İstanbul
21 Kasım, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

LAİKLER İLE DİNCİLER BİRBİRLERİYLE ANTLAŞABİLİRLER Mİ? -4

21 Eylül 2025, Pazar 21:13

Filozoflar, Allah’ın zaman ve mekân dairesi dışındaki bir varlık olduğunu söylerler! Dolayısıyla böyle bir varlığın insanlaştırılması mümkün değildir!

İslam ile Yahudilik ise insanileştirilmiş bir ilah’ın varlığını gündem ederler! Hıristiyanlık ise, oğul ilahın insanlaştırılmasından söz eder! Fakat baba ilah insanlaşmış değildir! Meryem’in karnına girip İsa Mesih’in bedeninde cisimleştiği için Mesih’te rahmet, şefkat vs. gibi beşerî duyguların oluştuğunu söylerler!

Arifler açısından bu görüşlerin tümü de makul görüşlerdir! Ariflere göre insanlaştırılmış Allah, insanın dahilindedir! İslam açısından bakıldığında da insanlaştırılmış Allah, insanın dışındadır! Yani Allah evrenin dışındadır, arştadır ya da her yerdedir! Fakat insandan ayrıdır! Yani İslam açısından Allah ile mahlukat faklı şeylerdir!

Fakat arifler der ki, evet, “mutlak Allah” öyledir, filozofların dedikleri gibi zaman ve mekânın dışındadır, ama “mevcut” (var edilen) değildir! Çünkü mevcut olan her şey hem hareket halindedir hem de zaman ve mekân dahilindedir!

Filozoflara göre Allah “vücuttur” (varlığın kaynağıdır!) Nitekim kimi Batılı düşünürler de “Allah mevcuttur” demenin, Allah’a yapılmış en büyük hakaret olmakla birlikte, onu da diğer yaratıkların seviyesine indirmektir! Yani onlara göre en iyisi, “Allah mevcuttur” demek yerine “Allah vücuttur/varlığın kaynağıdır!” sözünü dillendirmektir! Allah’a “mevcut” denildiğinde, onun “mahdut” (sınırlı) olduğunu da söylemiş olursunuz! Zaman ve mekân ile sınırlı olan bir şey ise, başka bir mevcut (insan) ile çelişir! Böylece de Allah ile insan arasında zıddiyet meydana gelir! İşte küfrün ve terörün sebebi de budur! Bundan olsa gerek Friedrich Nietzsche “Allah ölmüş, modernite ile artık Allah’tan kurtulduk” demiştir!

Allah’ın varlığına iman eden filozoflar dahi derler ki, bizim “Allah mevcuttur” sözümüz, doğru bir söz değildir!

Aslında Friedrich Nietzsche, ahlak ve din karşıtı olmasına rağmen, onun “Allah öldü” gibi söylediği bu söz, güzel ve anlamlıdır! Tabi ki o, “Allah öldü derken, yani “Allah canlı idi de şimdi öldü” demek istemiyor! Çünkü o, ateist biriydi! Dolayısıyla da Allah önceden var idi ve diriydi, fakat şimdi öldü gibi bir düşünceden dolayı bunu söylemiş değildir! Yani Nietzsche, mutlak Allah’ın değil, nefsanî Allah’ın öldüğünden haber vermiştir!

İman eden insanın dahilindeki Allah, o kimseye ilham veriyor! Onu kötülüklerden nehiy ediyor! İyiliklere emrediyor! Nietzsche, demek istiyor ki ölen Allah, modern dönem insanının dahilindeki bu Allah’tır! Çünkü ona göre modernite, insanları Allah’a bağımlılıktan, yani Hıristiyanlığın Allah’ından kurtarmıştır! Çünkü Hıristiyanlığın Allah’ı, her şeye müdahale eden bir Allah’tır! Onların ilahına göre “tabii kanunlar” diye bir şey yoktu! Ateşi yakıcı kılan Allah’tır! Yer küresini güneşin etrafında döndüren de Allah’tı. Yukarıdaki Allah, aşağıdaki her şeyi yönlendirmektedir! Dolayısıyla öyle bir inanç, tabii yasaları iptal etmişti! Modernite gelince ve tabii kanunlardan da bahsedince, artık insanın Allah’a herhangi bir ihtiyacı kalmadı!

Gece ile gündüz nasıl oluşur, Küsüf (güneş tutulması) ile Husüf (ay tutulması) nasıl ortaya çıkıyor, bunların tümü de tabii işlerdendir! Dolayısıyla, tabii kanunlar ile bu işlerin oluştuğu anlaşılınca, Hristiyanlık alemindeki Allah da ölmüş oldu!”

Tabi ki onların alemindeki ölen Allah, mutlak olan değil, “nefsanî olan Allah’tır!” Fakat gerçek şu ki Allah, iman edenlerin nefislerinde mevcuttur! Ama modernite geldikten sonra, Batıdaki insanların bu gibi inançlara ihtiyaçları kalmadığı için, onlardaki “nefsanî Allah” da ölmüş oldu!

Batı topluluğundaki Allah’a iman edenler ise, zihinleri ile Allah’a iman ediyorlar. Fakat gerçek nefislerinde Allah diye bir şey yoktur! O Allah artık ölmüştür! Yani onlar Allah’a iman ediyorlar ama o iman, onların hayatlarında önemli bir yeri teşkil etmiyor!

Onlara göre Allah, kâinatı ve insanı yaratmıştır o kadar! Dolayısıyla, yalnızca münkirde (Allah’ı inkâr edende) sorun yoktur, müminde (O’na iman edende) de sorun vardır. Çünkü hile, yalan, ahlaksızlık vs. mümin denilenlerde de mevcuttur. Demek ki onlar da kalplerinde Allah’ı taşımıyorlar! Böyleleri zihnen mümin, amelen münkirdirler! Nitekim münkirlerden birçoğu da zihnen münkir, ama amelen mümindirler! Çünkü bakıyorsunuz ki münkirlerin birçoğu, hayırlı şeyler yapıyorlar! Salih işlerde bulunuyorlar! Ahlaksal işlere teşebbüs ediyorlar vs.! İşte iman budur.

Nefsani Allah’a iman etmedeki gaye de adalet, rahmet, şefkat, yardımlaşma, zulümden sakındırma, kötülük, çirkinlik vs. den insanı uzak tutmasıdır! Bunlar “vicdan İlahı” nın işleridir! Nitekim münkirlerden birçoğunda “vicdan ilahı” mevcuttur! Dolayısıyla, onlar da Allah’a iman etmiş sayılırlar! Hatta Canter Sartre’ın hayatına bakıldığında, bu zat münkirlerin büyüklerinden biri olmasına rağmen, Cezayirli Müslüman mücahitler, ülkelerini işkal eden Fransız devletinin zulmünden kaçıp Paris’e sığındıklarında, Canter Sartre’ın evine gidip sığınıyorlardı ve o da bunlara sığınma veriyordu! Fransız yönetiminin Cezayir’ de bunlara zulmettiğini söyleyip, onlara destek oluyordu! İşte bunun yaptığı bu işler, “insanî” işlerdi! Yani onda, “nefsanî Allah mevcuttu!” Fakat “zihnî Allah mevcut değildi!” Demek ki hakiki Allah insanı, kalbinde olanlar üzerinden hesaba çeken Allah’tır, zihninde olup olmadığından değil! Hatta Kuran’da da “Ancak Allah’ın huzuruna tertemiz bir kalple gelenler kurtulur!” (Şuara: 89) diyor! Yani ayet tertemiz bir kalp ile diyor, temiz inançla demiyor! Şayet insanın kalbi temiz olur ise, onda kıskançlık, hata, tekebbür vs. diye bir şey olmaz! Allah’ı ve insanları sever! Taassup vs. taşımaz! Bu da onda Allah’ın var olduğu demektir!

Peki “Hakiki Allah” nedir?

Derim ki, dışarıda bulunan mevcudatın Allah’ı var olabilir de olmaya bilirde! Çünkü “Yaratıcı” kavramı örtülü bir kavramdır! Acaba yaratan bu mevcudatı yoktan mı var etmiştir, yoksa var olan bir şeyden mi başka bir şeyi var etmiştir? Yani varlığı “tebadül” yolu ile mi oluşturmuştur? Yoksa direkt olarak yoktan mı var etmiştir? Bu konu asırlardır tartışılıp durmaktadır!

Gerçek şu ki her akil insan Allah’ın varlığına inanıyor! Fakat dinlerin tarif ettikleri Allah’a değil! Çünkü derler ki dinlerin ilahı, sahte ve batıl ilahtır! Öyle bir ilahın varlığı söz konusu değildir! Yani dinlerin ilahı, insanlaştırılmış, hileli ve şerir ilahtır! Dinler, şu şerlerin tümünü Allah yaratır derler! (Hayır da Allah’tandır şer de Allah’tandır!) Dolayısıyla, dinlerin Allah’ı, bozulmuş ve çirkinleştirilmiş bir ilahtır! Çünkü intikamcıdır! Saptırıcıdır! “Böylece Allah, istediğini saptırır, istediğini de hidayete erdirir!” (İbrahim :4) Bundan ve bu gibi hatalı tefsir ve algılardan dolayı akil insanlar, dinlerin ilahını kabul etmiyorlar!

Filozofların birçoğu da böyledir! Hatta inkarcıların Allah’a iman etmemelerinin sebebi de bir olasılıkla dinlerin tarif ettikleri ilah kavramıdır! Örneğin teslisin ilahı da böyledir! Yani Hıristiyanlar İsa Mesih’e direkt ilahtır dediklerinde, filozoflar ve akil insanlar onun ilahlığını inkâr ediyorlar! Yine teslis dini, Allah’ın Meryem’in karnına girdiğinden söz eder! Oysaki akıl, böyle bir inancı haliyle alaya alır!

Yahudilerdeki İlah da öyledir! Güya o ilah, Yahudi halkını tüm dünya insanlarından üstün kılmıştır vs.! Açıkça söylemek gerekirse, dinlerin tarifini yaptıkları böyle ilahlar mevcut değildir ve beşerin icat ettiği şeylerdir! Fakat benim ve ariflerin nazarındaki Allah, “vicdan’ın ilahı” dır! Yani bir insanın vicdanı, mutlak Allah’ın nurundan iktibas edilmiştir! Bizler de mutlak Allah’ı, ancak şu kalbimizdeki ondan bir parça olan “nur/vicdan” ile idrak edebiliriz! Şayet bir insanın kalbinde ondan bir parça nur var ise, demek ki o insanda vicdan vardır! O insanı kötülüklerden meneden ve faziletlere davet eden de zaten o vicdandır! İşte Allah’tan olan nur bu vicdandır! Dolayısıyla, Allah’ı görmesek ve onu tespit etmesek dahi, yine de kalbimizdeki o nur yeterli olur!

Örneğin güneş, dünyanın bazı bölgelerinde yıl boyunca görülmemiş olabilir! Fakat buna rağmen insanlar ortamın aydınlığından güneşin var olduğunu anlarlar! Dumanın varlığı ateşin varlığının delili olduğu gibi, gündüzün aydınlığı da güneşin varlığının bir delilidir!

Kalpteki nur da öyledir! Şayet insanın kalbinde nur olmaz ise, ona Allah’ın varlığına dair bin delil bile getirseniz etki etmez! Zira artık onun edindiği ilah, sahte ilahtır! Onun ilahı Şeytandır! Dolayısıyla, Daiş, İşit, Boko Haram vs. Allah’a iman ediyordur, kıyamete de iman ediyordur ve bu doğrudur! Fakat cami ve kiliselerde işledikleri cinayetler de bellidir! Daiş, İşit, Boko Haram, Htş, Taliban vs. gibi cihadist terör örgütleri, bunların tümü de Allah’a iman etmekteler, fakat buna rağmen her türlü zulüm ve işkenceyi de yapmaktalar! Dolayısıyla, diyebiliriz ki bunlar, Şeytanı ilah edinmişlerdir. Yani dinlerinin ilahı, Şeytanî ilahtır. Bundan dolayıdır ki, biz böyle bir ilahı kabul etmiyoruz! Fakat ariflerin ilahı böyle değildir!

Bir de filozofların algısında Allah tarifi vardır. Evet, Şii-Sünni ilim havzalarında felsefe dersleri okutuluyor ama, okutulan o felsefe dersleri, çok eski Yunan felsefe dersleridir! Bu Yunan felsefesini de Sedrü’l- Müteellihin, kendi yazdığı 8 ciltlik “Esfar” kitabında toplamış, Allame Tabatabai gibi büyük alimler de o dersleri ele alıp dizayn etmiş, böylece de ilim havzalarında okutulmaya başlanmıştır! Yoksa yeni ve modern felsefe derslerini din adamları küfür olarak kabul ettikleri için, onların okutulmasına müsaade edilmemektedir!

Son dönemlerde “Bidayetü’l- Hikmet ve Nihayetü’l- Hikmet” gibi Sedrü’l- Müteellihin’e ait felsefe kitapları da ders olarak okutulmaktadır, ama bunların içerikleri de iki bin yıl önceki eski felsefelerdir!

Dönemimizdeki felsefe ise, akıl ve düşünce özgürlüğüdür! Fakat Müslümanlarda ve din adamlarında Allah’ı, kıyameti, cennet ve cehennemi eleştirecek kadar henüz düşünce özgürlüğü gelişmemiştir! Yani İslam’daki akıl, sınırlı ve şartlara bağlı akıldır! Örneğin Zekeriya Razi’nin aklı, nübüvveti inkâr edecek kadar özgürleşen bir akıldır! Er-Razi, bir filozof olmasıyla birlikte, nübüvvetin akla aykırı olduğunu söylüyor! Fakat İslam’da felsefe değil kelam vardır! Kelam ilmi ile birtakım şeylere iman ediyorlar ve o itikat ettikleri şeyleri de akıl ve felsefeyi kullanarak “itikat” a dönüştürüyorlar! İtikat ettikleri o şey batıl da olsa, onları itikat alanına çekip oraya yerleştiriyorlar! Dolayısıyla bunlar, gerçek felsefe değillerdir!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum