İSLAM COĞRAFYASI VAHABİLEŞİYOR MU?
26 Ocak 2025, Pazar 12:28İslam coğrafyası içinde yer alan ülkelerin 1980 yılından sonra hızla Vahabi mezhebine doğru evrildiğine şahit olmaktayız. Bu makalemizde bunun nedenleri ve sonuçları üzerinde duracağız.
İslam dinini eylemlerine gerekçe yapan Vahabi örgütler ilk Afganistan’da ortaya çıktı. Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgaline karşı direnen gruplar içinde yer alan Vahabi örgütlenmeler, daha sonra diğer İslam ülkelerinde de zemin bulmaya başladı. İslam coğrafyasındaki Müslümanların çoğu işgale karşı savaşan bu örgütlere sempati ile bakıyordu. Hatta sol kesimin büyük çoğunluğu da Sovyet işgaline karşı çıkıyordu. Bu işgalin emperyalist bir işgal olduğu, sosyalizmle ilgisinin bulunmadığı, dolayısıyla işgale karşı verilen mücadelenin haklı olduğu belirtiliyordu.
Sovyet işgaline karşı direnen İslami örgütlere silah ve mali yardımlar Pakistan üzerinden Amerika Birleşik Devletleri tarafından sağlanıyordu. Sovyetler Birliğinin 1989 yılında Afganistan’ı terk etmesinden sonra, 2001 yılında bu kez de ABD tarafından işgal edildi. İşgalin gerekçesi ise, New York kentindeki ikiz kulelerin sivil uçaklarla Vahabi mezhebine mensup El Kaide tarafından vurulmasıydı. Oysa, El kaide örgütü Sovyet işgaline karşı savaşan örgütlerin arasında bulunuyordu. Örgütün Kurucusu Suudi Arabistan vatandaşı Usame Bin Ladin’di. Bu örgütü en iyi tanıyan ABD’nin istihbarat örgütü CİA idi. El Kaide’nin mali kaynağını Suudi Arabistan, silahlarını ise, CİA sağlıyordu. Dolayısıyla El Kaide’nin CİA'dan habersiz eylem yapması mümkün olabilir miydi? Buradaki asıl amaç, İslam görünümlü bu örgütlerin eylemlerini gerekçe yaparak Müslüman ülkelerin sahip oldukları coğrafyaya hakim olmak ve doğal kaynaklarını sömürmekti.
El Kaide örgütünün yıllar içinde deşifre olması ve yıpranmasından sonra, bu kez de Irak’ta yine Vahabiliği kendisine rehber edinen İŞİD ortaya çıktı. Buna benzer örgütler diğer İslam ülkelerinde de kendini göstermeye başladı. Nijerya’da Boko Haram, Suriye’de El Nusra ve HTŞ örgütleri. Bu örgütler de hükümete ve sivillere karşı silahlı eylemlerde bulunuyorlardı.
Bu örgütlerin ortak özelliği, Suudi Arabistan’ın resmi mezhebi olan Vahabiliği kendilerine referans almalarıydı. O halde bunun nedeni neydi? Bunu anlayabilmemiz için Vahabiliğin doğuşunu ve İslam anlayışını özetlememiz gerekecektir.
Vahabilik mezhebi, 18. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti olan Hicaz bölgesinde Muhammed Bin Abdulvahab tarafından kuruldu. Bölgedeki kabileleri silah zoruyla denetim altına alan İbn Abdulvahab, daha sonra saldırılarını Mekke, Kerbela ve Necef’e kadar genişletti. Durumun ciddiyetini anlayan Osmanlı yönetimi, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa aracılığı ile bu yağma ve isyan hareketini bastırdı. İbn Abdulvahab’ın ele geçirdiği bölgelerde denetim yeniden sağlandı. Ancak, Suud kabilesinin ve daha sonra da İngilizlerin desteğini alan Vahabiler, Osmanlı ordularına saldırılar düzenlemeye başladılar. Birinci dünya savaşında İngilizlerin yanında Osmanlı ordularına karşı savaştılar. Savaşın sonunda İngiltere’nin desteği ile bugünkü Suudi Arabistan devletini kurdular.
Osmanlı Devleti’nin Hicaz eyaletinde ortaya çıkan ve İngilizlerle işbirliği yapan Vahabilerin İslam anlayışı neydi? Bunların din anlayışını şöyle özetleyebiliriz:
--Dinde aklı kullanmayı reddederler.
--İbadetleri imandan sayarlar.
--İbadetlerin imanı artırdığına inanırlar.
--Namazın cemaatle kılınmasını zorunlu sayarlar.
--Tevhid de Kelime-i Şahadeti yeterli bulmazlar. İbadetlerin de yerine getirilmesini şart koşarlar.
--Evliyaları ve türbeleri şirk olarak kabul ederler.
--Sigara ve nargile içenleri sarhoş olarak kabul ederler. İçenler kırk değnekle cezalandırılır.
Vahabilik mezhebini benimseyen örgüt mensupları, yukarıda kısaca belirttiğimiz inançları ve uygulamaları yerine getirmeyenleri “kafir” olarak kabul ederler. Bunların mallarının ve canlarının kendilerine “helal” olduğunu savunurlar. İşte emperyalistlerin terör eylemlerinde Vahabi mensuplarını örgütleyip desteklemesinin nedeni de bunların din anlayışından kaynaklanmaktadır.
Vahabilik mezhebinin ilkelerini Kur'an'a göre incelediğimizde, bunların İslam dinine aykırı olduğu görülecektir. Zira, İslam dininin kutsal kitabında meşru savunma dışında insan öldürmek yoktur, dinde baskı ve zorlama yoktur. Ayetlerde aklın kullanılması da sık sık tekrarlanmaktadır. Kısaca, Vahabilik inancı İslam dini ile bağdaşmaz. Emperyalistlerin din uzmanları da bunu bildikleri için; kendi çıkarlarına en uygun örgütleri Vahabilik üzerinden devşirmektedirler. Zira savundukları din anlayışı bu eylemlere zemin hazırlamaya ve emperyalistler tarafından kullanılmaya müsait hale gelmektedir. Nitekim, Selefi-Vahabi terör örgütlerinin kendileri tarafından kurulup, finanse edildiğini Barak Obama döneminin Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton da itiraf etmişti.
Ancak ne var ki, emperyalistlerin kurdukları bu örgütlere karşı İslam ülkelerinin Diyanet İşleri Başkanlıkları ve din adamları sessiz kalmaktadırlar. Hatta yer yer sempati ile bakmaktadırlar. O nedenle, İslam ülkelerinde bu örgütler çok rahat bir şekilde faaliyetlerine devam etmektedirler. Ülkemiz de bu tür örgütlerin faaliyet alanı içinde yer almaktadır. Bu örgütlerin arkasında çok büyük finans ve istihbarat desteği bulunmaktadır. Finansal destek sağlayanlardan birisi Suudi Arabistan’dır. Emperyalistleri arkasına alan Suudi Arabistan, bu örgütler aracılığı ile resmi mezhebi olan Vahabiliği İslam coğrafyasına yaymaktadır. Suudi Arabistan kendi mezhebini İslam coğrafyasına yayarken, emperyalist güçler de çok fazla bir güç sarf etmeden bütün bölgeyi bu örgütler aracılığı ile kontrol altına alıp, çıkarlarını uzun vadede korumuş olmaktadırlar.
Emperyalistler, bir taraftan bu örgütler aracılığı ile çıkarlarını garanti altına alırken, diğer taraftan da dünya kamuoyuna İslam dinini “terörist” yetiştiren bir din olarak algılanmasını da sağlamaktadırlar. Yani, Selefi-Vahabi örgütler üzerinden İslam dinini terörle eşitlemektedirler.
Emperyalistlerin amaçları bununla da bitmiyor. Vahabi mezhebi aracılığı ile İslam coğrafyasını yeniden Orta çağ karanlığına sokup, Müslüman ülkelerin bilim ve teknolojiye ulaşmasını da engellemiş olmaktadırlar. Kısaca bir taşla iki kuş değil, daha fazlasını avlamaktadırlar.
Sonuç olarak, İngiliz emperyalistlerinin Hicaz bölgesinde başlattığı İslam coğrafyasını Vahabileştirme projesi ABD ile devam etmektedir. Afganistan’dan sonra Emperyalistlerin ve Siyonistlerin desteği ile Suriye’de de Vahabi-Selefi örgütlerin iktidarı sağlanmış oldu. Bir İslam ülkesi daha orta çağ karanlığına gömülmüş oldu.
Başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, ülkemizdeki din adamlarının, siyasi parti yöneticilerinin bundan ders çıkarmalarını, halkımızı bu tür örgütlere karşı uyarmalarını ve bilinçlendirmelerini temenni ediyorum.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum