İstanbul
15 Eylül, 2025, Pazartesi
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

DİNLER VE İNANÇLAR TERÖRLE BAĞDAŞIR MI?

15 Eylül 2025, Pazartesi 15:43

Sorunun cevabını baştan verelim. Kesinlikle bağdaşmaz. Bütün dinlerde meşru savunma dışında insan öldürmek yasaklanmıştır. Tevrat 7: 9-10, İncil Markos 7:19-20, Markos 10:18-20, Matta 15: 20-23, Kur’an-ı Kerim Enam Suresi 151, Furkan Suresi 68. Ayetleri.

Bu ayetlerden görüleceği gibi, bütün semavi dinlerde Musevilikte, Hristiyanlıkta ve İslamiyet de meşru savunma dışında haksız yere insan öldürmek yasaklanmıştır. Kutsal kitaplardaki bu ayetlere rağmen, maalesef “Din” adına cinayetler ve katliamlar yapılmıştır. Yapılmaya da devam edilmektedir.

Orta çağda Avrupa’da kurulan engizisyon mahkemelerinin idam kararları, Katolik kilisesinin Protestan, Bogomil, Katharlara uyguladığı şiddet eylemleri ve İsrail’deki Siyonist rejimin Gazze’de yaptığı katliamlar buna örnek verilebilir. Yine aynı şekilde, İslam coğrafyasında farklı mezhep ve inanç mensuplarına “Sapkın” “din dışı” denilerek katliamlara varan şiddet uygulanmıştır.

Tüm bu şiddet ve katliamlar maalesef “din” adına ve dini korumak maksadıyla yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak, bu şiddet ve katliamlar halk içinde birbirlerine karşı değil, iktidar mensupları tarafından diğer inanç mensuplarına uygulanmıştır. Yani, şiddet ve katliamların kaynağı din değil, iktidarı ele geçiren yönetici kesimler tarafından dine aykırı olarak uygulanmıştır. Eğer şiddet ve katliamların kaynağı dinler olsaydı, hiçbir din taraftar bulamazdı. Zira dinlerin amacı insanları eğitmek, ahlaklı ve dürüst bir toplum yaratmak olmuştur. Bu ilkeleri benimseyen hiçbir din şiddeti ve katliamı onaylamaz.

Bu kısa girişten sonra İslam coğrafyasında “din” adına cinayet ve katliamlar yapan örgütleri nasıl değerlendirmeliyiz?

Bu örgütlerin kesinlikle İslam dini ile ilgisi bulunmamaktadır. Arkalarında bir devlet desteği olmadan bu eylemleri sürdürmeleri imkansızdır. Zira bu örgütler hiçbir üretim faaliyeti içinde bulunmadıkları halde, masraflarını, silah ve mühimmatlarını nereden sağlamaktadırlar? Yaptıkları eylemlerin İslam’a hiçbir yararı olmadığını bildikleri halde, neden bu eylemlerine devam ediyorlar? Yani İŞİD’in, El Kaide’nin eylemleri İslam coğrafyasına bir katkısı olmuş mudur? Tam tersine eylemde bulundukları ülkelerin istikrarsızlaşmasına, parçalanmasına ve dağılmasına sebep olmuşlardır. Bundan kimlerin çıkar sağladığına bakıldığında, arkasındaki destekçilerini de rahatlıkla görebiliriz. Nitekim, emperyalistlerin sözcüleri de bu örgütleri desteklediklerini itiraf etmektedirler. Kısaca, bir devletin yönetimini elinde bulunduran iktidar mensupları olmadan bu şiddet ve katliamların yapılması mümkün değildir.

Özetleyecek olursak, din adına şiddet ve katliam yapanlar farklı inanç mensupları olan halk kesimi değildir. Bu katliamları yapanlar her daim iktidar mensupları ya da onlar tarafından örgütlendirilip, silahlandırılan gruplar-örgütler olmuştur.

O halde din adına eylemlerde bulunup, cinayet işleyen ve katliam yapan bu tür örgütlere “İslamcı terörist” tanımı yapılması doğru mudur? Kesinlikle doğru değildir. Yukarıda numaraları ile birlikte verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı gibi, şiddet ve katliamların İslam dininde yeri yoktur. Bu tanımlama, emperyalist ideolojinin teorisyenleri tarafından yapılan bir tanımlamadır. Amaç, İslam dinini şiddet, terör ve katliamlarla anılmasını amaçlamaktadır. Ama maalesef, İslam ülkelerinde binlerce ilahiyatçı ve din adamı bulunmasına rağmen, bu terör örgütlerinin din ile ilgisinin bulunmadığını açıklama cesaretini gösterememektedirler.

Terörizmin din ile ilgisinin bulunmadığını açıkladıktan sonra, “TERÖRSÜZ TÜRKİYE” projesi kapsamında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşturulan komisyona Alevileri temsilen Dem Partisinden milletvekili ve aynı zamanda Alevi Dedesi olan Sayın Celal Fırat’ın yer alması doğru olmamıştır. Kendi inancını İslam’ın özü olarak gören, yetmiş iki millete aynıgözle bakan, “incinsen de incitme” diyen bir inancın “Terörsüz Türkiye” komisyonunda ne işi olabilir?

Elbette ki Aleviler de terörsüz Türkiye’den yanadır. Bunu kim istemez. Ancak, komisyonda hiçbir inancın temsilcisi yer almazken, sadece bir Alevi Dedesinin yer alması Alevileri derinden yaralamıştır. Alevi toplumu inancı gereği hiçbir zaman şiddeti ve terörü onaylamamıştır. Alevi bir aileden gelip terör örgütleri içinde yer alanlar olmuştur. Ama aynı şekilde Ehli-Sünnet mezheplerine mensup bir aileden gelip, terör örgütleri içinde yer alanların sayısı daha da fazladır. Komisyonda bu mezheplere mensup bir din insanı yer almazken, sadece bir Alevi Dedesinin yer alması düşündürücü ve yaralayıcı olmuştur. Amaç; Alevi toplumuna haklarının verilmesi ise, bunun yeri orası değildir. Alevi toplumunun talepleri bellidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar da ortada durmaktadır. Bu talepler ve kararlar uygulandığında zaten Alevilerin sorunları çözülecektir. Dolayısıyla, bir Alevi Dedesinin “Terörsüz Türkiye” komisyonun da yer alması hiç de uygun olmamıştır.

 

 

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum