İstanbul
05 Eylül, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

LAİKLER İLE DİNCİLER BİRBİRLERİYLE ANTLAŞABİLİRLER Mİ? -3

05 Eylül 2025, Cuma 13:52

Bilindiği üzere, eski dönemlerde “insan hakları” diye bir şey yoktu! Fakat bu çağda vardır. Bundan dolayı da modern insanlar dinin hükümlerini insan hakları hükümleri ile mukayese ettiklerinde, onları “zulüm hükümleri” şeklinde görmekteler! Çünkü o dönemlerde aslında insan yoktu, “kul” vardı! Yani insanlar, içerisinde yaşadıkları toplumun bir parçasıydı ve topluma hâkim olan şey de kulluktu! “Kul” ise, yalnızca yükümlülükler alırdı o kadar! Onun için “hak ve hukuk” diye bir şey yoktu! Bundan olsa gerek Sünni-Şii alimler şöyle derler:

-“Kuran’da geçen her şey haktır! Allah da maliktir! Allah örneğin demiş ki “kadının hakkı erkeğin hakkının yarısı kadardır!” Allah dediği için bu doğrudur! Yine Allah demiş ki, Hristiyan’ın “diyeti/ kan bedeli/tazminatı”, Müslümanınkinin onda biri kadardır! Kafirlerin ise, insan olmadıkları için, hiçbir hak ve hukuku yoktur! Hatta hayat hakları dahi yoktur! Çünkü onlar köledir ve kölenin de görevi, tüm varlığını sahibinin isteği doğrultusunda tüketmesidir!” Bunları da Allah dediği için haktır!

Fakat, içerisinde bulunduğumuz şu dönem, “hukuk” dönemidir. Bu haklar da ahlak da “fıtridir!” Yani bu kanunlar Allah’tan değil, insanın zatî varlığının üzerine kuruludur! Daha açık bir ifadeyle, insan bu dünyaya geldiğinde zat itibariyle yaşam, evlilik, mülk edinme, itibar sahibi olma vs. gibi haklara sahiptir ve bu haklar, onun zatından kaynaklanan haklardır!

Dinde ise “her şey Allah’tandır!” Fakat bu görüş, içerisinde bulunduğumuz dönemdeki hâkim düşünceyle uyum içerisinde değildir! Örneğin siz ateist ve laik birisine diyorsunuz ki, senin onur gibi hiçbir hakkın yoktur, çünkü her şeyin Allah’tandır! Bu gibi görüşler, bu dönem ile uyum içerinde değildir! Bundan dolayıdır ki halk, haklı olarak dinden kaçıp uzaklaşıyor. Dolayısıyla din adamları, sorumluluğunu üstlendikleri dinin hükümlerini, asrın şartları ile uyum içerisinde olacak ve münasebet arz edecek şekilde toluma izah etmeliler! Yoksa, nasıl olsa biz bu bölgeye hakimiz ve ne dersek halk ona uyuyor ve bize itaat ediyor diye düşünmeleri doğru değildir! Çünkü tüm dünya halkları Müslümanlarda ahlak ve hukukun pek de olmadığını ve her şeyin Kuran ve Sünnette bulunduğunu iddia ettiklerini bilip gözlemliyorlar!

Evet, hal yolu Kuran ve Sünnete dönmektir! Fakat bence “her şey Kuran ve Sünnette vardır!” demek, çok tehlikelidir! Hatta Şiiler de dahil tüm Müslümanlarda akıl en son aşamada yer almıştır! Yani dini hükümleri ortaya koymak için “4 delil” dedikleri şeyin içerisinde önce Kuran, sonra Sünnet ve icma, Şiilerde de en son olarak akıl gelirken, Sünnilerde o da yoktur ve onun yerine “kıyas” ı koymuşlardır! Oysaki akıl, bu delillerin en başında olmalıdır. Çünkü Kuran iyi tetkik edildiğinde, önce “bil” sonra “inan” der. (Bil ki, Allah’tan başka bir mabut yoktur” (Muhammed:19) Bilgi akıl, iman ise kalp ile olur!

Ana gövde Sünnilere göre “kıyas”, hükmün, bilinen benzer bir meseleyle açıklanmasıdır! Şiiler ise “kıyas” a inanmadıkları için onun yerine aklı koymuşlardır! Fakat Sünniler derler ki, “bizler hükümlere dair bir şey bilemeyiz! Onlarda bizim bilmediğimiz birtakım maslahatlar da olabilir! Onu da yalnızca Allah bilir! Bizler, hatta adalet ve hukukun hilafına dahi olsa, o hükümlere bağlı kalmalıyız!

Dolayısıyla akla bağlılık gerçekten çok zayıftır! Buna karşılık Sünniler’den Hanefi mezhebine mensup olanlar derler ki, şayet bir şeyin hükmü Kuran, Sünnet ve icma’ da yok ise, o taktirde din adamının kıyastan istifade etmesi caizdir! Oysaki Selefiler bunu dahi demezler ve her şey, Kuran ve Sünnette vardır derler!

Burada; “Allah’ın varlığını Kuran ve Sünnetin dışında akıl yoluyla ispat etmek mümkün müdür?” gibi bir soru akla gelebilir!

Bence önemli olan, tüm laik ve modernistlerin arasındaki tartışılan Allah’ın mevcut olup olmadığı konusundan daha ziyade, ilk önce şu konuyu, akıl üzerinden halletmek gerekir ve o da şudur:

-“Acaba bizim Allah ile ilgili tasavvurumuz nedir?

Allah var mıdır yok mudur?” hususunda, O’nun varlığı konusu ile ilgili getirilen “düzen delili” vs., eski Yunan delillerindendir!

Hatta ünlü filozof Kant; “aklî deliller ile zaman ve mekân ötesi bir şeyin ispatının da inkarının da mümkün olmadığı görüşü ispatlanmıştır” der!

Dolaysıyla Allah’ın var olup olmadığı çok da önem arz etmiyor! Önem arz eden şey, yukarıda da söylediğim gibi “bizim Allah ile ilgili tasavvurumuzun ne olduğudur!

Felsefe ve dini konularda haddinden fazla karmaşa vardır! Karmaşanın sebebi ise, din adamları ve felsefecilerin, çok örtülü ve imalı olan kavramları açıklayamamış olmalarıdır! Örneğin birisi “Allah vardır” diyor, diğeri “Allah yoktur” diyor! Okumalardan birincisine baktığınızda, siz de “Allah’ın var olduğunu” kabul ediyorsunuz! İkinci okumaya baktığınızda da “Allah’ın yokluğuna kanaat getiriyorsunuz!

Yani, dini ve felsefi konular, ilmi konular gibi değillerdir! Çünkü ilmi konularda kargaşalık ve örtülülük yoktur! Örneğin su nedir? Mars’ta yaşam var mıdır vs.! Çünkü Mars da yaşam da bilinen şeylerdir! Su da öyle, bu da bildik bir konudur! En fazla su ile ilgili şu konular sorulabilir: “Saf su nedir, kirli su neden oluşur, sıcak su ya da soğuk su nasıl olur vs.

Yani duyu organlarımızdan işitme duyusu ile en azından bunları anlayabilme imkânımız vardır! Çünkü ilmi konular hisler ile irtibatlı konulardır! Buna da felsefede “Makulat-ı evvel/ ilk akledilenler” denir! Yani insan aklının ilk idrak ettiği şey, hissedilenlerdir! Bundan dolayı da bunlarda pek de ihtilaf ve kargaşalıklar ortaya çıkmıyor! Örneğin bu ağaçtır, şu dağdır, bu denizdir denildiğinde, bunlara delil istenmiyor! Fakat bir de ikincil derecede anlamlandırılması gereken şeyler vardır! “İkincil derecede anlamlandırılması gereken şey” şudur:

-“Yani akıl o şeyi dışarıdan anlayamıyor, önceden elde ettiği bilgiler üzerinden sonuçlandırarak onu anlamaya çalışıyor! Örneğin Allah, din, güzellik, hak, batıl, hukuk, ahlak vs. bunlardandır! Mesela siz “bu kırmızı güldür” dediğiniz zaman, gülün kırmızılığını gördüğümüz için onun doğru olduğunu hemen kabulleniriz! Fakat “bu çiçek ya da bu hanım güzeldir” dendiği zaman, güzelliğini anlamak için “ikincil derecedeki anlamı” devreye sokmak lazım! İşte ihtilaflar, tam da burada baş gösterir!

Peki Allah kimdir? Diye bir soru yöneltilir ise cevabı ne olur?

Cevabı şu olabilir:

Allah” kelimesi örtülüdür! Ondan kastedilen şeyin ne olduğunu, O’nun kim olduğunu, var olup olmadığını, sıfatlarının neler olduğunu izah etmek lazım!

Yani konu olarak “Allah”, “güzellik”, “hak”, “batıl”, vs. gibi kelimeler, örtülü ve karmaşık kelimelerdir. Çünkü akıl, direkt olarak dışarıdan ve ilmi esaslar üzerinden bunlar ile irtibat kuramıyor!

Dolayısıyla dini, ahlaki ve felsefi konular ile ilgili anlamları, “ikincil derecedeki anlamlar” olarak isimlendiriyorlar! Bundan dolayı da bunlarda fazlasıyla örtülülük ve kargaşalık vardır! İhtilafların tümü de bu kapalılıktan kaynaklanıyor! Örneğin din hususunda birisi onun şöyle olduğunu, ötekisi de böyle olduğunu tasavvur ediyor ve böylelikle de aralarında ihtilaf baş gösteriyor!

Örneğin İslam’ın Allah’ı bir türlüdür! Hıristiyanlıktaki Allah tarifi başka bir türdendir, Yahudilikteki Allah ise, daha başka bir şekildedir! Bu tarifler arasında farklılıklar bulunduğu için, kavgalar ortaya çıkmış oluyor!

Kavgalı konulardan birisi de “Allah kimdir?” konusudur!

Gerçek şu ki “Allah” kavramı, örtülü bir kavramdır! İlk önce o kavramdan neyin kastedildiğini izah etmek ve daha sonra da onun kim olup olmadığına ve sıfatlarının nelerden ibaret bulunduğuna bakmak gerek! Daha açık bir ifadeyle; Kuran’da geçen Allah, güzellik, hak, batıl vs. gibi kelimeler örtülü ve karmaşık kelimelerdir!

Çünkü akıl, dışarıdan ilmî esaslar üzerinden bunlarla irtibat kuramıyor! Dolayısıyla akıl, dinî, ahlaki ve felsefî konular ile ilgili anlamları ancak, “ikincil derecedeki anlamlar” denilen şeyler üzerinden anlamlandırabiliyor! Yani aklın, bu gibi örtülü ve karmaşalı olan kavramları, “ikincil derecedeki anlamlar” diye isimlendirilen mefhumlar üzerinden anlamlandırması gerekiyor ve gerçekte de tüm ihtilaf ve kavgalar, bu örtülülük ve kargaşadan kaynaklanıyor!

Örneğin birisi “din şöyledir” diyor, başka birisi de hayır “din öyle değil böyledir” diyebiliyor! Bu şekilde de aralarında ihtilaf ve kavgalar baş gösteriyor!

İslam dininin tarif ettiği Allah ile, Hıristiyan dininin tarif ettiği Allah aynı değildir! Yahudilik’ teki Allah ise daha baka bir şekilde tarif edilmiştir! Dolayısıyla ilk önce Allah’tan kastın ne olduğuna bakmak lazım!

Şayet kasıt “Yaratıcılık” ise, İslam’ın Yaratıcı olan Allah’ı, Hıristiyanlıktaki Yaratıcı ve Yahudilikteki ırkçı (faşist) Allah’tan farklıdır! Hatta Filozofların ve Ariflerin ilahından da farklıdır!

Evet, bunların tümü de Allah’ın yaratıcı olduğunu söylerler, fakat İslam’ın dediği Yaratıcı Allah’ın sıfatları, aynen insanların sahip bulundukları sıfatlar gibidir! Yani Kuran Allah’ın sıfatlarından bahsederken, O’nun “rahim”, “şafi”, “öfkeli”, “seven”, “tuzak kuran”, “kibirli”, “saptıran” vs. gibi insanlara has sıfatlara da sahip olduğundan söz eder!

Felsefedeki Yaratıcı Allah ise, “mutlak” olan Allah’tır! İslam’ın Allah’ı gibi insan benzeri bir ilah değildir! Hıristiyanlıktaki Allah, baba Allah’tır! Yaratıcı olan ise oğul Allah’tır! Yani evrendeki tüm mahlukat, baba Allah’ın değil, oğul Allah’ın (Mesih’in) yaratıklarıdır! Dolayısıyla Allah’ın kim olduğunu anlamamız için, her şeyden önce Allah tasavvurumuzun ne olduğunu belirlememiz gerekir! Bunu başarabilir isek, Allah ile ilgili görüşlerin birçoğunun doğru olduğunu görebileceğiz!

Yani Hıristiyanların teslisini, arifler ile filozofların mutlak İlah’ını ve İslam’ın insanımsı Allah’ını, kısacası bu görüşlerin her üçünü, teker teker doğru bir şekilde anlamalıyız! Çünkü bu dinlerin tümü, Allah ile ilgili “mutlak hakikatten” yalnızca bir boyutunu dillendirmişlerdir! Mutlak hakikati akıl ile idrak etmek ise mümkün değildir! Ondan ancak bir cüzünü idrak imkânımız vardır! Yani Hıristiyanlar haktan bir cüzünü idrak etmişlerdir, çünkü beşerî akıl ile mutlak hakkı idrak mümkün değildir!

ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum