ALEVİ SÜNNİ, KÜRT TÜRK KARDEŞLİĞİNİN TEMELİ
05 Aralık 2025, Cuma 23:01Görevden alınan Esenyurt belediye başkanı, sosyoloji profesörü Ahmet Özer'in Halk TV kanalında katıldığı bir programda sarfettiği sözler Alevilerin büyük tepkisine neden oldu.
Prof. Dr. Özer, tepkileri dindirmek amacıyla yaptığı açıklamada ise "Benim 'Çaldıran’da Şah İsmail’e karşı birlikte savaştık' şeklinde bir cümlem yoktur." diyerek, tepkilere rest çekti!
Peki, önce soralım: Ahmet hoca gerçekte ne dedi?
Ne yazık ki, konuşma videosu orada durduğu halde, Prof. Dr. Özer'in ne dediğini dinlemek yerine, bir kısım Alevilerin de, gereksiz ve siyasi istismarı kışkırtan bir kamplaşmaya giriştiklerini görüyorum.
Halbuki, videoyu dinleyen herkes, Ahmet hocanın ne dediğini rahatlıkla anlayabilir.
Gelin, tartışma konusu yapılan bölümü birlikte okuyalım:
"1071'de Malazgirt'te birlikte savaşmışız, Bizans'a karşı. 1514 yılında Çıldıran'da birlikte mücadele etmişiz. 1891'de Erzincan'da birlikte olmuşuz."
Geri zekalı olmayan veya Prof. Dr. Ahmet Özer'in "öyle bir cümlem yoktur" açıklamasını PKK seviciliği veya başka nedenlerle savunması gerektiğini düşünen sefiller dışında, herkesin anlayabileceği; hocanın "birlikte savaşmışız ve birlikte mücadele etmişiz" terimlerini eş anlamlı olarak kullandığıdır.
Ahmet hoca, "birlikte savaştık demedim" dediğinde haklıdır. Ama, "birlikte mücadele ettik" derken de, birlikte halay çektik, birlikte slogan attık, demediği de açıktır!
Dolayısıyla, aynı anlamda kullandığı iki kelimeyi birbirine vuruşturup aradan sıyrılma yöntemine hitabet sanatında demagoji diyoruz ki, Ahmet hoca ikinci açıklamasında tam da bunu yapıyor.
Oxford sözlüğü, demagoji kavramını "bir kimsenin ya da topluluğun duygularını kamçılayarak, okşayarak, ona ya da onlara gerçekdışı şeyler söyleyerek onu ya da onları kendine çekmeye çalışma" olarak açıklıyor.
AHMET HOCA'NIN GAFLARI ÇILDIRAN'LA SINIRLI DEĞİL!
Çaldıran'da karşı karşıya gelen iki Türk devletinin savaşında, elde ettikleri yüksek imtiyazlar ve gerçekleştirdikleri korkunç katliamlar karşılığında Yavuz Selim saflarına katılma "durumunu" Türk-Kürt kardeşliğinin temeli olarak niteleyen Prof. Dr. Ahmet Özer, 1891'de Erzincan'da büyük çoğunlukla Şafii Kürtlerden oluşturulan Hamidiye Alayları'nı da aynı "birlik ve beraberlik ruhu" için örnek gösteriyor.
Elbette, burada da, "benim Hamidiye Alayları diye bir ifadem yok" diyebilir. Ama, en azından 1891'de Erzincan'da tarihe örnek kalacak hangi ve nasıl bir Türk ve Kürt beraberliği sağlandığını da, cevaplamak zorundadır.
Savaş ve mücadele kelimeleri ile oynamayı marifet sayan bir profesörden bu yönde de bir tepki bekliyoruz.
Fakat, benim önerim; bir sosyoloji profesörüne yakışmayan damagojik söylemlerle toplumu aptal yerine koymak yerine, Ahmet hocanın yaptığı gaf için samimiyetle özür dilemesidir.
Hem "Ben böyle bir şey demedim", diyerek, sonra da araya özür sıkıştırmak, samimiyet değildir ve bir profesöre yakışmaz!
BİRLİK VE BERABERLİK NASIL SAĞLANIR?
Türkiye, 15 Temmuz hain Fetö darbe girişiminin savuşturulmasından itibaren toplumsal fay hatlarını ortadan kaldırmak konusunda çalışmalar yapıyor.
Nitekim, Alevi Bektaşilere inanç hizmetlerinin yerine getirilmesinde destek olmak üzere kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı'nı en başından bugüne kadar samimiyetle ve kararlı bir şekilde destekledim.
Sadece desteklemekle de kalmadım.
Aynı zamanda, Alevi Bektaşi toplumunu da Türkiye bütünleşmesine dahil olması için teşvik ettim.
Bu konuda hassas ve ihtisas sahibi kuruluşlar olarak, hem Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu ve hem de bileşeni olduğumuz Alevi-Bektaşi Güçbirliği Platformu ile yürüttüğümüz çalışmalarda başarılı olduğumuzu muhatap olduğumuz takdirlerle ölçüyoruz.
Ama, birlik ve beraberlikten söz eden Prof. Dr. Ahmet Özer'in üyesi olduğunu vurguladığı ve Hz. Ali'yi inkar edenlerin yönettiği Mersin Cemevi'nin bu süreçte olumsuz rol oynadığını kayda geçirmek zorundayız.
Aynı şekilde, en az 30 yıldır Kürt, Türk, Alevi ve Sünnilerin barış içinde bir arada yaşamak zorunda olduklarını ve bunun yöntemlerini de birlikte bulmak zorunda olduğumuzu dile getiriyorum.
AHMET HOCA NE YAPSIN?
Bu noktada kritik soru şudur: koskoca sosyoloji profesörü Ahmet hoca, Alevilerin katledildiği kardeş kavgası Çaldıran savaşının ve yine Alevilere yönelik katliamlar düzenleyen çapulcu çetesi Hamidiye Alayları'nın ülkemizde birlik ve beraberliğin temeli veya örneği olarak gösterilemeyeceğini bilmez mi?
Alevilerin dahil olmadığı bir Sünni Türk - Kürt ittifakının barış değil, mezhep çatışması anlamına geldiğini de mi düşünemez, koskoca sosyoloji profesörü?
Türkiye Cumhuriyeti devleti elbette, Prof. Dr. Ahmet Özer kadar dar görüşlü değildir ve birilerinin gururunu okşamak adına toplumun diğer kesimini harcamayacak kadar da izan sahibidir.
Ancak, Ahmet hocanın irticalen konuşmasının ortaya çıkardığı hakikati de görmezden gelemeyiz.
Politize olmuş Kürt aydınları da, 100 yıl önceki atalarının bir cm dahi önüne geçmeyi başaramamıştır. Doğu Anadolu bölgesinde özellikle de Şafii Kürtlerle Aleviler arasındaki tarihsel gerilimi önce Osmanlı devleti nezdinde ve şimdi de Türkiye Cumhuriyeti nezdinde iktidar ittifaklarına dönüştürmek veya en azından Alevilerle rakipleşmek konusunda neredeyse genlere işlenmiş "refleks" ile yüzleşmek ve mezhep çatışması için potansiyel tehlike arz eden bu durumu bertaraf etmek Kürt aydınlarının da başta gelen görevi olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Doğu Anadolu bölgesinde yaşayan Alevi Bektaşi toplulukların "tarihsel hafızası" maruz kaldıkları katliamlarla kazınmıştır. Bu "derin hafızayı" görmezden gelen hiç bir girişim ülkemizde barış ve beraberlik adına kazanım elde edemez ve iddia sahibi de olamaz.
Ahmet hoca da, Alevi Bektaşilere karşı samimiyet testinin yolunun, tabelasında Alevi yazsa da, inkarcılığa batmış bir cemevine üyeliğini öne sürmekten değil, tarihsel ve sosyolojik bağlamda Alevi Bektaşilere yönelik kullanacağı ifadelerinde "kardeşlik dili"ni hakim kılmaktan geçtiğini anlamak zorundadır.


Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum