KURAN’DA FITRAT KONUSU (I)
12 Aralık 2025, Cuma 22:50Fıtratın sözlük anlamı:
“Fıtrat”, “fetere” fiilinden türeme, “yarmak” ve “yoktan yaratmak” anlamlarını ifade eder. Daha doğrusu Kuran’da geçen “halege”, “caele”, “bedee” ve “fetere” gibi kelimelerin tümü, “yaratmak” anlamına gelir.
“Fetere” kelimesinin eş anlamlıları da vardır. Fakat “fetere”; gerçekte “yoktan var etmek” ve “yaratmak” anlamlarına gelir! Daha doğrusu “fetere”; “sıfırdan yaratmak”, “hiçbir ana maddesi olmadan ve var olan hiçbir şeyi kullanmadan Allah’ın kâinatı yoktan var etmesi” anlamını ifade eder.
Yani “halege”, “var olan bir şeyden yaratmak” anlamında kullanılırken, “fetere”, “yoktan var etmek” anlamında kullanılır. Örneğin Kuran “fateressemavati vel arz/yeri ve gökleri yoktan var etti” (En’am:79) diye buyurur.
Kimi müfessirler Hz. İbrahim’in bilinçli olarak bu sözü kullandığından söz ederler!
- “(İbrahim) Ben hakka yönelerek yüzümü gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim. Ben müşriklerden değilim” dedi” (En’am:79)
Fıtratın Kuranî anlamı:
“Fıtrat” kavramı Kuran-ı Kerim’in Rum Suresi 30’uncu ayetinde şöyle geçer:
- “Yüzünü hakka yönelmiş olarak dine çevir; Allah’ın insanları yaratmış olduğu yaratışına. Allah’ın yaratışında bir değişiklik olmaz. İşte sağlam din budur, fakat insanların çoğu bilmezler!”
Ayette “fıtrat” denilen kavram, “yaratılış kanunu” anlamını ifade eder! Yani Allah Teala peygamberine şunu söylüyor:
- “Ya Muhammed! Şirkin bulaşmadığı bir dine (inanca) sahip olarak dine yönel!”
Peki, “ya Rabbi! Böyle bir din nasıl bir dindir?” Diye sorduğunda, onu da şöyle açıklıyor:
- “Allah’ın fıtratıdır o din. İnsanları o fıtrat kanunu üzerine yaratmıştır!”
Açıkçası, Allah Teala yukarıda naklettiğimiz bu ayet ile “din” kelimesine kendisi yorum getirip, onu tanımlıyor!
Demek ki “din” in farklı anlamları vardır!
“Din” in “ceza”, “mükafat”, “borç”, “yol”, “şeriat” ve “İslam” gibi birçok anlamları da söz konusudur! Onun anlamlarından birisi de “kanun” dur. Zaten “şeriat” da “hukuk” anlamındadır. Bu “din”, hem hukuki hem de “tabiat” açısından “kanun” anlamına gelir!
İçerisinde yaşadığımız şu tabii kanunlar da birer “ilahi ayet ve Allah’ın dinidirler!” Sıcaklık, soğukluk, hava, su, yiyecekler vs., kısacası bu tabiattaki bütün kanunlar, “tabiat dinini meydana getirirler!
Kuran’da şöyle de geçer:
- “O’nun (Allah’ın) gerçek olduğu kendilerine açıklık kazanıncaya kadar ayetlerimizi ufuklarda da kendi nefislerinde de onlara göstereceğiz!” (Fussilet: 53)
Ayette geçen “dış alemdeki ayetler”, tabii kanunlardır! İç alemdeki ayetler ise, korku, sevgi, heyecan, iffet, nefret, iç güdüler, dürtüler vs. gibi duygulardır ve bunların tümü de kanundur!
Allah Teala “Fıtrat ayetinde” de dini fıtrat üzerinden hem de Rabce anlatıyor! Yoksa Araplar fıtratın ne olduğunu nereden bilebilirler ki?
Ayette geçen, “Allah’ın insanları yaratmış olduğu yaratışına” sözünden kastedilen şey şudur: “Yani o din; insanları üzerinde yarattığım fıtratın konusudur!”
Demek ki “din = fıtrat” ve “fıtrat= din” demektir! Ayetin sonunda da şöyle der:
-“ “Kimse benim yarattığım fıtratı değiştiremez/değişmiş olamaz! Fakat insanların çoğu bunu bilemez!”
Peki “mutlak anlamda fıtrat insandır” diyebilir miyiz? Tabi ki diyemeyiz! Zira canlı-cansız her şeyin bir fıtratı, yani yaratılışı ve kanunu vardır! Fakat ayetteki fıtrattan kasıt insandır!
İnsan Fıtratındaki Temel Öğeler Nelerdir? (Yani insanın Doğasındaki var Olan Temel Unsurlar Nelerden İbarettir?)
“İnsan” kelimesinin yapısında iki şey vardır, biri “ünsiyet/kaynayıp kavuşmak”, diğeri de “nisyan/unutmak!” Yani “insan” kavramı bu iki kavramdan türetilmiştir! Şayet “insan” kelimesi “nisyan” dan geliyorsa, bu anlamdaki fıtratın ilk tezahür ettiği kişi Hz. Adem’dir! Kuran, Adem’in işlediği günahı ve yasaklanan ağacı anlatırken şöyle buyurmuştur:
- “Gerçekten biz, önceden Adem’e tavsiye ettik. Fakat o, unuttu ve onda bir kararlılık da bulmadık!” (Taha: 115)
Yani “biz ona emir verdik, fakat o, verilen o emri unuttu ve Rabbim bana ne demişti ve nasıl bir emir vermişti, onu hatırında tutmak için böyle bir gayret de görmedik” diyor Yüce Yaratıcı!
Unutkanlık ve unutma, çok önemli bir kavramdır! Şayet “insan” kavramını “nisyan/unutkanlık” boyutundan ele alır isek, bu boyutu insanın başına çok ciddi işler açar! Nitekim ilk defa da Adem’in başına açmıştır!
Diğer bir ifadeyle; Allah’ın emrini ve O’nun ayetlerini unutmak ve yine insanın kendini unutması, Kuran’da çok önemli konulardan sayılmıştır!
Yukarıda naklettiğimiz Taha Suresinde geçtiği üzre, Hz. Âdem, Allah’ın emrini unutuyor! Bu “unutkanlık” ona suç/günah işletiyor. Dolaysıyla da Allah’ın emrini yerine getirmiyor! Ayrıca “unutkanlık”, gayreti de yok ediyor!
“Unutkanlık”, irdelenmesi gereken bir konudur! İnsan, Allah’ı da unutabiliyor!
Ayrıca, İslam’ın “zikir” dediği olay, Müslümanlar tarafından yanlış tatbik ediliyor! “Zikir”; insanın yaptığı her işte “Allah’ı yanında gözetleyici olarak bilmesidir!”
Yani “Zikir”, tesbih çekmek değildir! Adam, bir taraftan zikrin tespih olduğunu zannedip onu çekiyor, diğer taraftan da hırsızlık yapıyor! Peki bu zikir midir?
Kur’an-ı Kerim, insanoğlunun Yaratıcısını unutanlara şu ayette “münafık” diyor:
- “Münafık (ikiyüzlü) erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendirler, kötü işleri emreder, iyi işleri yasaklarlar ve ellerini sıkı tutarlar. Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Kuşkusuz münafıklar fasıktırlar!” (Tövbe:67)
Allah Teala bu ayette “münafıkların” Allah’ı unuttuklarından ve kendisinin de onları unuttuğundan söz ediyor! Demek ki insanoğlu kendi yaratanını da unutabiliyor!
“Unutkanlık” konusu, terbiye edilmesi ve eğitilmesi gereken bir konudur! İşte “din eğitimi” burada devreye giriyor!
İnsanlara din eğitimi verilirken, insanın Allah’ı unutmamasının “abdest almaktan” daha önemli olduğu öğretilmelidir! Yüce Allah, kendini unutanın “münafık” olduğunu söylüyor! Yani münafıklığın alametlerinden biri de “Allah’ı unutmaktır!”
Allah’ı unutan insan, Allah’ın ayetlerini de unutabiliyor!
- “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, onun için zor bir hayat vardır ve kıyamet günü kör olarak haşir ederiz! “Rabbim! Gören biri olduğum halde niçin beni kör olarak haşir ettin” der! (Allah), “işte böyledir, bizim ayetlerimiz sana geldi, ancak sen onları unuttun. Bugün de sen unutulacaksın” der!” (Taha:124)
Demek ki, bu dünyada Allah’ın ayetlerinden yüz çevirmek ve onları unutmak, insanın mahşerde kör olarak unutulmasına vesile olmaktadır!
Unutkanlık İnsanın Doğasında Vardır
Ayetlerin, “insanın unutkanlığı” üzerinde bu kadar sıkıca durulmasının nedeni, “insanların doğasının temelinde unutkanlığın bulunmasıdır!”
“Unutkanlığın” zararları olduğu gibi, birtakım yararları da söz konusudur! Örneğin insana yapılan kötülükleri, onları yapanları, yanlışlık, acı vs. gibi durumları unutması, bir tür fazilet iken, Allah’ı unutmak da bir tür “rezilliktir!”
Ve yine, şayet insanın tüm okudukları aklında kalır ve unutulmaz ise, -haşa- ilahlık iddiasında bile bulunabilir! Fakat unutkanlık onu, bu durumdan kurtarıyor!
Kimi unutkanlıklar ise “nankörlük” getirir! Örneğin bir hanım, 30-40 yıl kadar kocasına hizmet ediyor, buna rağmen kocası onu terk ediyor ve başka biriyle hayatını sürdürerek ona karşı nankörlükte bulunabiliyor! Yine üstadın öğlencisine, patronun işçisine verdiği önem ve emek de unutulabiliyor ve bu durum onlarda da nankörlük oluşturabiliyor! Allah’ı ve onun üzerimizdeki haklarını unutmak da böyledir! Bundan ötürü olsa Kuran şöyle buyuruyor:
- “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” (Haşir: 19)



Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum