İstanbul
09 Mayıs, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

SARI SALTUK BEKTAŞİ DEĞİL Mİ ?

07 Mayıs 2025, Çarşamba 11:46

 

Baba biz Bektaşiyiz

Pek durur Bektaşiyiz

Gelen vurur giden vurur

Çünkü mihenk taşıyız

 

Yazının başlığı ile giriş nefesi arasında gündemi takip etmeyen canlarımız bir ilişki kuramamış olabilir o yüzden kısa bir açıklama yaptıktan sonra konuyu detaylandırmaya çalışacağım ki bu yazıyı neden yazmaya lüzum gördüm biraz anlaşılsın.

Son dönemlerde Bektaşi olmamakla birlikte Bektaşilik adına yazıp çizenler ve ne amaçla da yazıldığı tarafımızca malum birtakım belgeleri onu da içerdiği birtakım verileri görmezden gelerek içinden işine geldiği gibi nasılsa okuyan olmaz düşüncesiyle aktaran, aktarmakla da kalmayıp hüküm veren bir zümre oluştu.

Her yolun gerçek erenleri sahiplenmesi normaldir. Eğer onların aktardıkları değerleri alarak sahipleniyorsa biz bundan asla gocunmaz aksine mutlu oluruz. Açıkçası fakir Yunus gibi bir Kadiri, Sarı Saltuk gibi bir Rufai görmekten ancak memnun olabilirim. Ancak hiçbir yolun olgun insanı da bir Bektaşi meclisine girip bu erenler için “Bektaşi değildir” demez, olgun bir Bektaşi de aynı şekilde hareket eder  zira erenlerin takip ettiği yollar malumatfuruşluk yolu değil edeb yoludur. Kuru bilgiyi süslü cümleler ile ezberden aktarmak değil olmak esastır ancak mecburiyetten bize malumatfuruşluk yapmak düşmüştür. Biz her şeye rağmen malumatfuruşluğumuzu kendi mecramızda yapacağız.

Şimdilerde İbnü’s-Serrâc’ın Teşvîkü’l-Ervâh ve Tüffâhu’l-Ervâh’ıadlı eserleriden hareketle Sarı Saltuk’un Bektaşi olmadığı gibi bir söylem ile karşı karşıyayız.

Öncelikle belirtelim ki eser Sarı Saltuk’a örtülü eleştirel bir yaklaşım ile kaleme alınmıştır.

Bunu “… Bizim kanaatimize göre eğer o bu Seyyidlerden olsaydı büyük liderlik elde eder mutlulukların tümüne ulaşırdı. Buna ancak zirvenin mahrumiyeti denilir. Allah onu başarılı kılsaydı  tevâzu yoluna girerdi. Çünkü o, öne geçmek istedi, baştan sona her şeyi reddetti, kimseyi saymadı, tekebbüre meyl etti…. Gençliğinde kendisine Dımaşk’ta çok nasihat ettik. Kendisine Kuzey ülkelerindeyken sayısız mektup gönderdik. Allah için aramızdaki eski dostluğun hatırına kendisine fayda veren işlerle meşgul olmasını emredip, bunun aksini yasakladık. Ne bunu kesb ederek açıkça ortaya koydu, ne de temelde inkâr etti…” sözlerinden anlayabiliyoruz.  

İbnü’s-Serrâc, Teşvîkü’l-Ervâh ve Tuffâhu’l-Ervâh adlı eserlerinde Sarı Saltuk’a dair birçok menkıbevî anlatıya yer verirken, bu anlatıları eleştirel bir süzgeçten geçirmeksizin tarihsel gerçeklik gibi sunma eğilimindedir. Müellifin, anlatıların halk edebiyatı geleneğine dayanan kurgusal yönlerini göz ardı ederek, onları “menkıbe” yerine “vâkıa” ve “menkûl” gibi tarihî ve güvenilirlik ima eden kavramlarla nitelemesi, taraflı bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir. Üstelik, aktardığı bilgilerin doğruluğunu desteklemek amacıyla “sâlih kişiler” ve “güvenilir şahıslar” gibi tanımlamalarla kaynaklarını meşrulaştırması, anlatıların eleştirel bağlamda değerlendirilmesini daha da zorlaştırmaktadır. İbnü’s-Serrâc, bu türden rivayetlere kuşkuyla yaklaşanları açıkça eleştirerek, anlatıların tarihî doğruluğunu sorgulamayı adeta imkânsız hâle getiren dogmatik bir tutum sergilemektedir. Bu yaklaşım, menkıbevî unsurlar ile tarihsel verilerin ayrımını bulanıklaştırmakta ve araştırmacının sağlıklı bir tarihsel analiz yapmasını güçleştirmektedir.

İbnu’s-Serrac’ın Tuffahu’l-ervah ve Ebu Bekr el-Ayderus’un) en-Necmu’s-sa’i isimli eserlerine göre Sarı Saltuk’un mürşidi Mahmud Hayrani’nin mürşidi Ahmed er-Rifai’dir ancak Ahmed er-Rifai’nin vefat tarihi h. 578, Mahmud Hayrani’nin vefat tarihi ise h. 667’dir. Yani Rifai’nin vefatından sonra Hayrani’nin yaklaşık 90 yıl daha yaşamış olması gerekir ki zor bir ihtimaldir. Bu aradaki fark üveysilik ile kapanmaya çalışılmıştır.

Konuyu iyice dallandırıp budaklandırmamak için detayına girmiyorum, meraklısı bulup okuyacaktır. Konu tarih olunca her keseye göre bir tarih çıkarmak mümkündür. Bugün Kadeş savaşını Mısır kaynaklarından okursanız başka, Hitit kaynaklarından okursanız başka sonuçlar ile karşılaşırsınız.

Bektaşiler olarak Hak dostu kâmil kişilerin doğum ve ölüm tarihlerinden, kimlerle ilişkili olduklarından çok, toplum üzerindeki etkilerini esas kabul ederiz.

Bektaşî geleneğine mensup olanlara bu tarihlerin doğruluğu sorulduğunda, bunun onlar açısından pek bir önem taşımadığını, böyle bir doğrulama çabasına da girmediklerini belirtirler. Onlara göre zaman yalnızca "an-ı tarif", yani tarif etmek için bir araçtır; esas olan ise "an-ı daim", yani süreklilik arz eden haldir.

Bu nedenle Bektaşî menkıbelerinde zaman zaman tarihlerin, kişiler arasındaki ilişkilerin birbirine karışmış görünmesi şaşırtıcı değildir. Bu anlatılarda zaman ikinci plandadır; asıl vurgulanan unsur mekândır. Nasıl ki Shakespeare’in oyunlarında olaylar zaman çerçevesinde gelişse de belirgin bir mekân verilmiyorsa, Bektaşî menkıbelerinde de benzer şekilde zaman belirsizdir, ama mekân hep vardır ve ön plandadır.

Sarı Saltuk gibi şahsiyetlerin evvelden başka yollara mensup olmaları esasen birden fazla kâmil mürşide varmaları kadar doğal bir şey yoktur. Bunun sayısız örneklerini erenlerde görmek mümkündür.

Ahmet Yesevi’nin Arslan Baba ve Yusuf Hemadani ile ayrı ayrı ilişkilendirilmesi, Somuncu Baba’nın önce babasının , sonra Aksaray’da Mahmut Mazdekani’nin rahleyi tedrisatından geçmesi , Beyazıd’ı Bistami’den manevi alemde aldığı işaret ile Damaşk/ Şam’a gitmesi Şadi Rumi hazretlerinden ders alması ,orada seyrini tamamlayınca Safeviyye tarikatının pîri Safiyyüddin Erdebîlî’nin torunu Alâeddin Erdebîlî ‘den dersler alması semahla , zikirle , sazla tanışması … Öyle bir somuncu Baba ki Hacı Bayram Veli’yi yetiştirmiş. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Hacı Bektaş-ı Velî’nin Anadolu’ya gelişi ile Rum erenleri ve Sarı Saltuk’un ona bağlanmaları, bu olaydan sonraki bir sürece aittir. Bu nedenle, Sarı Saltuk ile Hacı Bektaş-ı Velî arasındaki ilişki, kendi bağlamında ve ayrı bir şekilde ele alınmalıdır.

Konuya böyle bakılırsa “…sen dahi Ruma teveccüh idesin Rûmda ser-mest budelalar ve girçekler cokdur râst meşrebleri ve silsileleri Muhammed Aliye çıkar ammâ tariki kitdur seni Rum erenlerine baş kılduk Sulıca Karaöyüki sana yurt virdük destûrdur ayruk eglenme revâne olgıl didi” sözleri daha net anlaşılır.

Sonra iyice bilelim ki Mevlana Mevlevi tarikatını kurmadı, Abdul Kadir Geylani Kadiri tarikatını kurmadı, Hacı Bektaş Veli Bektaşi tarikatını kurmadı, Şahı Nakşibend Nakşi tarikatını kurmadı, Ahmed er-Rüfâi Rufai tarikatını kurmadı. Tarikatlaşma süreçleri bu erenlerden sonra hatıralarını yaşatmak isteyen ardıllarınca gerçekleştirilmiştir.

Turgut Koca Halife Baba “Bektaşi Kültürü de çeşitli kadim ekollerden beslenmiş , Hünkar Hacı Bektaş Veli , Kaygusuz Abdal ve Balım Sultan’dan sonra kurumsallaşmıştır.  Bektaşi metaforunu oluşturan teorik ve teknik argümanlar özetle şunaldır :

Tasavvuftan                     Vahdet-i Vücud

Melamilikten                    Vahdet-i Mevcut

Noktavilikten                    Eşya’da Hüviyet
İmamilikten                      Tevella, Teberra ve İmamet

Hurufilikten                       İnsan ve Evren

Batınlikten                        Dünya’da Cennet

Merdümülikten              Adem’den Tanrı, Aşk ve Muhabbet

Selmanilikten                  Emanet ve Niyet

Kamberilikten                 Keramet

Kalenderilikten               Tavkiyet ve Teslimiyet

Alevilik’ten                        Ali ve Fütüvet

Haydarlikten                    Adalet

Ahilikten                          Alp-Eren ve Görenek”

 

der. Konunun böyle gelişip gelişmemesinin de bir önemi de yoktur. Kâmil bir Bektaşi Halife Babası’nın “ben ondan hayırlıyım” dememesindeki halden ders çıkarmak kafidir.

Evliyâ Çelebi’nin aktardığına göre, Sarı Saltuk 21 yıl Hıristiyan bir keşiş kılığında yaşamıştır ama temel amacı İslam’ı yaymak olmuştur. “Ona Baba Sultan, Sarı Saltuk Sultan, Keligra Sultan denirdi. Hıristiyanlar da dervişe saygılarını sunar, onu Svet Nikola (Aziz Nikola) olarak bilirlerdi Bu kayıt, Sarı Saltuk’un İslam ve Hristiyan halkınca ortaklaşa aziz mertebesine yükseltildiğini, dolayısıyla onun kimliğinin Bektaşî hoşgörüsü ekseninde farklı inançlarla örtüştüğünü gösterir.

Evliya Çelebi’nin aktardığı Vilayetnâme rivayetine göre Hacı Bektaş Veli, Yesi’de Ahmed Yesevî’den teslim aldığı emanetlerle Anadolu’ya gelir ve Sarı Saltuk’u (Kalıg-ra Sultan’ı) Orhan Gazi’nin gazâlarına katılmak üzere 370 dervişle birlikte gönderir. Bursa’nın fethinden sonra Hacı Bektaş, Sarı Saltuk’u kendi halifesi tayin ederek ona tahta kılıç, sancak, seccade, davul ve dümbek teslim eder ve 70 derviş eşliğinde Rumeli’ye (Avrupa’ya) din yaymaya yollar.

Hatta Dobruca Babadağı’nda Sarı Saltuk makamında yapılan cemlerde 21-25 Aralık tarihlerinde “Sarı Saltuk Bayramı” adıyla özel törenler düzenlendiği, bu törenlerde gülbang-i Muhammedi okunduğu ve hemen akabinde Noel (Aziz Nikola) kutlamasıyla birleşen sembolik ritüeller yapıldığı kayıtlara geçmiştir. Bu enteresan uygulama, Sarı Saltuk adına yapılan duanın Aziz Nikola geleneğiyle aynı zamanda icra edilmesi, onun iki kültürü bir araya getiren konumunu yansıtır. Bektaşî babaları bu gibi ortak törenlerde, hem İslami usûlde gülbanglar okuyup kurbanlar kesmiş, hem de yöredeki gayrimüslim ahali ile birlikte barış ve kardeşlik mesajları vermişlerdir.

Bugün hala Sarı Saltuk Bayramı Türkiye’deki Bektaşilerce de kutlanmakta o güne özel ritüeller içeren sofralar kurulmaktadır.  

Sarı Saltuk’un ülkemizde; Bursa-İznik’te, Diyarbakır-Urfa Kapısı’nda, Niğde-Bor’da, Tunceli-Hozat’ta, Manisa Alaşehir’de ve İstanbul-Rumeli Feneri köyünde makamları bulunmakta  Bektaşi ve Alevilerce bu mekanlar ziyaret edilmektedir.

Hülasa Sarı Saltuk bal gibi Bektaşidir... 

Yüksek sesle Yunus’u zındık, Sarı Saltuk’u Hristiyan ilan edenleri eleştiremeyenlerin ve Bektaşiliği Hristiyan öğeleri barındırmakla suçlayan bazı tarikat ehillerinin iş “evliya” devşirmeye gelince bir Bektaşi azizini kendi tarikatlarının mensubu göstermekten çekinmemesi hele hele bunu Bektaşilerin arasında yapması da enteresandır.

Yol Hak Muhammed Ali yoludur … Bu yol “ilim Çin’de dahi olsa gidip alınız” hadisine uyarak her çiçekten bal eyleyenlerin, “ben ondan hayırlıyım” demeyenlerin yoludur. Bu yol Tevhid yoludur …

Bu yolların kâmil insanları bu işi gayet iyi becerebiliyorlarmış. Darısı başımıza …

Aşk olsun …

Not: Hemen her yazımı yayınlamadan önce dostlara yolluyor ve görüşlerini rica ediyorum zira insan gözündeki çapağı göremiyor. Bu yazıya yaptıkları dokunuşlardan dolayı Taptuk Baba Dergahından Zeki Dervişime , Sarı Saltuk Dergahı'ndan Agâh Erenlerime teşekkür ederim. 

 

 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Ali Selcuk Aygünes
    07-05-2025 12:46

    Eyvallah Kemal Dervişim! Kaleminize Gönlünüze sağlık. Ne güzel konulara değiniyorsunuz. Zaman Kıyam zamanı. Ayağa kalkmak kadar, bizi düşüren kaos ve kirli (kasıtlı) bilgilere karşı da uyanık olmamız son derece önemli. Çalışmalarınız ve röportajlarınız takdire değer. Fakir de zevk ediyor ve mutlu oluyorum. Hizmetleriniz Hakk Divanında Delil ola! Aşk ile! Hüü Dost!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum