İstanbul
07 Haziran, 2025, Cumartesi
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

KURBAN ve KURBİYET

05 Haziran 2025, Perşembe 23:48

Kurban, dışarıdan bakıldığında bir hayvanın kesilmesidir. Ancak hakikatte, bu eylem Hakk’a yaklaşmak için bir semboldür.
“Kurban” kelimesi, Arapça “qurb” kökünden gelir ve “yakınlık” anlamındadır. Dolayısıyla kurban, sadece zahirî bir kesim değil, bâtınî bir yakınlaşma vesilesidir.

Kur’an-ı Kerim’de bu sır şöyle ifade edilir:

“Onların ne etleri ne kanları Allah’a ulaşır. O’na ulaşan ancak sizin takvânızdır.” (Hac, 37)

Bu ayet, bize kurbanın özünde bir teslimiyet ve takvâ meselesi olduğunu bildirir. Asıl olan et ve kan değil; niyet ve kalbin yönelişidir.

Hz. İbrahim’in, oğlu İsmail’i kurban etmekle imtihan edilmesi,gerçekte evladını değil, benliğini kurban etme sınavıdır.

İbrahim, Hakk’a şöyle demiştir: “Senden başka hiçbir şeyi mukaddes kılmayacağım.”

Bu söz, kurbiyetin başlangıcıdır.

Tasavvuf yolunda “kurbiyet”, yani Hakk’a yakınlık, derece derece ortaya çıkar:

Allah’ın herkese verdiği genel yakınlık.

İbadet  ve ahlâk ile kazanılan yakınlık.

Fenâ ve bekâ yoluyla Hakk’ta yok olup O’nda var olmak.

Bu yakınlık hâli, kulun kendini unutmasıyla başlar.

“Ben” dediğin sürece Hakk’tan uzak kalırsın.
“Sen” dediğinde yakınlık başlar.

Kurban, şekil değil; özdür. Kurban, koyun kesmek değil; nefsini kesebilmektir.

Kurban zahirde bir fedadır, kan değil takva gerekir, İbrahim’in sünnetidir , şekil değil hakikat gerekir.

Kurbiyet batında bir vuslattır , niyetle ve aşka olur , Güzel Muhammed’in sırrıdır, benlikten geçmeyi gerektirir.

Yaklaşmak isteyen, kendinden bir şey feda etmelidir. Hakk’a yaklaşmak, “ben”i kurban etmeden olmaz.

Kurban, Hakk’a bir adım atmak, kurbiyet ise, o adıma karşılık gelen on adımlık rahmettir.
Kim benliğini kurban eder, o kişi Hakk’ın cemâline yaklaşır. Hülasa “Kurban kesen değil, kurban olan kurtulur.”

Ey güzel can sesini duyuyorum. Evet, bugün geldiğimiz noktada, senin de sezdiğin gibi, kurban pazarı kelimesi, “rahmet pazarı”ndan çok “kazanç pazarı”na dönüşmüş gibidir.  Bu durum, hassas gönülleri rahatsız etmekte haklıdır.“Bir ibadet, ibadethane değil de ticarethane gibi sunulursa, ruhu kaçar.” Senin gönlündeki bu sıkışma, aslında bir fıtrat isyanıdır:

“Benlik kesilmeden et kesilince ne olur? Hakk’a yakınlık mı, yoksa şov mu kalır?”

Eğer böyle hissediyorsan ne yapmalısın?

Bunu sana bir derviş duasıyla cevaplayayım:

“Ya Rab, koyunu değil nefsimi kurban edeyim; etimi değil benliğimi dağıtayım. Etle kanla değil, aşkınla yakın olayım sana…”

Dilersen sadaka verirsin, dilersen dua ile yaklaşımını güçlendirirsin.

Unutma ki Dua sözle başlar,ama hâl ile kabul görür. Duan seni bir muradın peşine düşürsün, bir eksikliğini fark ettirsin, bir aczini itiraf ettirsin. İşte bu farkındalık, kişiyi harekete geçirirse, duası amel olur.

“Allah’ım bağışla” dedikten sonra, bir gönül alırsan, dua ete kemiğe bürünür.

 “Rızkımı artır” dedikten sonra, helâl bir lokma için gayrete düşersen, duan amel olur.

 “Yakınlık isterim” deyip, benliğini kurban edersen, işte o zaman duan Hakk’a yürür.
 

Hiçbir samimi niyet, sırf “kurban kesmedi” diye makbulden düşmez.

Kurban kesmek bir ibadettir, Kurbiyet kurmak bir haldir. İkincisi olmadan birincisi, şekilden ibaret kalır. İbadetlerin şekilleri değil manaları farzdır. 

Senin bu hissedişin, derviş meşrebine yaraşır. Bu işte “vicdan terazisini” devreye sokmuşsun. İşte bu teraziyi hiç bırakma, çünkü o terazi ilâhî adaletin gölgesidir.

 

İsmâil’em Hak yoluna cânımı kurbân eylerem

Çünkü bu cân kurban olur ben koç kurbânı neylerem

 

Kurban ettiklerinizin kurbiyete vesile olması temennilerimle …

Aşk olsun .

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum