleyelim.

Konuyu fazla derinleştirmeden, en basit haliyle yazarsak, elmas çeşitleri öncelikle “Tip 1” ve “Tip 2” olarak ikiye ayrılır. Hepsini sıralarsak:  
1) Tip 1a  
2) Tip 1b  
3) Tip 2  
4) Tip 2a  
5) Tip 2b  

Kısaca bilgi verelim:  
Tip 1: Elmaslarının ayrı sınıflandırılmasının sebebi, kimyasal safsızlıklarla ilgilidir. Bu tip elmaslarda, kristal yapıya giren (yani kapanım gibi değil) özellikle azot elementi, safsızlığa neden olur. Tamamen saf elmas, yüzde yüz karbon elementinden oluşur. Ancak bu tip elmaslarda %0,1 oranında kristal yapıda azot bulunur. Bu azot, kızılötesi spektrumda belirgin özellikler gösterir (böylece varlığı tespit edilir).  

Tip 1a: Doğal elmasların %95’ini oluşturur. Kristal yapıda azot bulunmasından dolayı genellikle sarı veya renksiz görünür. Sarı renk, azot miktarının oranına bağlı olarak artar veya azalır. En yüksek azot oranı %0,3’e (3000 ppm) kadar çıkabilir.  

Tip 1b: Doğal elmasların %0,5’ini oluşturur. Azot oranı çok daha düşüktür. Ancak bu elmaslar, gelen ışığın mavi ve yeşil tonlarını emdikleri için Tip 1a’ya göre daha sarı ve kahverengi görünür. Özellikle çok beğenilen ve “kanarya sarısı” denen elmaslar bu gruptandır. Ancak kanarya sarısı elmaslar, tüm doğal elmasların sadece %0,1’ini teşkil eder.  

Tip 2: Bu elmaslarda azot safsızlıkları yoktur. Bu gruptaki elmaslar büyük ve düzensiz şekilli olarak oluşmuştur. Çok büyük basınç ve uzun sürede oluştukları kabul edilir.  

Tip 2a: Tüm elmasların %1-2’sini oluşturur. Bu elmaslar neredeyse safsızlıklardan arınmış haldedir ve bu nedenle renksizdir. Ayrıca, en yüksek termal (ısı) iletim hızına sahiptirler (bunun nedeni safsızlıkların olmamasıdır). Bu elmaslar, tahminen püskürme sırasında oluşan plastik deformasyonlar sonucu renkli olabilirler (sarı, kahverengi, turuncu, mor, kırmızı, pembe). Gerekirse bu deformasyon sonucu oluşan renkler, yüksek basınç ve sıcaklıkla giderilerek renksiz hale getirilebilir. Avustralya’daki renkli elmas üretiminin büyük bir kısmı bu tip elmaslardan oluşur. Ayrıca, sentetik olarak üretilen elmaslar da bu gruba dâhil edilir.  

Tip 2b: Doğal elmasların %0,1’ini oluşturur ve bu nedenle en nadir elmaslar sınıfına girer. Çok değerlidirler. Tip 2a elmasları gibi çok az safsızlık içerirler, ancak bunlarda ayrıca bor elementi safsızlığı bulunur. Bor elementi, gelen ışığın sarı, turuncu ve kırmızı kısımlarını emdiği için bu taşlar mavi ve gri renkte olur. Kısacası, tüm mavi elmaslar bu tiptedir. Bor nedeniyle başka bir özellik daha ortaya çıkar: Bu elmaslar, tüm elmaslar içinde elektriği ileten tek türdür. Telafi edilmemiş elektronlar nedeniyle elektron delikleri oluşur; bu nedenle bu elmaslar P-tipi yarı iletken kabul edilir.  

Avustralya’daki Argyle Madeni’nde çıkan mavi elmaslar bu gruba girmez ve bu rengin kökeni henüz bilinmemektedir.

NOT: Metin Uysal'ın bu makalesi aslında 5 bölümdür.  Bunun sebebi makale çok uzun olabilieceği düşüncesiyle 5 bölüme ayrılmıştır ve bu bölüm ikinci bölümdür.

Yararlanılan kaynaklar:

1-) Haziran 2023 , ELSEVİER dergisi cilt 241 , 104434 Andy M. MOORE

2-) 2017 yılı gem& gemology , 53: 388-403 "Dünyanın en büyük elmaslarının kökeni" gem&gemology , 53: 388-403

3-) 16 aralık 2016 SCİENCE dergisi " dünyanın derin mantosundaki metalik sıvıdan büyük mücevher elmaslar" Evan M. SMİTH

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum