İstanbul
17 Eylül, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

KERBELA

29 Haziran 2025, Pazar 12:17

Bugünkü yazımızda sadece bir olayı değil, insanlığın en derin sınavını konuşacağız. Zulüm karşısında susan mı olacağız, yoksa Hüseyin gibi dimdik duran mı?

Bugün andığımız şey, sadece 680 yılında yaşanmış bir tarih değil.
Bugün, adalet ile zulüm arasındaki en derin çizgiye dokunuyoruz.
Bugün, Hüseyin’in susuzluğunu değil, hakkı susuz bırakmamayı hatırlıyoruz.

Kerbelâ’da ne oldu?

Aşure, Arapça “on (10)” demektir. Muharrem’in 10’una işaret eder.
10 Muharrem, İslam tarihinde Kerbelâ olayının en acı günü olarak bilinir. Hz. Hüseyin bugün şehit edilmiştir. Dolayısıyla, derin bir matem günüdür. Bektaşîler bu mateme Muharrem ayının başında girer.

Kerbelâ’da İmam Hüseyin şehit edildikten sonra, Ehl-i Beyt’in soyundan yalnızca İmam Zeynelabidin hayatta kaldı; çünkü hasta olduğu için savaşamadı. Hayatta kalanlar esir edildi.

Sonraki yıllarda İslam dünyası, Kerbelâ’da ne olup bittiğini İmam Zeynelabidin ve Hz. Zeynep’ten öğrendi.

O gün adaletin yüzü, güç karşısında yere düşürüldü.
Hz. Hüseyin, siyasî bir kavganın değil, vicdanî bir duruşun temsilcisiydi.
Biat etmedi, çünkü hakikate ters gelen her teklif reddedilmeliydi.
Emevî saltanatı bir yönetim biçimi değil, bir korku ve sömürü düzeniydi.
Hüseyin susmadı ve susmayan her vicdan gibi susturulmak istendi.

Ama o gün Kerbelâ çölünde akan kan, hâlâ bize hakikati hatırlatıyor:

“Zulüm varsa, susmak da ortaklıktır.”

Bektaşîler için Muharrem ayı, sadece bir matem değil; aynı zamanda bir içe dönüş zamanıdır.
Eğlenceden, süsten uzak dururlar. Et yemezler; suyu ise az içerler, onu da sirke gibi katkılarla tadını bozarak içerler. Her yudumda bir farkındalık yaşayabilmek için…

Çünkü Hüseyin susuz bırakılmıştır, çünkü lokma o gün hüzün taşır.
Oruç tutarlar; ama mide için değil, gönül için.
Çünkü Hüseyin’in direnişi dışarıya değil, içindeki zulme karşıydı.
Bektaşî için Muharrem, içindeki Yezid’i susturup Hüseyin’i diriltme vaktidir.

Hüseyin’in direnişi dışarıya değil, içindeki zulme karşıydı çünkü…

Evet, Kerbelâ’da Hz. Hüseyin görünürde Yezid'in saltanatına, zorbalığına, zulmüne karşı çıktı.
Biat etmedi, makam tekliflerini reddetti; canı pahasına, ailesini de feda etti.

Ama…
Eğer bu sadece siyasî bir isyan olsaydı, Kerbelâ sadece bir tarih olurdu.
Oysa o, kıyamete kadar yaşayan bir irfandır.

Tasavvufta büyük hakikat şudur:

Dıştaki Yezid, ancak içindeki Yezid varsa seni bozar.
Senin içindeki zalim susarsa, dışarıdaki seni asla yenemez.

Hz. Hüseyin’in içindeki zalim neydi?

Korku? Vardı ama teslim olmadı.
Nefis? Vardı ama boyun eğmedi.

Akıl dedi ki: "Git, kurtul."
O, kalbine danıştı ve dönmedi.

Yani onun asıl kıyamı:
"Kendini kurtarma içgüdüsüne karşı",
"Canını koruma dürtüsüne karşı",
"Nefsin 'yaşa' diyen sesine karşı"
bir başkaldırıydı.

Bu da ne demek biliyor musun?

Hüseyin, içindeki teslimiyet aşkı galip gelsin diye dıştaki ölüme yürüdü.
Çünkü zulüm, sadece zalimden gelmez; bazen kalpteki korkunun iktidarıdır.

Bugün bize ne der?

Senin de içinde bir Yezid var:

O “sus” dediğinde susuyorsun.
O “boşver” dediğinde adaletten vazgeçiyorsun.
O “kork” dediğinde doğruları eğip büküyorsun.

Ama Hüseyin o iç sesle savaştı:

“Ben hakikati söyleyeceğim.
Gerekirse susuz kalırım,
Gerekirse yalnız kalırım.
Ama içimdeki o korkak adamı dinlemem!”

İşte “Hüseyin’in direnişi dışarıya değil, içindeki zulme karşıydı.” derken kastımız budur.

Ve biz de Kerbelâ'yı anarken, ilk önce dıştaki zalime değil; içteki susuşa, kabullenişe, korkuya bakmalıyız.

Bugün de hâlâ Kerbelâ’dır.
Zulüm bitmedi. Adalet hâlâ aç, vicdan hâlâ susuz.

Bugün Hüseyin olmak sadece ağıt yakmak değildir.
Bugün Hüseyin olmak:

  • Haksızlığın karşısında susmamak,

  • Güce tapmamak,

  • Vicdanı menfaatten üstün tutmaktır.

Bugün Kerbelâ sadece bir çöl değildir.

Bugün Kerbelâ:

  • Aç, susuz bırakılarak bombalanarak öldürülen siviller,

  • Şiddet görmüş bir kadın,

  • Haksız yere işten atılmış bir emekçi,

  • Sırf kimliği yüzünden dışlanan veya akran zorbalığına uğrayan bir çocuk,

  • Vahşi kapitalizm altında ezilen bir esnaftır.

Ve göz göre göre adaletsizliğe uğrayan herkesin kalbinde yanmaya devam ediyor.

Hakikatin peşinde olmak yerine, kutuplaşarak tarafların gölgesinde kaybolduk. 
Artık dünya insanları doğruyu aramıyor, sadece tuttukları tarafın yanlışlarını aklıyor.
Gerçek susuyor, çünkü her ağız kendi tarafını savunmakla meşgul.
Spor da siyaset de aynı: Herkes hakikati değil, kendi rengini savunuyor.

Kerbelâ bir hatıra değil; bir çağrıdır.
Her çağda yeniden olur ve her çağda birileri Hüseyin olur; birileri de Yezid. Hatta bazı eylemler Hüseyni  bazıları Yezididir demek daha doğru olur. 
Bizim işimiz, sadece hangi safta durduğumuzu hatırlamaktır…

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum