AKLIN HÜRAFEYİ SAVUNMASININ NEDENİ NEDİR?
21 Eylül 2025, Pazar 21:19“Din” konu olunca, akıl işlemez hale geliyor! İnsanlar, ulema ve filozofların tamamına yakını, hurafe sözlerden müteşekkil “din” hususunda suskun kalıyor ve adeta akılları kilitleniyor! Soru şu ki: “Akıl ve buna sahip kimseler dinî konularda neden sessiz kalıyor ya da o konuları savunuyorlar!”
Örneğin İbn Sina, İbn Rüşt, Sedrü’l- Müteellihin ve Hippo’lu Augistinus veya Thomas Aguinas gibi ünlü filozoflar da dini savunuyorlar! Peki, hayli hurafî konulara sahip olan dini, bunların savunması sizce ilginç değil midir?
Biz burada aklın ve filozofların neden dini savunduklarıyla ilgili 5 (beş) sebep zikredeceğiz!
Daha açıkçası alim ve akil insanlar ve yine filozoflar kendileriyle ilgili konularda herhangi bir sorunla karşı karşıya gelmemekteler! Fakat dinî konulara geldiklerinde aynen çocuklar gibi zihinleri kilitlenip akılları duruyordur!
Tabi ki bunun birtakım sebepleri bulunmaktadır! Biz burada bu sebeplerden 5 tanesini zikretmeye çalışacağız!
Birinci Sebebi Şudur:
- “Din, genelde gaybî konularla ilgilidir! Yani dinin işlediği konular akıl dışı konulardır. Örneğin Allah konusu, kıyamet, cennet, cehennem vs., aklın algılayamayacağı konulardır ve akıl bunları algılamakta yeterli olmamaktadır! Demek ki, din ile ilgili meseleleri tastık etmedeki ilk sebep, aklın o meseleler konusunda cahil kalışıdır!
Örneğin falan meselenin Allah’tan olduğu ve Nebi’nin de bunu haber verdiği söylendiğinde, ister istemez akıl, o meseleyi tastık ediyor!
Diğer bir ifadeyle, her ne kadar insan mucizeyi görmemiş olsa dahi akıl, konuya cahil olduğu için onu tastık etme mecburiyetindedir!
Kısacası dinde hurafe vardır ve bu, dinin olmazsa olmazlarındandır! Çünkü Farabi’nin de dediği gibi din ve nübüvvet, aklî değil, “hayali” güçlerdendir! Felsefe ise kendi alanındaki “aklî” güçlerdendir!
Bundan olsa gerek felsefeyi “vahiyden” ve filozofu da “Nebi” den üstün görenler vardır! Zaten din de “hayalî güce” hizmet etmektedir ve bu taktirde, “hurafenin” kaynağını oluşturan şey de “din” dir! Yoksa felsefede hurafe diye bir şey yoktur. Çünkü ilk baştan itibaren akıl gücüne hizmet eden şey felsefedir. Yani felsefede de birçok ihtilaflar vardır ama, bu ihtilaflar, aklî delillere dayalıdır!
Aslında gerek felsefede ve gerek ilimde hurafe yoktur! Fakat çok nadir de olsa bunlarda da bulunabilir, fakat kahır çoğunluğu ya da tamamına yakını hurafesizdir!
Asıl ve esas itibariyle “hurafe” dinde vardır! Fakat hurafeden asla din olmaz! Bundan olsa gerek ileri görüşlü bilginler, “dini iptal edelim demiyor, ıslah edelim” diyorlar!
Dinde; “zararlı” ve “zararsız” diye iki kısım” hurafe” vardır! Bizlere düşen “zararlı” olanlarını yok etmektir, “zararsız” olanlarına dokunmasak da olur!
Örneğin filozoflar da dahil genel halk kitlesi Kuran’da geçen “Hüthüt” kuşunun konuştuğunu onaylarlar! Çünkü “bu konuya Kuran yer vermiştir” derler! Keza “Karınca” nın konuştuğuna da iman ederler! Çünkü bunun da Kuran’da geçtiğini öne sürerler! “Şayet Kuran’da bu konu geçmeseydi, aklı başındaki bir insanlar bunu duyduğunda, söyleyen kimseye gülüp onu alay konusu ederdi” derler!
Felsefe; “insan konuşan hayvandır” der ve insandan başkasının konuşmasını kabul etmez. Fakat Kur’an, hayvanların da konuştuğunu söylediği için, insanlar da onu tastık ederler!
Bu türden hurafelerin insanlara pek te bir zararı yoktur! Fakat zararlı olan hurafeler vardır! Örneğin Yahudilikte tüm insanlara zarar verebilecek, “Allah Yahudi ırkını tüm ırklardan üstün kılmıştır!”gibi hurafî bir inanç vardır:Bundan dolayı bakıyorsunuz ki Siyonist İsrail devleti tüm dünyanın başına bomba yağdırıyor!
Hıristiyanlarda da birçok zararlı hurafî inançlar vardır. Onlardan en büyüğü de “Mesih’e iman edenler dışında tüm insanlar batıl ve cehennemliktirler” inancıdır! Acaba böyle bir şeyin olması mümkün müdür?
Müslümanlarda da bir takım zararlı hurafî inançlar vardır. Onların en tehlikelisi, “Kuran’ın içerisinde yer alan hükümlerin, şartlara, zaman ve zemine bakılmaksızın her zaman için geçerli olduğuna iman etmeleridir!”
Müslümanlar, bu hurafî inanç yüzünden şu ana kadar işlenmedik zulüm bırakmamışlardır! Teröristlik, adam öldürmeler, mezhepçilik vs. uğrunda yapılan tüm zulümler, “Kuran ile ilgili bu söze” inanmaktan kaynaklanmaktadır! Ya da yapılan bu kadar zulümlerin ilk nedeni, bu hurafî inanç olmuştur!
Dolayısıyla, ilk baştan da söylediğimiz gibi akıl, gaybî konulara cahildir! Bundan dolayı da din, hurafelerle ilintilidir ve bunun için de akıl, dini tastık ediyordur!
İkinci Sebep Şudur:
- “Deniliyor ki, aklın dini tastık etme sebebi, dinin gaybî olmasından ötürü değil, genelin maslahatının (çıkarının) bunu böyle gerektirmesinden dolayıdır! Yani dinî büyükler derler ki, “avamın imanını korumak için, aklı en aşağı derecede tutmak gerek!” Böylece avam, hurafe olan şeyleri de tastık etmiş olacaktır! Hatta Kuran, örneğin Nuh’un tufanı, cin, konuşan hayvanlar vs. gibi hurafelerle dolu olmasına rağmen, akil insanlar avam insanlardan korktukları için, bu türden hurafeleri tastık ediyorlardır! Şayet avam halkın aklı güçlendirilir ve konular onların akıllarında tartışılacak duruma getirilir ise, onlar dini reddederler! Bundan dolayı da genel halkın cehaletini müdafaa etmek lazım!”
Toplumun büyükleri sürekli birbirlerine, avamın imanını korumak için bunu böyle yaptıklarını söyleyip duruyorlar! Binlerce yalan rivayetler naklediyorlar, mucizeler aktarıyorlar. Miraç, fil olayı, ebabil kuşları, Musa’nın asası, yedi kat gök, vs., bunların tümü de hurafedir ve avam halk bu hurafeleri duyduklarında, onlarda bir rahatlama oluyor! Örneğin aşura gününde kafaya kama ile vurma konusunda bütün alimler bunun haram bir iş olduğunu söylemelerine ve bunun imam Hüseyin (as)’a bir ihanet olduğunu bildirmelerine rağmen, avam, yine de bu fetvaları onlardan kabul etmez ve bildiklerine giderler! Ayrıca o fetva sahiplerini “dinden çıkmış” olarak ilan ederler!
Kısacası filozof ve akil insanların dindeki hurafeleri tastık etmelerinin nedeni, avam halkın dinden çıkmalarından korkmaları içindir! Yani halkın genel maslahatının, aklı en aşağı derecede tutmak olduğunu söylerler! Ya da akıl üzerinden dinî konulara girilmemesi gerektiğini ileri sürerler. Örneğin İmam Zeyne’l- Abidin (as) bir rivayete göre şöyle demiştir:
- “Allah’ın dini eksik akıllar ile ölçülemez!” Yani dini, kendi yerinde bırakın, akıllar ile ölçmeye kalkmayın!
Üçüncü Sebebi Şudur:
- “Aklın ve filozofların dindeki hurafelere müdahale etmemelerinin bir nedeni de dinin “kutsal” kabul edilmesidir! Çünkü aklı, alkol, cünunluk/delilik, baygınlık vs. örttüğü gibi “kutsallık” ta örter! Yani aklın üzerini örten en büyük perdelerden biri de “kutsallıktır!” Örneğin büyük İslam filozoflarından Şehit Sadr, Allame Hilli, Allame Nasrettin Tûsî vs. gibileri, çok büyük bilginler olmalarına rağmen, dinî konulara vardıklarında, aynen bir çocuk gibi akılları kilitlenmiş oluyor! Seyyid Sadr gibi büyük bir alim yazmış olduğu “İktisaduna/Bizim ekonomimiz” isimli eserinde, şu içerisinde bulunduğumuz modern çağda dahi İslami hükümlerin tatbik edilmesini istiyor! Hırsızın elinin kesilmesinden söz ediyor. Hurilerden bahsediyor. Bunların tümünden daha kötüsü, savaş ganimetlerinden ve cizyeden bahsetmiş olmasıdır! Böylesine bir çağda dahi, bunların İslam adına uygulanabileceğinden söz ediyor! Bu modern çağda, Seyit Sadr gibi büyük bir düşünürün bu gibi şeylerden bahsetmesi, şaşılacak şeydir!
Ya da “Velayet-i Fakihe İman” konusu da öyledir! Söz konusu bu fakih, teharet ve necaset dersi veriyor, ömrü, abdest ve gusüllerden söz etmekle geçiyor! Böyle birinin dünyadaki bütün Müslümanlara veli (yönetici) olmasına iman etmek de neyin nesi oluyor?
Buna iman etmek gerekmez! Çünkü bu hususta bir tek rivayet vardır ve o da zayıftır! Onu savunanlar şöyle bir iddiada bulunurlar: “İmam Cafer Sadık (as) güya şöyle demiştir: “Ben size yönetici olarak fakihi atadım/İnni Velleytü aleyküm el- Fakih”
Kısaca arz etmek gerekirse; bu türden şeyler, değerini “kutsallık” tan alıyor! Büyük alimler bile “şayet Kuran’da Hüthüt ’ün konuştuğu geçmeseydi ve bu sözü kocaman alimler söylemiş olsaydı, her kes onlara gülüp geçerdi!” demişlerdir ama, Fakat gel gör ki Kuran’ın kutsallığı buna engel olmuş ve aklı işlemez hale getirmiştir!
Thomas Aguinas büyük filozoflardan biridir ve ilimde bir deryadır! Buna rağmen Hz. Mesih hakkında şöyle der: “Mesih, Allah’ın özüdür!” ve bu sözüne de inanıyor! Yani demek istiiyor ki, “oğul ile baba (Mesih ile Allah), aynı eşitliktedir!” Şayet dese ki “Mesih ile Allah müttehit olmuştur ama, Mesih asıl Allah’ın derecesine ulaşmamıştır!”, Bunu kabul etmek mümkündür! Yani filozofların “akl-ı evvel- akl-ı sani” ya da “sudur-u evvel- sudur-u sani” dedikleri gibi Allah’a bir üst paye, oğula da onun altında bir paye vermiş olsaydı, halk için bunu kabullenmek kolay olabilirdi! Fakat getirip de Mesih’i Allah ile aynı mertebede tutması, akıl dışı bir tutumdur!
Özetlersek; “kutsallık”, aklın çalışmasına engel olan şeylerden biridir! Daha açıkçası kutsallık; her zaman bir şeyin incelenmesine engel olduğu gibi, aklı da donduruyordur!
Şu anda bile kimileri şeriatı tatbik etmek ve şeriat üzere bir devlet kurmak istemekteler. Sebebi de şeriatın kutsallığıdır! Çünkü kutsal Kuran şöyle buyurmuştur:
- “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler, kafirlerin ta kendileridir!” (Maide: 44)
Allah neyi nazil etmiştir? Bunu bilmek için ayetin tefsir ve tevil edilmesi gerekir! Ayrıca “bu hükümler ile hükmetmenin şartları nelerdir”, onlara bakmak lazım! Fakat bu ayet Kuran’da yer aldığı ve kutsallığı bulunduğu için, insanların o söylediğimiz şeyleri düşünmesine ve aklın işletilmesine engel olmaktadır!
Dördüncü Sebebi Şudur:
- “Aklın ve filozofların dindeki hurafelere müdahale etmemelerinin başka bir nedeni de “toplumdan korkmalarıdır!” Örneğin mümin bakıyor ki etrafı tümüyle mesela Şii mezhebindendir! O da ister istemez etrafına uyup o mezhepten oluyor! Hz. Mehdi’nin 1200 yıldır hayatta olduğuna inanıyor!
Sünniler ya da Hindu ve Budistler arasında dünyaya geldiğinde de ister istemez onlardan oluyor!
Yani artık inanç meselesinde etrafındaki tabii ortama uyuyor! Dolayısıyla bireydeki akıl, içerisinde yaşadığı toplum aklının mukabilinde donup kalıyor, işlemez hale geliyor ve onları taklit etmeye mecbur oluyor!
Bundan dolayı, sahip olduğu akıl, içerisinde yaşadığı toplumun hurafelerini tastık ediyor! Çünkü her kesin o inancı öyle kabul ettiğini düşünüyor! Haliyle o da öyle kabul ediyor! Hatta bir şey %100 batıl olsa dahi, alimler onun doğru olduğunu söyledikleri için, o da o batılı doğru olarak tastık ediyor. İşte buna “itaat ruhu” denir! Ve aklı donduran sebeplerden biri de budur!
Beşinci Sebebi Şudur:
- “Aklın ve filozofların dindeki hurafelere müdahale etmemelerinin bir nedeni de “aklın tembelliğidir!” Yani her kes Allah’tan, O’nun sıfatlarından, kıyamet, cennet ve cehennemden bahseder ama, fakat aklını çalıştırıp da bunların ne olduğu hususunda derinlemesine düşünemez! Ona; “sen bunları nereden biliyorsun?” diye sorulduğunda, o da derhal o hazır cevapları alıp soran adamın önüne koyar ve “din, ya da Kuran, veyahut ta alimler böyle diyorlar” der! Fakat kendisi bu konularda asla düşünmez! Yani eleştirel akıl sahibi olmaz, çünkü onda akıl tembelliği vardır! Bundan dolayıdır ki halk dinden sürekli kaçıyordur!
Örneğin ondan sorulsa ki “ölümden sonra ne vardır?” Hemen konuyla ilgili bildik hazır cevapları söyler ve “ölümden sonra yeni bir hayatın varlığından, kıyametin kopacağından, cennet, cehennem, hesap, kitap, Allah’ın adaleti” gibi şeyleri anlatır ve sonunda da “sen de cennete gidersin inşallah, orada beraber oluruz” gibi hayırlı bir temennide bulunarak sözlerini tamamlar!
Bunlar hazır cevaplardır! Kendisi asla “tenasühü/ruh göçünü”, kıyametin doğru olup olmadığını ve delillerinin nelerden ibaret bulunduğunu düşünmez! Çünkü mümin, hazır cevap olmayı çok seviyordur! Kendini ve zihnini yorup zahmete sokmak ve kitapları karıştırmak istemiyordur!
Kısacası bizlerin hurafelere inanmamamız ve onları dinin içerisinden seçip atmamız için, aklımızı tembellikten kurtarıp çalışır hale getirmemiz gerekir! Ve yine diğer düşünce ve kültürleri irdelememiz icap eder! En önemlisi de çocukların zihnine, daha küçük yaşlardayken istidlal/delillendirme tohumunu ekmemiz icap eder! Yani çocuğa Allah’ın, peygamberlerin ve kıyametin var olduğunu söylemeliyiz. Bizden bir şey sorduklarında onlara istidlali de öğretmeliyiz!
Yahu ta çocuk minberden bir hurafe duyduğunda ve eve gelip onu baba ve annesine anlattığında, çocuğa “bu söylediklerinin delili nedir?” diye sormamız lazım ki, çocuk da küçüklüğünden itibaren delilin ne olduğunu ve nasıl bir istidlalde bulunacağını bilmiş olsun! Yani her duyduğunu direkt olarak kabul etmenin doğru olmadığını, onu akla danışıp öyle kabul etmesi gerektiğini öğrenmiş bulunsun. Böylece de akıl ile dinin ortasını bulmuş olsun!
Bizlerin de akıl ile dinin ortasını bulmamız gerekir. Yani tek başına din tehlikelidir! Biz bunun tehlikeli olduğunu mezhepçilerde görüyoruz! Onlar aklı kullanmayıp tek başına dinden yararlandıkları için, onlarda terör, kıtal vs. eksik olmuyordur! Akıl da tek başına tehlikelidir! Çünkü din, duygulardan ibarettir! Akıl ise kurudur! Batılı toplumlarda dinsiz akıl olduğu için onlar arasında 1 ve 2 inci dünya savaşları baş verdi! Ahlak çöktü!
Sömürü ve Siyonistler gibi zalimleri onaylamak vs., tümüyle dinsiz akıldan kaynaklanıyor! Çünkü akıl çıkarcıdır, değerci değildir! Din de Batıda öldüğü için, bir şey yapamıyorlar! Dolayısıyla bizlerin, din ile aklın ortasını bulmamız gerekir!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum