DİN HİZMETLERİ TARİKATLARIN MI, DİYANETİN Mİ?
21 Kasım 2025, Cuma 21:29Cumhuriyetin kurulmasından sonra 30 Kasım 1925 tarihli, 677 sayılı yasa ile tekke ve zaviyeler kapatılmış, tarikat ve cemaatlerin örgütlenmesi de yasaklanmıştı. Bu yasak 1950 yılına kadar titizlikle uygulanmış, tarikat ve cemaat örgütlenmelerine izin verilmemişti.
Ancak Demokrat Partinin iktidara gelmesinden sonra yer altına inen tarikatlar yavaş yavaş kendilerine alan açmaya başladılar. Osmanlı dönemindeki gibi iktidarlarla yakınlaşma politikalarını yeniden güncellediler. Zira iktidarların nimetlerinden yararlanmaya alışmışlardı. Cumhuriyetle birlikte iktidardan nemaları kesilmişti. Eski imtiyazlarını tekrar elde etmek için Cumhuriyete, kurucusu Mustafa Kemal’e olmadık iftira ve yalanlarla kendilerine taraftar kazanmaya çalıştılar.
1980 askeri darbesinin hem Ülkücü hem sol kesimi ezmesinden sonra, meydan tarikat ve cemaatlere kaldı. Bu fırsatı iyi değerlendiren tarikatlar, 1983 yılında yapılan seçimlerde bir tarikat mensubu olan Turgut Özal hükümeti aracılığı ile iktidara ortak oldular. Devlet içinde örgütlenmeye başlayan tarikat ve cemaatler, son kırk yılda hayal edemeyecekleri konumlara geldiler. Öyle ki, cumhuriyete, kurucusu Mustafa kemal Atatürk’e ve silah arkadaşlarına artık gizliden değil, alenen hakaret edebilmektedirler. Atatürk heykellerine balta ile saldırabilmektedirler. Hatta daha da ileri giderek, “Ne kurtuluş savaşı ne Sakarya savaşı hepsi de uydurma bunlar” diyebilmektedirler.
Yani, öyle bir noktaya geldiler ki, cumhuriyeti tamamen kökten tasfiye edip, yerine Afganistan, İran benzeri bir molla rejimi kurmayı yakın bir hedef olarak görmektedirler. Bunu da yine çekinmeden ifade edebilmektedirler. Zira Türkiye Cumhuriyeti’ni “DARÜL HARP” yani savaşla yıkılması gereken bir devlet olarak görmektedirler.
Bu cemaatler içinde devlet kadrolarında en örgütlü olanlarından Fethullah Gülen cemaati, bu amaca ulaşmak için 15 Temmuz 2016’da darbe teşebbüsünde bulunmuş, yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş, binlercesi de yaralanmıştı.
Ancak, FETÖ’nün yapmış olduğu bu kalkışmadan ders alınmamış olacak ki, onun yerini birden fazla tarikat ve cemaat aldı. Bunlar da aynı FETÖ gibi hem sivil halk arasında hem de devlet içinde örgütlenme faaliyetlerine devam etmektedirler. Özellikle de büyük şehirlerde gelir seviyesi düşük semtlerde ve Anadolu’da hızla büyümektedirler. Anadolu’nun birçok il ve kasabasında ticaret ve siyaset bu tarikatların elinde bulunmaktadır. Yani insanların hem dini duygularını istismar etmektedirler hem de bu yolla sermayelerini katlamaktadırlar.
Tarikatların ve cemaatlerin örgütlenmelerini kısaca özetledikten sonra, orta çağdan kalma bu örgütlenmeler nasıl oluyor da bu kadar taraftar bulabiliyorlar? İşte işin en önemli noktası da buradan gelmektedir.
Cumhuriyetle birlikte halkı dini konularda aydınlatması için kurulan Diyanet İşler Başkanlığı amacı doğrultusunda hizmet verebiliyor mu? Yüz kırk bin kadrolu çalışanı ve yüz otuz milyar bütçesi olan bir kurum neden bir hoca ile iki şıh görünümlü kişiyle mücadele edemiyor? O tarikat ve cemaat şeyhleri Diyanet İşleri Başkanlığı kadrosunda bulunan ilahiyatçılardan daha mı bilgili? Diyanetteki kadrolar, bunlarla baş edebilecek cesarete mi sahip değiller? Ya da cemaat ve tarikatların arkasındaki güçlerden mi çekiniyorlar?
Aynı soruyu İlahiyat Fakültelerine de sormamız gerekiyor. Sayın fakülte dekanları, tarikat ve cemaatlerin başındaki şahıslar sizden daha bilgili ve yetkin kişiler mi? Cevabınızın “hayır” olduğunu biliyorum. O halde, halkı aydınlatma görevini neden yerine getirmiyorsunuz? Tarikat ve cemaatlerin söylediklerinin İslam dini ile ilgisinin bulunmadığını, insanların temiz ve saf duygularını istismar ettiklerini ve şirk içinde olduklarını neden açıklamıyorsunuz? Sizin göreviniz toplumu aydınlatmak değil mi? Eğer o görevi yerine getiremiyorsanız, o unvanları ne diye isminizin önüne ekliyorsunuz?
Bir iki tanesi istisna olmak üzere, tarikat ve cemaatlerin büyük kısmı müridi yaptıkları insanlarımızı ülkemize düşman olarak yetiştirmekte, emperyalistlerin ise çıkarları doğrultusunda faaliyet yürütmektedirler. Yönetimlerinde yüzlerce yurt, binlerce ev görünümlü medrese ve şirket bulunmaktadır. Halkın dini duygularını kullanarak hem ticaret hem de siyaset yapmaktadırlar. Bu durumun, ileride ülkemiz için çok tehlikeli olacağı açık ve nettir. Önlem alınmadığı taktirde daha büyük sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Buradan Diyanet İşleri Başkanlığı’na yeni atanan Prof. Dr. Sayın Safi Arpaguş hocama bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Hocam; Amasyalı bir hemşehriniz olarak, lütfen Cemaat ve tarikatların hizmet ve görev alanlarınıza girmelerine müsaade etmeyiniz. Sizden beklentimiz, Diyanet İşleri Başkanlığını asli görevi doğrultusunda yeniden organize etmeniz olacaktır. Selam ve iyi dileklerimle.


Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum