İstanbul
18 Mayıs, 2024, Cumartesi
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

DÖRT KAPI, KIRK MAKAM

25 Kasım 2023, Cumartesi 22:35

Alevîlik-Bektaşîlik’in İslâm’ın diğer yorumları ile arasındaki en ayırt edici farklılık nedir, diye sorsak, kuşkusuz ilk önce “4 kapı, 40 makam” öğretisini öne sürmek gerekir.

4 kapı 40 makam öğretisini anlayabilmek için “insân-ı kâmil” kavramını idrak etmek gerekir.

İnsan, “hayat” denilen seyahatte farklı kemalet aşamalarına yolculuk eder.

Elbette kişisel yetenekleri, çevresi ve emeği tarafından belirlenip şekillenen bu yolculuk, özünde, varlık mertebelerinin sonuncusu olan insân-ı kâmil mertebesine ulaşmak içindir.

İnsân-ı kâmil kavramını ilk dillendiren İbnü’l-Arabî’ye göre 2 mertebe vardı: Taayyün-i evvel ve hakîkat-i Muhammediyye.

Taayyün-i evvel, “ahadiyyet” (teklik, tek olma durumu)’in “vahidiyyet” (bütünleşme, birleşme)’e dönüştüğü “bilinçlenerek var olma” alanıdır.

Hakîkat-i Muhammediyye mertebesine verilen pek çok isimlerden birisi de insân-ı kâmildir.

İbnü’l-Arabî’ye göre âlemin varlığının sebebi ve koruyucusu bu insân-ı kâmildir. Allah’ı ancak insân-ı kâmil bilebilir. Çünkü o Allah isminin somut, erişmiş hâlidir.

İbnü’l-Arabî, varlık mertebelerinin sonuncusu olarak insân-ı kâmil mertebesini gösterir.

Bu anlamda “insân-ı kâmil” Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed’in güzel örnek (el-Ahzâb 33/21) ve âlemlere rahmet (el-Enbiyâ 21/107) olduğunu bildiren âyetler de tasavvufun insân-ı kâmil konusundaki dayanağının Kur’an olduğuna dair deliller olarak gösterilmektedir.

İbnü’l-Arabî’den önce Cüneyd-i Bağdadî, Hallâc-ı Mansûr, Bâyezîd-i Bestâmi gibi düşünürler de aynı anlayışın temsilcileri olmuşlardır

Bâyezîd-i Bistâmîel-kâmilü’t-tâm” kavramı ile İbnü’l-Arabî’ye yakın bir açıklama ortaya koyarken, Hallâc-ı Mansûr da “Kitâbü’t-Tavâsîn”de bütün nübüvvet nûrlarının Hz. Muhammed’in nûrundan çıktığını, onun vücudunun yokluktan, adının ise “kalem”den önce var olduğunu söyler.

Böylece, tasavvuf düşüncesinin merkezinde “insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmanın hedeflendiği anlaşılıyor.

Horasan bölgesi, İslâmiyet’in benimsenmesinden sonra tasavvuf akımının önde gelen merkezi haline gelmişti.

Herat, Nişabur ve Merv, miladi 8. yüzyıldan sonra İslâm dünyasında tasavvuf anlayışına en önemli katkıların yapıldığı coğrafya olmuştu.

Fergana’da “Bab”, yani “Baba” ünvanı verilen dervişler Türkler arasında büyük saygınlık kazanmışlardı.

11. yüzyılda Yesevîlik, daha sonraki süreçte ise, Horasan ile Balkanlar arasındaki coğrafyada Alevîlik-Bektaşîlik-Kızılbaşlık olarak isimlendirilen “yol”un babaları/dedeleri de inanç/ibadetlerinin merkezine insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmayı hedef olarak koydular. Bu anlayış, İslâm dininde hayatın anlamını açıklayan, insan ve tüm canlıların dünya üzerindeki varlığını ve işlevini belirleyen bir yorumdur.

Niçin var olduk?

Nereye gideceğiz?

4 kapı, 40 makam” ise, modern bir kavramı kullanırsak “insân-ı kâmil”e ulaşmanın “Türk usulünce” metodolojisidir.

İnsan/talip şerî'at, tarîkat, marîfet ve hakîkat kapılarından geçerek “insân-ı kâmil” mertebesine erişecektir.

Koca Ahmet Yesevî’ye ait olan Fakr-Name adlı eserde tasavvufun bu dört makamı, Hz. Ali’ye dayandırılmış ve ilk kez şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olarak yer almıştır.

Hazret-i Ali raziya'llahu anhu rivayet kılurlar kim dervişlik makamı kırk turur. Eger bilip amel kılsa dervişliki pak turur; ve eger bilmese ve örgenmese, dervişlik makamı anga haram turur ve cahil turur. Ol kırk makamnın onı makam-ı şeri'atda turur ve onı makam-ı tarîkatte turur ve onı makam-ı ma'rîfetde turur ve onı makam-ı hakîkâtde turur.

Hacı Bektaş Velî de mürşidi Koca Ahmet Yesevî’nin anlayışını Makalat’ta şöyle açıklıyor:

Kul Çalap Tanrı'ya kırk makamda erer, ulaşur dost olur, ol kırk makamun, onu şeri'at içindedür ve onı tarîkat içindedür ve onı ma'rîfet içindedür ve onı hakîkât içindedür.

Hacı Bektaş Velî’ye göre, 4 kapı 40 makamın kaynağı Hz. Muhammed’dir:

Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmuştur ki; şeri'at bir ağaçtır, tarîkat onun dalları, ma'rifet yaprakları, hakîkat da meyvalarıdır. Ağaç mevcud olmazsa dalları, yaprakları ve meyvaları da var olmaz.

Kaygusuz Abdal dört kapıyı şöyle anlatıyor:

İnsanda fark eyleyesin hayvanı

İlm-i şeri’atı bildüre sana

Azuban dagılmayasın her yana

Bilesin kim ne dimekdür şerî’at

Neymiş bu orta yerde bağlı sed

Pîr sana erkan-ı salat bildüre

İmân İslâm farz u sünnet bildüre

Çünki bildün şerî’at nedür tamam

Tarîkat yolında koyasın kadem

Pîr sana bildüre nedir tarîkat

Dahı tarîkat içinde her sıfat

Tarîkat dimek ‘Arapça yol durur

Yol-ıla var kim tarîkat ol durur

Zen ü ferzendi atayı anayı

Terk ide koya bu cümle kavgayı

Şerî’at bile tarîkat anlaya

Hakîkat pîri ne dirse dinleye

Her kimde kim ola bu üç hâsiyet

Şerî’at u tarîkat ve hakîkât

Ma’rifet anda biter kân ol durur

Ma’rifet cevher il ma’den ol durur

Pîr gerek kim kendüyi bilmiş ola

Gönli içinde Hakkı bulmış ola

Kalmaya bu dört kapuda müşkili

Pîr gerek kim söyleye cümle dili

 

Yunus Emre ise, dört kapıyı şöyle anlatmış:

Şerî'at şirin olur işidene hoş gelür

Ne kim dilerse kılur ol şerî'at içinde

 

Tarîkat can yoldaşı can ile olur işi

Tarîkata giren kişi dün-gün ibret içünde

 

Marîfet gönül ile dün ü gün zanyıla

Söylesen gelmez dile sırr-ı sıfat içünde

 

Evvel kapu şerî'at geçse andan tarikat

Gönül evi marîfet âşk hakikat içinde

Sözü büyük ozanımız Pîr Sultan Âbdal ile bağlayalım.

Bakalım, ozan dört kapı kırk makam üzerine ne söylemiş:

Gönül gel karardan aşma
Sözüm sana meveddettir
Gafillen bacadan düşme
Evvel kapı şerî’attır

Şerî’attan edep öğren
Al bu pendi belin bağlan
İlimle üstâd olur oğlan
Kimi farz kimi sünnettir

Sen bu sırra erer isen
Dolan kapıdan girersen
Tarîkat farzın sorarsan
Yedi farz üçü sünnettir

Gelin girelim bu bâbı
Açılsın âşkın kitabı
Eğer anlarsan hesabı
Andan sonra tarîkattır

Tarîkat bir oddur yakar
Kimi ham kimi has çıkar
Her âşık bir çakmak çakar
Çırağın yakan üstâddır

Tarîkatta kâmil olan
İlim ile âmil olan
Bu yolda mükemmel olan
Evvel mertebe hizmettir

Hizmet erenler yoludur
Cümle ilmin evvelidir
Âhdimiz kalu beli'dir
Bundan dönen kişi mattır

Kend'özümüze gelelim
Tarîkat nedir bilelim
Yoklukta sefil olalım
İbtidâ yüz iradettir

İbtidâ talip olunca
Düşmana galip olunca
Dört cân bir kalıp olunca
Menzili bi-nihayettir

Hakîkat genc-i nihândır
Marîfet gevher-i kandır
Yedi yüz yetmiş mizândır
Ötesi ilm-i hikmettir

Mürebbisi Ali gerek
Dört kapıda eli gerek
Müsâhibin hali gerek
Zira Ali Muhammet'tir

Pir Sultan der kalu beli
Dedik ya Murteza Ali
Kim kadeh içer kim dolu
Bu bize bir acep derttir

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum