HIDIRELLEZ
05 Mayıs 2025, Pazartesi 15:50Hıdırellez sırrı, Hızır ve İlyas’ın buluşmasıdır.
Halk arasında, Hızır ve İlyas’ın senede bir defa iki denizin kavuştuğu yerde buluştuğuna dair bir inanış vardır.
İlyas, Ba’l putunu kırandır.
Ba’l putu, sahiplik putudur. Kişinin vücudu “benim” diyerek Allah’a ait olan varlığı kendine nispet etmesidir. Bu hâlde olan kişi, Ba’l putuna esir olur. Bu konu Kur’an’da Sâffât Suresi 125. ayette işlenir.
İlyas, Ba’l putunu kırdıktan sonra Hızır ile, yani aydınlatıcısı ile buluşmuş; kuru gönül toprağı yeşermiştir, Ab-ı Hayat’a kavuşmuştur.
Hızır; hıdır, hadr olarak da bilinir. Yeşillik, yeşillenme, yeşerme, yaşam bulmak, doğuş anlamlarına gelir.
Yaşam bulmaktan maksat, insan gönlünün hakikatlerle buluşmasıdır.
İlyas ismi, Kur’an’da “yasa” kökünden gelir.
Hakikat erenleri, varoluş yasalarının dört unsurdan oluştuğunu söylerler ve buna “Anâsır-ı Erbaa” derler. Bunlar; toprak, hava, su ve ateştir. Varlık, aslını kavrayınca aydınlanır.
Mecma'ül-Bahreyn, Kur’an’a göre Hızır ile Musa’nın buluştuğu yerin adıdır.
“İki denizin birleştiği yer” anlamına gelir. Kehf Suresi'nde anlatılan, Musa’nın bir İnsan-ı Kâmil’e ulaşma çabasıdır.
Rahman Suresi 19. ve 20. ayetler, bu iki denizin kavuşmak üzere salındığını ancak aralarında bir berzah (engel) olduğunu ve haddi aşmayacaklarını bildirir.
22. ayet ise, bu denizden inci ve mercan çıkacağını ifade etmektedir. Yani bu buluşmadan saf, tertemiz ve güzellik veren şeyler ortaya çıkmaktadır.
Bu iki denizden kasıt, ilim sahibi iki canın bir araya gelmesidir.
Nitekim Musa ve Hızır, merkezlerinde Muhammedî hakikat olacak şekilde bir araya gelmişlerdir.
Bu ayetteki iki denizi; bilgiye hazır hale gelmiş talip ile, bilgiyi ona aktararak onu bir üst mertebeye taşıyacak olan aydınlatıcının buluşması olarak da düşünebiliriz.
Anlatılarda bu sulardan biri acı, diğeri tatlıdır. Bu da zâhirî (dışsal) ilimler ile bâtınî (içsel) ilimlerin buluşması; “ilm-el yakîn” bilginin “hakk-el yakîn” bilgiye dönüşmesi olarak düşünülebilir.
Peki, bu buluşma için gerekli olan hazır hâle geliş nasıl olur?
İlyas gibi Ba’l putunu, yani “benlik putunu” yıkmak gerekir. Bu şekilde İlmi Ledün’e kapılar açılır.
Ahzab Suresi 72. ayet şöyle der:
“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler.”
Buradaki gökler, yerler ve dağlar birer benzetmedir.
Göklerden kasıt; Firavun’un göklerden haber aldığını söyleyen sözde elçisi Hâmân’dır.
Yerlerden kasıt, yeryüzünün hâkimi olduğunu iddia eden Firavun’dur. Dağlardan kasıt ise, bilgeliğiyle üstünlük taslayan rahiplerdir.
Bunlar, yanlış bilgilerini put edinip ona sarılanlardır.
Kutsal vadide, nalınlarını çıkaran ve asasını atan Musa’ya yeni bir asa verilmiştir.
Burada, Musa’nın firavunluktan – yani yeryüzü hâkimiyeti hırsından – vazgeçip yeni bilgilerle donatılması anlatılmaktadır. Bu, Tâhâ Suresi'nde anlatılır.
Firavun’un sarayında, rahiplerin/büyücülerin asalarını ejderhaya dönüştüren asa hikayesi; Musa’nın ilminin yapılan münazarada eski yanlış bilgilere galip gelmesini anlatır.
Bu da Şuarâ Suresi'nde yer alır.
Filiz, tohumdan çıkar; civciv, yumurtadan. İnsan da ana rahminden doğar.
Yani yaratılış yasaları hep bir içten doğuşu işaret eder. Bu içten doğuş için de tohumun sulanması, tavuğun kuluçkaya yatması, annenin ıkınması – yani bir yardımcı, bir kâmil mürşid gerekir.
Musa, “Rabbim, seni görmek istiyorum” diye seslenmiş, ancak “Beni göremezsin Musa” cevabını almıştır.
Görmek için bir gören ve bir görülen gerekir; yani ikilik hâlidir.
Musa da sendedir, İlyas da sendedir, Hızır da sendedir.
Seni senden alıp sana teslim eden bir mürşid-i kâmile ulaşabilmen dileğiyle...
Aşk olsun ...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum